Bir haftadan beri eşimle birlikte yine Ankara'dayız. Son yıllarda sıkça geldiğimiz Ankara bizim için artık 'ikinci Eskişehir'imiz' olmaya başladı. Bu nedenle Ankara'dayken bu kentle ilgili yazmaktan kendimi alamıyorum.

Işıklar içinde yatmasını dilediğim gazeteci Mustafa EKMEKÇİ'nin bir zamanlar Cumhuriyet'te yazdığı 'Ankara Notları' köşesindeki o güzel yazıların tadını hep belleğimde duyumsarım. Onun için Ankara'da yazdığım yazılara hep o başlığı koyasım gelir.

Gözlerimin Yaşına Bak…

Bir hafta önce Ankara'ya geldiğimizde trenden indikten sonra, '10 Ekim günü barış katliamının yapıldığı o uğursuz yeri dolaştık…' Ve terörün yuttuğu insanlarımızı saygıyla anarak, gözyaşlarımızı sessizce yüreğimize akıttık…

Cumhuriyetimizin simgesi ve Türkiye halkının umudu olan Ankara'ya, ne yazık ki şimdilerde 'Ankara'nın taşına bak/ Gözlerimin yaşına bak…' şarkısı daha çok yakışıyor…

10 Ekim günü Ankara'nın ve Türkiye'nin bağrına bir hançer gibi saplanan o kara kanlı katliam unutulmamalı/unutturulmamalı.

Barış umutlarımızı bombalayanlara karşı '1 Kasım'ın çok önemli olduğu' da unutulmamalı…

Ankara'yı Kuşatan Dolmuş Kültürü

Ne yazık ki Cumhuriyetin o güzel Ankara'sı son yıllarda yetersiz altyapısıyla, hormonlu üstyapısıyla, yozlaşmış kültürel yapısıyla ve daha da önemlisi kalitesiz ve katılımsız yönetim yapısıyla hızla çağdaşlıktan uzaklaşıyor…

Onun için Ankara deyince benim aklıma hemen 'dolmuş kültürü' geliyor. Çünkü bugün Ankara'nın dört bucağını dolmuş kültürü sarmış durumdadır.

Özellikle Ankara'nın göbeği olan Kızılay (Güvenpark) ve Ulus çevresi tamamen dolmuşların işgali altındadır.

Oralarda sizi önce 'bıçkın dolmuş değnekçileri' karşılar. Onların bağırtılarıyla çevredeki seyyar satıcıların yaydıkları koku kirliliği birbirine karışır. Kaldırımlar da o kirliliğe uydurmuşlardır kendilerini…

Sonra bindiğiniz dolmuşun şoförlerine trafik ve temizlik kurallarına uyma konusunda bir şey söyleyemezsiniz, çünkü çoğu külhanbeylik ve argo konusunda birer uzmandırlar…

Sözün özü, Ankara'nın göbeğinde temeli magandalığa ve saygısızlığa dayalı yozlaşmış bir 'dolmuş kültürü' egemendir. Bu egemenlik göbekten varoşlara doğru gittikçe daha da katmerleşir…

Ve yıllardan beri Ankara'yı yöneten İ. Melih GÖKÇEK'in en büyük destekçisi dolmuşçulardır. Her seçimde dolmuşlar dolusu oy ve rant taşınır GÖKÇEK sandıklarına…

Bindiğimiz bir taksi şoförünün dediği gibi, 'Abi, Ankara'da belediye yönetimlerini dolmuş mafyası belirliyor artık…'

Oysa bugün çağdaş dünyada kent içi ulaşım konusunda 'toplu ulaşıma (kamusal ulaşım) öncelik verilmekte ve kent merkezleri lastikli taşıtlardan arındırılmaktadır…'

Sözün özü, ilkel bir taşıma yöntemi olan 'dolmuşçuluk' Avrupa'nın hiçbir kentinde yoktur. Aynı zamanda 'yozlaşmış demokrasiyi de kapsayan 'dolmuş kültürü' bugün artık sadece üçüncü dünya ülkelerinde kalmıştır…

Bozuk Kaldırımlı Başkent

Bugün çağdaş kentsel yaşamda 'bir kentteki bozuk ve yüksek kaldırımlar geri kalmışlık örneği' olarak kabul edilmektedir…

Bir başka deyişle, 'bozuk kaldırımlar yoz kültürün, yüksek kaldırımlar ise düşük kültürün ürünleridir…'

Bu bağlamda Ankara'nın göbeğinde yer alan ve sorumluluğu Büyükşehir Belediyesi'ne ait olan, Kızılay ve Ulus'un ana caddelerinin kenarlarındaki kaldırımlara baktığınızda şunları görürsünüz:

'Estetikten yoksun bir biçimde özensiz ve düzensiz döşenmiş, rastgele alçalıp yükselen ve yağmurlu havalarda su sıçratan kaldırımlar…'

Bu kaldırımlarda bırakın özürlü insanların yürümesini, sağlam insanlar bile her an özürlü hale gelebilir…

Ankara'nın bu halleri, bu kenti yöneten zihniyetin yaşama yansımalarıdır…

Ne diyelim, 'olacak iktidar başkentinden belli olur…'

Atatürk'ün Vasiyeti Yerlerde Sürünüyor

Cumhuriyet Ankara'sının gözbebeği olan 'Atatürk Orman Çiftliği(AOÇ)' arazisi, AKP döneminde Atatürk'ün vasiyetine aykırı olarak yapılaşmaya açıldı.

Cumhuriyet simgesi olan o güzelim alan üzerinde şimdi 'demokrasi ucubesi olan bir saray' ile 'estetik ucubesi olan bir park' yükseliyor...

O sarayın, ' AOÇ (ve Türkiye) üzerindeki Atatürk ve Cumhuriyet imajını ortadan kaldırmak…' amaçlı olduğunu tüm dünya biliyor.

'AOÇ' adını 'Yenimahalle Orman Çiftliği'ne dönüştürdükten sonra, üzerine yapılan 'Ankapark'ın ise her köşesinden Osmanlı ve Arap kültürünü yansıtan sözde sanat yapıları fışkırıyor…

Unutulmasın ki Atatürk'ün bugün yerlerde süründürülen AOÇ ile ilgili vasiyeti; kendi özel çıkarlarını korumak için değil, 'laik ve demokratik Cumhuriyeti korumak içindir…'

Ankara'da Bir EĞİT-DER Akşamı

EĞİT-DER Genel Merkezi'nin Kızılay Sümer Sokak'taki 'Eğitimciler Evi', son yıllarda Ankara'daki çağdaş insanların önemli bir buluşma merkezi olmuştur. Bizim de 'Ankara'daki ikinci adresimizdir.'

Cuma akşamı bu sıcak yuvada, EĞİT-DER Genel Başkanı Mustafa DEMİR, Denetleme Kurulu Üyesi Raif TOMBUL (KESK Önceki Genel Başkanı İsmail Hakkı TOMBUL'un babası) ve Eğitimci Oğuz BOZKURT (TÖB-DER ve EĞİT-DER Önceki Genel Başkanı Ali BOZKRT'un oğlu) ile anılarımızı, umutlarımızı ve bilinçlerimizi birlikte yudumladık.

Ankara'dan Türkiye'ye ve dünyaya, demokratik öğretmen hareketinin dününden EĞİT-DER'e ve yarınlara uzanan sohbetimiz damak çatlatan bir tattaydı…

Gel de Eskişehir'i Özleme…

Çocuklarımızın ve eski dostların hasretiyle sıkça geldiğimiz Ankara'da birkaç gün sonra hemen Eskişehir'i özlüyoruz. Çünkü son yıllarda tam anlamıyla 'çağdaş bir Cumhuriyet kenti' olan Eskişehir'imiz gerçekten özlem kaynağı olan bir kenttir.

Dileğimiz, 'tüm yurdumuzun dolmuş kültüründen arındırılarak, çağdaş yaşam kültürünün egemen kılınmasıdır …'

Barışla, sağlıkla, sevgiyle dostlukla.