RÖPORTAJ: ESRA ÜNLÜ

Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Şube Başkanı Aynur Saraç İl ve ilçe müftülüklerine verilmesi planlanan nikah kıyma yetkisi ile ilgili kamuoyuna duyurulan yasa tasarısını değerlendirdi. Saraç, 'Anayasa ve yasalarımıza aykırı bir şekilde hazırlanan bu tasarıyla, çocuk yaşta evliklerin, çok eşliliğin önü açılacak, dini nikah resmi nikahın yerini alacak, kadınların evlenme, miras ve boşanma haklarında geriye gitme söz konusu olacaktır. Sizce de kazanılmış haklarımızdan vazgeçmek doğru mudur?

Aynur Saraç kimdir?
Eskişehir 1959 doğumluyum, evliyim, bir oğlum ve bir kızım var… Eskişehir İşletme Fakültesinden 1980 yılında mezun olduğumdan beri serbest iş yaşamımın yanında Sivil Toplum Kuruluşlarının hep içinde oldum. Türkiye'de 1987 yılında 2.şube olarak kurulan TÜKD Eskişehir Şubemizin bu dönem Başkanıyım ve aynı zamanda 20 STK ile 1994 yılından beri dayanışma içinde çalıştığımız Eskişehir Kadın Platformu'nun Yürütme Kurulunda görevliyim.

Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği ne zaman ve ne amaçla kuruldu?
TÜKD 19 Aralık 1949 yılında Türkiye Cumhuriyetinin ilk ve önder üniversite mezunu kadınları tarafından kurulmuş, kadını yurtiçi ve yurtdışında her alanda güçlü ve eşit konumda kılmak için kamu yararına çalışan bir dernektir.
TÜKD olarak temel amacımız; toplumun gelişiminde esas öneme sahip kadınların, bireysel gelişiminde eğitimin önemine dikkat çekmektir. Bu amaçla çıktığımız yolda desteklediğimiz üniversite öğrencisi bursiyerlerimizle, üniversite mezunu kadınların sadece nicelik olarak değil, nitelik olarak da artmasını hedefliyoruz. Bizler Türkiye Cumhuriyeti'nin yetiştirdiği kadınlar olarak, Cumhuriyetin kazanımlarını korumak, laiklik ve hukukun üstünlüğünü savunmak, çağdaş yaşam ve eşitlik ilkesinin ülkemizin önceliği olması için çalışıyoruz.

Dernek kimlerden oluşuyor? Derneğin kaç şubesi var?
Derneğimiz lisans eğitimini tamamlamış, kadınlardan oluşmaktadır. Farklı meslek gruplarından üyelerimiz çeşitliliğimizi ve zenginliğimizi gösteriyor. Şu an Türkiye genelinde 24 şubemiz ile aydınlık bir Türkiye için mücadele veriyoruz.

'BİZ HALA KADININ EĞİTİMİNİ TARTIŞIYORUZ'

Kadınların toplumdaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında bu sorunun cevabını vermiş olduğumuz mücadele yeterince açık bir şekilde anlatıyor. Biz hala kadının eğitimini tartışıyor, kadına şiddetin önlenmesi için her yıl bir dizi etkinlik ile farkındalık oluşturmaya çalışıyor ve son olarak hukukun üstünlüğüne inanarak, hiçe sayılmaya çalışılan Medeni Kanun için mücadele ediyorsak, maalesef böyle bir toplumda kadının varlığından söz etmek mümkün değildir.

ÇOĞU ŞİDDETİN NE
OLDUĞUNU BİLMİYOR
Kadına şiddete karşı neler yapılabilir?
Kadına şiddet ne yazık ki mücadele etmek zorunda olduğumuz sorunların başında geliyor ve önlemesi de elbette yine eğitimden geçiyor. Ancak bu noktada biz diyoruz ki sadece kadının değil, erkeğin eğitimi de önemli. Bu amaçla, 2016- 2017 sonbahar- kış döneminde Ihlamurkent Halk Merkezinde hafta içi kadınlarımızı, pazar günleri de bölgenin erkeklerini farklı konularda bilinçlendirmek amacıyla paneller düzenledik. Bu dönem de düzenlemeye devam edeceğiz. Kadın eğitimi noktasında ise, öncelikli olarak şunu unutmamalıyız: Kadının eğitimi demek, en az bir sağlıklı ve mutlu kişi demek.
Şiddeti tanımlayan ki; bu konu çok önemli, çoğu zaman kadınlarımız yaşadığının şiddet olduğunu bile bilmiyor, şiddet karşısında ne yapacağını hukuk çerçevesinde bilen bir kadın, yarın bu bilgilerini çocuklarına aktaracaktır. Ben bunu domino taşlarına benzetiyorum, bir yerde başlayan hareket tüm toplumu saracaktır.



'KADININ EĞİTİMİ ÖNCELİKLİ OLMALI'

Kadına yönelik şiddet konusunda uygulanan yasaları caydırıcı buluyor musunuz?
Kadına şiddetin önlemesi amacıyla çıkarılan yasalar, aslında son 30 yıldır, kadın hareketinin Türkiye'de göstermiş olduğu hak odaklı mücadeleyi tanımlamaktadır. 1998 yılında çıkarılan 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun'un yetersizliklerini ortaya koyan kadın örgütleri bir araya gelerek Şiddete Son Platformu kurdular. Bugün halen yürürlükte olan 6284 sayılı yasanın hazırlanması sürecinde de aktif olarak yer aldılar. 6284 sayılı yasanın çıkışıyla ilgili bu bölüm kadın hareketinin önemini anlatan kısmı, yasanın hukuki çerçevede çıkışına baktığımızda ise, 11 Mayıs 2011 yılında ilk imzacısı olduğumuz Avrupa Konseyi'nin hazırladığı İstanbul Sözleşmesini görüyoruz. Sözleşmede Kadına şiddet İnsan Hakkı ihlali ve ayrımcılık olarak nitelenmiş, Türkiye dahil taraf ülkelerde 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girmiş ve imzacı devletlere, kadınlara, kız çocuklarına şiddet özelde de ev içi şiddetin önlenmesi konusunda da her türlü yasal önlemlerin alınması yükümlülüğünü getirmiştir.
Ancak tüm yasalar, kurallar ya da yaptırımlara karşı temel yine bireyin eğitimine dönüyor. Şiddete uğradığınızı bilmeden ya da bunun bir suç olduğunu kabul etmeden yasal yol arayışına girmezsiniz. Bu nedenle bence kadının eğitimi öncelikli olmalıdır.

'KAZANILMIŞ HAKLARDAN GERİ GİDİLECEK'

İl ve ilçe müftülüklerine verilmesi planlanan nikah kıyma yetkisi ile ilgili kamuoyuna duyurulan yasa tasarısı ile ilgili düşünceleriniz nedir?
Bu konuda da yine Cumhuriyetin kazanımlarına dönüyoruz. 1926 yılında kabul edilmiş bir Medeni Kanunumuz var. Bu ne demek? Biz Türk kadınları, bundan 91 yıl önce, evlilik akdimizin resmi nikah memurunun önünde gerçekleşmesi, boşanmanın yine resmi şekilde mahkemeler aracılığıyla yapılması, kız çocuklarına eşit miras hakkı gibi birçok düzenleme ile kadının toplumsal yaşamda erkekle kol kola yürümesini sağlayan hakları elde etmişiz. Oysaki Anayasa ve yasalarımıza aykırı bir şekilde hazırlanan bu tasarıyla, çocuk yaşta evliklerin, çok eşliliğin önü açılacak, dini nikah resmi nikahın yerini alacak, kadınların evlenme, miras ve boşanma haklarında geriye gitme söz konusu olacaktır. Bizler mahrum kalacağımız bu hak kaybı için, yaşadığımız sıkıntılarla mücadele verirken, sizce de kazanılmış haklarımızdan vazgeçmek doğru mudur?
Editör: TE Bilisim