-24 Haziran seçimlerinden sonra sizce Türkiye'de hangi tablo yaşanıyor?
Sıcağı sıcağına yapacağımız değerlendirmeler var elbette. Analitik değerlendirmeler de yapmak istiyorum. Ama çok kati şunu söyleyebiliriz. AK Parti mutlak bir iktidar istedi. Her şeye rağmen insanlarımız mutlak bir iktidar vermedi. Meclisin değişen şartları dolayısı ile vergi yapma, bütçe yapma hakkından başlayarak önüne bir takım engeller, fonksiyon sınırlamaları getirilse de siyasetin agorası, siyasetin meydanı TBMM'dir. Türkiye'nin öncelikli bütün meselelerini kamuoyu yapıcı meydanı orası olacaktır. Bizler de bütün siyasi aktörler de kendi adına çok derin değerlendirmeler yapacaklardır. Ama ülkenin yönetmek mecburiyetinde olduğu çok ciddi riskleri var. Bünyesinde depo ettiği ekonomiden başlayarak çok ciddi meseleleri var. Türkiye'nin problemlerini, yaşadığı sancıları önümüzdeki 10-15 yıllık süreçte sadece salt çoğunlukla veya sınırda elde edilmiş bir çoğunlukla yönetebilmenize imkan yok. Meşruiyet tabanını daha fazlasıyla genişletmeniz mecburiyeti var. 10-15 yıllık zaman diliminde Türkiye kendisini yeniden demokrasiyle, hukukuyla, ekonomisiyle, eğitimiyle yeni bir derinlik katabilirse gelecek asrı kucaklayacak bir akıla sahip olduğu beşeri sermayeyi daha nitelikli daha donanımlı hale getirebilirse veya buna uygun siyasi akıl önüne koyabilirse dış politikadan başlayarak daha fazla mesafe alır. Çünkü orta ölçekli bir güç olarak Türkiye'nin yeniden kendisini bulunduğu coğrafyada kodlayabileceği imkanlar silsilesi var. Bu zaman dilimi içerisinde iktidarın sürdürerek geldiği başta dış politika olmak üzere Türkiye'ye önemli maliyetler çıkardı. Tabi bugün 30-40 yıla varan terörle mücadele konseptimiz var. Bütün bunları değerlendirdiğimizde bölgede değişen bambaşka değişkenler dinamikler, siyaseti de siyasi partileri de siyasi aktörleri de ama özellikle hükümet etme mesuliyetini taşıyan bugünkü sistemde Sayın Cumhurbaşkanının özelinde bu perspektifle Türkiye meselelerine bakmalı.

-Millet ittifakı seçimde istediği oy oranına ulaşamadı. Bunun nedenleri neler?
Sizce yerel seçimlerde de bu
ittifak devam etmeli mi?
16 Nisan referandumu çok kategorik olarak siyasetin yapılış şeklini seçim süreçlerinin mahiyetini top yekûn değiştirdi. Burada ortak referanslara ortak değer yargılarına sahip siyasi partiler istesek de istemesek de zaten şartlar bir arada beraber olmak. Bunun şekil şablonları yerel seçimin kendine has mahiyeti var. Ama netice itibariyle ister yerel, ister genel olsun Türkiye'de artık yönetmek için yüzde 51 gerekiyor. Bütün bunlar mutlaka her yerde illa aynısı olacak değil masada olacaktır. Bütün siyasi partilerin millet ittifakı içinde siyasi programları var. Bu ittifakı ortaya koyarken çerçevesini çizdiğimiz ki iki ana kavram Türkiye'nin bugün sancısını çektiği birisi demokrasi ve adalet perspektifi ile bu büyük şemsiyenin altında ortak değer yargısı etrafında bir araya gelindiği bu problem bugün bitmedi. O açıdan iktidarın seyri önümüzdeki süreçte Türkiye'yi içe kapatarak mı yoksa biraz daha olması gerektiği şekilde dışa açarak mı, ülkeyi bir parti devletine dönüştürerek mi yönetecek. Yoksa olması gerektiği şekliyle bir hukuk devleti nizamı içerisinde kuvvetler ayrılığı prensibinin tam manasıyla işlediği aralarında sınırların çizildiği bir Türkiye mi olacak? Bütün bunları süreç gösterecektir. Çerçeveden bakıldığında elbette tabi biz İyi Parti'yle İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener ile şahsında cumhurbaşkanlığı sürecinin bizim düşünce sistematiğinde sağ merkez fikriyatı Celal Bayar'dan Süleyman Demirel'e Turgut Özal'a onların temsil ettiği bu ülkenin kurucu ruhu da bugünün Türkiye'sinin talep ettiği de bizim dışımızdaki dünyanın gittiği yeri de bir perspektiften algılayacak ona uygun çözümler koyacak zihniyet olarak bu birlikteliği sağladık. Önümüzdeki süreç yüksek gerilim hattında çok mühim meseleleri olacaktır. Hükümet kanadından iktidar partisi kanadına zaman zaman sanki seçim bitmemiş gibi bir takım Türkiye'yi gerebilecek bir açıklamalar görüyoruz. Biraz evvel vurguladım Türkiye'nin çok ciddi problemleri var. FETÖ'yle, PKK'yla mücadele bölgede tarihimizde karşı karşıya kalmadığımız pek çok meydan okumalarla karşı karşıyayız. Ekonomik olarak borçlandırılmış verimliliği düşük bir ekonomimiz var. İstihdam üretme kapasitesi düşük bir ekonomi modelimiz var. Bütün bunları tartışacak çözüm üretecek mekanizma sadece ben sandıktan yüzde elli ki aldım mantığıyla Türkiye gitmemeli. Bizim temel itirazımız bunadır. Umarım demokrasi sadece sözüyle değil ruhuyla da idrak ederler kavrarlar. Sonradan demokrasi kavramıyla buluşanların böyle bir eksikliği oluyor.

-Seçim sonuçlarına baktığımızda İYİ Parti'nin aldığı oyların büyük çoğunluğu eski merkez sağ seçmeninden geliyor. Bu ileride Demokrat Parti ile İYİ Parti arasında bir birleşme olgusu çıkarır mı?
Hem işbirliği yapmış olmamız hem Sayın Akşener ile geçmişten gelen hukukumuz hemde seçim öncesi hem bu seçim süreci referandumla başlatılan bu yolda biraz önce altını çizdiğim 16 Nisan referandumunun değiştirdiği şartların da ortaya çıkardığı onun kılavuzluğunda bir irade koyduk. Önümüzdeki süreçte sekil şablon elbette önemlidir. Biz Demokrat Parti olarak; temsil eden yöneticilerden ibaret değiliz. Geçmişi, emekleri ve hatıraları olan gelenek. O yüzden bizim temel perspektifimiz bellidir. Önümüzdeki süreç zaten biraz önce söyledim bir ortak fikir birlikteliğimiz bugün var onun millet önündeki temsiliyeti nasıl olur onu zaman belirleyecek.

-Eskişehir merkezindeki belediyeler CHP'li. Yerel seçimlerde CHP'yi
destekleyecek misiniz?
İttifak devam edecek mi?
Şimdiden bütün bunları konuşmak çok yersiz olur. İttifak içerisinde de üç farklı cumhurbaşkanı adayı vardı. Tabi yerel seçimler biraz önceki sorunuzun hareket noktası orası. İki kutuplu bir Türkiye var netice itibariyle. Bu fikir sistematiği içerisinde kendi adayları ile bu sürecin içinde özellikle bizler ve İYİ Parti açıkçası yürümek istiyoruz. Onun dışındaki süreç nasıl olur bugünden bir ortak taahhüt yok. Sadece Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler için bir taahüdümüz vardı. Ama Türkiye'nin meseleleri bir sağduyu içerisinde ister iktidar kanadında ister muhalefette bu seçim sonuçlarının çıkması ortak uzlaşma aramayı ifade ediyor. İktidarın yüzde elliden yüzde kırklara düşmesi, mecliste çoğunluğunu kaybetmiş olması bir şey söylüyor. Umarım bunu iktidar cephesi anlar. Ben yaptım oldu mantığı içerisinde Türkiye'yi yönetirseniz sıkıntı yaşarsınız. Ben yaptım oldu mantığıyla yapılan işler Türkiye'nin demokrasi ve hukuk düzeninde küme düşmüş olmasının ekonomik olarak maliyeti var. Bir haftalık süreç içerisinde Avrasya Tüneli'ne yapılan zamdan tutalım Merkez Bankası'nın son açıkladığı kredi kartı faiz oranlarına kademe kademe bu işlerin insanımıza maliyeti olacak.

-Merhum Adnan Menderes 'Her mahallede bir milyoner yaratacağız' demişti. Halkın refah seviyesini yükselterek oy almayı hedefliyordu. Recep Tayyip Erdoğan tam tersi felsefede politika izlemesine rağmen Menderes'in ismini ve potansiyelini sizden çok kullanıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İktidarın kendisini meşruiyet aradığı için zaman zaman kendisine referans aradığı malum. Soru sorarken işaret ettiğiniz husus çok önemli. Türkiye'de iktidarlar yoksulluğu azaltır insanların refahını arttırır. Kendisi öyle oy kazanmayı tercih eder. Ama bizde bugün hakim olan anlayış maalesef ne kadar toplumu yoksullaştırır ne kadar eğitim süreçlerinin dışında bırakılmasına vesile olursa kendi varlığını kendi iktidarının teminatı olarak değerlendiriliyor. Türkiye'nin çözüm üretmesi gereken çarpıklık burası.

-Demokrat Parti Eskişehir Teşkilatının çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Biz netice itibariyle ortak bir havzanın insanlarıyız. Bizim de burada farklı farklı dönemlerimizde siyasette yaptığımız görev dönemlerinde çok yakın hukuklarımız başta eski milletvekilimiz Sayın Fevzi Yalçın olmak üzere onun dışında eski il ve ilçe başkanlarımızla neticede bir aileyiz. Ben her zaman Demokrat Parti'nin 27 Mayıs günü Eskişehir'in hicranlı iradesi neyse bugün de aynı olduğu kanaatindeyim. Türkiye alt üst oluşlar yaşıyor. Eskişehir özelinde sizinde daha demin belirttiğiniz üzere seçmenlerin bunu ifade ettiği ortada. Çok temel bir şeyi ifade edeyim; Eğer Türkiye'de temsil ettiğimiz ve temsil etmeyi istediğimiz Türkiye'yi en geniş ortak paydada buluşturamadığımız takdirde uçlara kaymış bir Türkiye'nin alternatif bir maliyeti var. Siyaseten de var. Toplumsal olarak da var. Ekonomik olarak da var. Bu açıdan Eskişehir beraber yaşama kültürünü oluşturmuş bir çekim merkezi. Sanayisiyle, nüfusuyla, ekonomik büyüklüğüyle, ihracat yapmasındaki büyüklüğüyle onun dışındaki üniversiteleriyle Eskişehir aslında Türkiye'de önemli referansları üretiyor. Bizim geleneğimizde buradaki varlığıyla bütün bunların önderliğini geçmişten bugüne yapmış. İnşallah önümüzdeki süreçte de çok önemli bir ses olmaya devam edecek.

-Sizin partinizde Genel Başkanlık yapmış Tansu Çiller, Mehmet Ağar gibi isimlerin AK Parti'yi desteklemelerini
nasıl karşıladınız?
Gönlümüz arzu eder ki bu partide liderlik yapmış insanlarımız güven duyduğu insanların Sayın Tansu Çiller bu partinin lehine bir söz söylesin. Partinin lehine bir tavrın sahibi olsun. Bunu istemek en doğal hakkımızdır. Bununla ilgili seçim sürecinde bir açıklama da yaptım. Elbette çok travmatik bir dönemi yaşıyoruz.

Kimde ne kadar fikrine sadakat var kimde ne kadar hatıralarına sadakat var kimde ne kadar sabır var irade var bütün bunların ortaya çıktığı nokta. Böyle bir konjüktürdeyiz ki artık hem evet hem hayır diyemezsiniz. Çok kati tutumlar tavırlar iradeler ortaya konulacak bir durum. Biz böyle büyük geçmişin içinden gelerek zaman zaman başbakanlığı temsil etmiş bir genel başkanımızın bu tavrını benim şahsi meselem değil ama bu partinin vicdanı kabul etmemiştir.

Bugüne kadar AK Parti'den
hiç teklif aldınız mı?
Bizim temel tercihlerimiz belli. Ben siyaset yaparken şu olmak bu olmak gibi bir perspektifte değilim. Demokrat Parti kökenli 1952- 1960 arası belediyeye başkanlık yapmış bir dedenin torunuyum. Bir fikre inancımız var. Biz başkasının değirmenine su taşımak adına siyaset yapmıyoruz. Elbette siyaset içerisinde oy, fikir geçişlikleri vardır. Kabul etmemiz lazım ki iktidar partisi kurulduğu günden itibaren milletimizin büyük bir teveccühüyle karşılanmıştır. Ama o günden bugüne savruluşunu göze alın biz değil kendi kurucuları bile şikayetçi olur hale gelmiş ki bir önceki cumhurbaşkanı Sayın Gül aday olmayacağını açıkladığı basın toplantısında 'bu benim kurduğum parti değil bu partiye oy vermeyin' dedi. Bu gerçekler ortadayken bizim böyle bir arayışımız olmadı ama. Bugünkü hakim kültür içerisinde iktidarın bir değer yargısı haline getirdiği operasyonel kiralama taktiği içerisinde bir takım siyasi aktörleri siyasi parti liderlerini fiili olarak görüyoruz. O onların tercihidir benim hiçbir şekilde böyle bir arayışım olmadı.

-Eskişehir'deki merkez sağ
seçmenine ve halka söylemek
istediğiniz son bir şeyler var mı?
Çok net bir şekilde şunu ifade edebilirim; 2007 yılında herkesin hafızasındadır ANAP-Doğru Yol birleşmesiyle beraber maalesef o sürecin yarım kalmış olması Türkiye'de fiilen siyaseti rekabete kapattı. Çünkü iktidar dışında temsiliyet bulmuş siyasi partilerin sınırları belli. Muhalefet ettiklerini zannetiklerimiz de bugün iktidar partisinin yanında. Bu açıdan bakınca bu seçimle beraber Sayın Meral Akşener Cumhurbaşkanı adaylığıyla ve beraber ortaya koyduğumuz iradeyle inanıyorum ki Türkiye'de yeniden rekabete açık bir seçim yaşandı. Bundan sonraki süreçte de fazlasıyla bizler milletin gerçek gündemini Türkiye'nin emeğimiz aşımız dediğim demokrasi başta olmak üzere bütün bunların bayraktarlığını savunuculuğunu her noktada elbette meclis kürsüsünde de yapacağız. O açıdan ben geçmişten bugüne ikbal kaygılarıyla savrulanlara rağmen partililerimiz teşkilatlarımız meselenin sahibi oldu onlara müteşekkirim. Geleceği evlatlarının torunlarının mutlu olabildiği bir Türkiye'yi hayal edebildikleri bir iklimi sunmak istiyoruz. Eskişehir bunu da fazlasıyla hak ediyor.
Editör: TE Bilisim