Bir insanın sevgisini, ilgisini, güvenini kazanmak zordur.
Buna kafa yoran var mı günümüzde, onu da bilmiyorum.
Zaman bizi öyle bir yere getirdi ki…
Çıkarcı, bencil…
Kendinden başka hiç kimseyi düşünmeyen…
Zayıfın, mağdurun değil de çıkarları uğruna güçlünün yanında yer alan…
Kendinden başka hiç kimseye, hiçbir şeye değer vermeyen…
Hiç kimseye karşı hoşgörüsü olmayan…
Hiçbir şeye tahammül göstermeyen bir insan profili ortaya çıktı.
Onun için…
Kimin umrunda bir insanın sevgisini, ilgisini, güvenini kazanmak.
Bu yüzden, yazacağım bu yazının da bir kıymeti olmayacak. Bunu biliyorum.
Ama bir yazar, mevcut anlayışa göre değil, olması gereken anlayışa göre yazar yazılarını.
En insani olana göre…

***

Çocukların sevgisini, ilgisini, güvenini kazanmaksa daha da zordur.
Çünkü çocuklar iyi gözlemcidirler.
Ve en tarafsız yargıçlardır çocuklar.
O mükemmel gözlemleri sonucunda sizin hakkınızdaki yargılarını hiç çekinmeden yüzünüze karşı söylerler.
Şöyle diyor çocuk annesine, devasa bir göbeği olan komşuları Ahmet Amca hakkında;
'Anne, Ahmet Amca karnından bebeğini ne zaman çıkaracak?'
İşte böyledir çocuklar!
Biraz acımasızdırlar ama…
Ama gerçekleri söylerler.

***

Güven duymuyorsa size…
Kuşkuları, sizin hakkınızda olumsuz yargıları varsa, siz ona yaklaştıkça o korkuyla annesinin eteğine yapışır.
Ben de ona ilk yaklaştığımda esaslı bir yumruk yedim göğsüme. Bu da bende hırs oldu…
Özel bir çocuktu o.
Ve akıllı bir çocuk…
Fakat işte aklı biraz karışıktı…
Onu rahatsız eden, içinden çıkamadığı bir karışıklık…
Ara sıra anlamsız çığlıklar atıyordu. Belki hayatın acımasızlığına karşı duyduğu öfkenin çığlıklarıydı bunlar.

***

Okumaya başladım. Otizmli çocuklar hakkında…
Bu konuda yazılmış çok sayıda makale okudum.
Okudukça, bir kez daha, okuyarak öğrenmenin zevkine vardım onun sayesinde. Her şey öğrenilebilir okuyarak…
Okudukça, onun kafasının içinde ne olup bittiğini kavramaya başladım.
Onun dünyasının ne kadar karmaşık olduğunu anladım…

***

Ve onun güvenini, sevgisini kazanmayı başarabilecek miyim; onu çözebilecek miyim derken…
Sanırım o beni çözdü!
Ona sabırla, özenle, adım adım ve sevgiyle yaklaşmamın ödülü olmalı bu; beni görünce koşup yanıma geliyor artık.
Elimden tutuyor.
Kendi uydurduğu oyunları oynuyor benimle.
Anlamsız çığlıklar atmak yerine sevinç çığlıkları atıyor benimle oynarken.
Ve adım, söyleyebildiği belli sayıdaki kelimeden biri.
Zorlukla dile getirdiği, karmaşık cümlelerinin içinde adım geçiyor.
Sanki adım edebiyat tarihine yazılmış gibi mutlu ediyor bu beni.
Her yazarın rüyasıdır adının edebiyat tarihine yazılması…

***

Ne bileyim, belki de sıradan, önemsiz bir şey bu anlattıklarım.
Ve bu bir başarı sayılmaz belki…
Ama yine de yemyeşil çimlerin üzerine sırtüstü uzanıp…
Ellerimi başımın altına koyarak gökyüzüne bakmak istiyorum.
Gökyüzünün sınırsız, sonsuz maviliğine bakmak…
Ve Ahmet Telli'nin dizelerini mırıldanmak:
'Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı'