Bugünlerde 115 yaşını tamamlayan 'Usta Ozanımız Nazım HİKMET', yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
Usta'nın 1947/48 yıllarında yazdığı 'Yaşamaya Dair' isimli şiiri, 70 yıldır yaşıyor ve bana bugünlerimizi anımsatıyor… Hani o:
' Yaşamak şakaya gelmez/ büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın…' diye başlayan ve:
'… Böylesine sevilecek bir dünya/ 'Yaşadım' diyebilmen için...' dizeleriyle biten o ölümsüz şiir…
İzninizle bugünkü yazımda, o şiirde geçen 'yaşamak' sözcüğü yerine; bence günümüz Türkiye'sinde yaşam kadar önemli olan 'demokrasi' sözcüğünü kullanarak ve Nazım'ın çeşitli şiirlerinden esinlenerek yapmaya çalıştığım bazı benzetmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Benzetme hatalarını hoşgörmeniz dileğiyle…
'DEMOKRASİYİ CİDDİYE ALACAKSIN…'
Son 15 yıldır iyice temelleri çürütülen demokrasimize şu günlerde son darbe vurulmaya çalışılıyor…
Ülkemizde demokrasinin özündeki 'özgürlük ve eşitlik ortamında barış içinde birlikte yaşama' nimetleri; bir üst akıla teslim edilerek, 'başkanlık sistemi(!)' adı altında sözde demokrasiye uydurulmaya çalışılıyor…
Üstelik de ülkemizi 'terör, savaş, kitlesel katliamlar, güvensizlik, hukuksuzluk…' gibi belaların sardığı bir ortamda…
Sanki başkanlıktan başka derdimiz yokmuş gibi, sultanlık tahterevallisine binmeye çalışıyoruz…
Böylesi bir durum elbette ki 'insanlık değerlerini yitirmeyen herkesin içini karartır…'
Ancak yine Nazım'ın bir başka dizesi bize diyor ki:
'Yok, öyle; umutları yitirip karanlıklara savrulmak…'
Bizler, 'bu topluma korku salanlarla karamsarlık pompalayanların aynı kaptan beslendiklerini…' çok iyi biliyoruz.
Onun için teröre, savaşa, ölümlere inat; demokrasiyi daha çok ciddiye alacağız.
Çünkü bizler, demokrasiyi kendi çıkarları için kullananlarla, demokrasiyi ciddiye almayanların da aynı kaplardan beslendiklerinin iyi biliyoruz…
Onun için demokrasiyi öyle ciddiye alacağız ki, onu korumak ve geliştirmek için gerekirse:
Karl Marx kadar bilimsel,
Gandi kadar duygusal,
Ve Mustafa Kemal ATATÜRK gibi 'azimli ve kararlı' olacağız.
Toplumsal sorunlarımızın çözümlerini 'kahretmede, küfretmede, aşağılamada, ölümleri kutsamada ya da demokrasiye aykırı olan söylem ve eylemlerde değil; demokrasinin özünde arayacağız…'
Çünkü biz biliyoruz ki insanlığın ürettiği tüm iyi, güzel ve doğru şeyler demokrasinin özünde yatmaktadır.
'DİYELİM Kİ TBMM'DEYİZ…'
Biliyoruz ki 'seçilmiş yasama organı', demokrasinin olmazsa olmazlarındandır ve 'demokratik güçler ayrılığının' temel unsurlarındandır.
Bizim TBMM'mizin ise tarihsel bağlamda onurumuz, gelecek bağlamında da umudumuz olan apayrı bir özelliği ve güzelliği vardır.
Onun için TBMM'nin kurumsal saygınlığını korumak ve geliştirmek her duyarlı yurttaşımızın görevi olmalıdır.
TBMM'deki milletvekili dağılımıyla ilgili sayısal durumun bizim istediğimizden farklı olması, o meclisin önemini ve değerini azaltmaz.
TBMM'deki siyasal parti gruplarının son Anayasa değişikliği görüşmelerindeki oylama bir kez daha gösterdi ki, 'şu anda çağdaş demokrasi anlamında TBMM'deki tek muhalefet partisi CHP'dir.'
Bu nedenle kendimizi 'CHP'yi eleştirmenin dayanılmaz hafifliğine kaptırmadan önce' bu gerçeği görmek zorundayız…
Ayrıca, iktidar partisi ve yandaşlarını bir yana bırakıp CHP'ye saldırırken o partinin:
15 milyon civarında seçmen tarafından desteklendiği,
1.5 milyon üyesi olduğu,
Şu andaki Genel Başkan ve Genel Merkez organlarının son kurultayda çok büyük bir destekle seçildikleri… gibi gerçeklere de saygı göstermek zorundayız.
Anayasa değişikliği sürecinde TBMM'deki oylamalarda esas önemli olan 'HAYIR' oylarının sayısının yüksek olmasıdır.
Bu nedenle 'boş oy vermek, oy kullanmamak…' gibi tutumlar özünde 'Evet'çilerin ekmeğine yağ sürmektir…'
Unutmayalım ki, 2010 yılında yapılan Anayasa oylamasında 'Yetmez ama EVET' ya da 'BOYKOT' gibi sapkın tutumların, Türkiye'nin bugünkü noktalara gelmesinde büyük günahları vardır…
Sözün özü, parlamento içinde verilecek demokrasi mücadelesinin 'çok önemli olduğu' gerçeği hiçbir zaman ve biçimde unutulmamalıdır.
'DİYELİM Kİ SOKAKTAYIZ…'
'Demokrasiyi korumak ve geliştirmek' gibi çok yönlü bir amacın bir ya da birkaç mücadele alanına sığdırılması elbette mümkün değildir.
Özellikle Türkiye gibi 'parlamenter demokrasi kültürünün kısır olduğu' bir ülkede demokrasi mücadelesi salt TBMM içine hapsedilemez.
Tıpkı 'şiddet, terör, savaş gibi sapkın yöntemlerin TBMM içinde meşrulaştırılamayacağı gibi…'
Bu bağlamda, Türkiye'nin demokrasi güçleri arasında gerek parlamento içi gerekse parlamento dışı mücadelede 'birlikte yepyeni olanak ve yöntemler geliştirilmelidir…'
Demokrasi güçlerinin parlamento içindeki ve dışındaki örgütleri tarafından BİRLİKTE yapılacak 'Basın açıklaması, imza kampanyası, salon toplantısı, yürüyüşler, mitingler, boykotlar, sosyal medyanın kullanılması…' gibi eylemler kamuoyunda ciddi anlamda iz bırakabilir.
Ancak gerek parlamento içinde gerekse sokakta yapılacak etkinlik ve eylemlerin mutlaka ve mutlaka:
Etnik ve dinsel yaklaşımlardan,
Ve şiddet içeren eylem biçimlerinden arındırılması gerekir.
'DİYELİM Kİ REFARANDUMDAYIZ…'
Görünen o ki, RTE, AKP, MHP ittifakının Anayasa dayatması TBMM'den geçecek…
Zaten bu meclis aritmetiğinden başka bir sonuç beklemek de hayalcilik olur.
Ancak eğer gerekli birliktelik ve iletişim olanakları iyi değerlendirilirse halk oylamasından HAYIR çıkması sağlanabilir.
Onun için önümüzdeki süreçte demokrasi güçlerinin etkinlik ve eylemlerinde 'HEP BERABER' vurgusu öne çıkarılmalıdır.
Nazım Usta bu konuda da bize yol gösteriyor:
'Yarin yanağından gayrı/ her şeyde, her yerde, HEP BERABER…!'
Ve bizi 'Davet' ediyor:
'Tıpkı bir ağaç gibi tek ve hür,
Ve bir orman gibi kardeşçesine…'
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…