ES ES'in Süper Lig hesaplarının suya düştüğü şu karmaşık günlerde siyaset yazmanın belki de zamanı değil…
Ama demokrasimiz içten içe yanıp tutuşurken, futbolda yenildik diye ortalığı ateşe vermenin de zamanı değil...
Her şeyden önce, tüm toplumsal değerlerimizi koruyup geliştirerek geleceğe taşıma azim ve kararlılığımız, daima canlı olmak zorunda…
Dileğimiz, geleceğin aydınlık Türkiye'sinde kaliteli, ahlaklı ve coşkulu spor karşılaşmaları da yapabilmek ve izleyebilmektir.
Ancak demokrasimizin can suyunu yükseltme önceliğinden vazgeçilemez.
Çok mu şey istiyoruz sanki:
' Ucuz olsun ekmek/ Ve pahalı olsun insan hayatı…'
'GEZİ' HAYIRLI OLDU…
28 Mayıs 2013 tarihinde Taksim'de sanki kendiliğinden başlayan ve dalgalarla bugünlere gelen bir umut selidir 'Gezi Direnişi…'
Bu direniş, 'Halkımızın özgürlük ve eşitlik umutlarının söndürülemeyeceğini' tarih önünde bir kez daha kanıtlamıştır.
Gezi/ Haziran Direnişi'nin kitleselliği daha çok 'kendiliğinden' oluşmuştu. Ama o 'oluşum' kitlelere 'güven' verdi. Güven, umutları daha da coşturdu ve 'umutlar mayalandı' artık…
Onun için Gezi'nin talepleri bugün hala günceldir.
Gezi'nin ardılı olan ve 16 Nisan 2017 günü doruğa çıkan 'HAYIR Bilinci' ise, 'Laik ve demokratik Cumhuriyetimizin sahipsiz olmadığını' ortaya koydu.
Üstelik 'HAYIR Süreci', Gezi Süreci'nden daha örgütlü oldu. 'Birlikteliğin' verdiği güçle umutlar kabardı ve tohumlar toprağa düştü…
Şimdilerde o tohumların serpilip gelişmesi için yeni birliktelik arayışları gerekiyor.
Ve tüm duyarlı yurttaşların/ örgütlerin de o halayın halkasında yer alması gerekiyor…
'YAN YANAYIZ, BİR ARADAYIZ…'
31 Mayıs 2017 günü, Türkiye'nin siyaset, sanat, akademi, çalışma alanlarından 1000 farklı isim, İstanbul Taksim Point Hotel'de 'Yan Yanayız, Bir Aradayız!' başlığı altında kamuoyuna bir çağrı yaptılar.
İçlerinde birçok ünlü bilim insanı, birçok ünlü sanatçı, bazı STK yöneticileri, bazı HDP Milletvekilleri ve bazı CHP milletvekilleri yer alıyor.
İmzacılar 'herkesi ve her siyaseti':
' Türkiye'nin sürüklendiği tek adam rejimine, dayatmacılığa, partili devlete, demokratik hak ve özgürlüklerin tırpanlanmasına, savaşçı siyasete, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, toplumu kuşatan mağduriyetlere karşı seslerini yükseltmeye…' çağırdılar.
Ve imzası olanlar, 'parti/ örgüt mensubiyetleriyle değil, bireyler olarak burada olduklarını…' belirttiler.
Öncelikle böyle bir çağrıyı çok anlamlı ve olumlu bulduğumu belirtmem gerekiyor. Sesimizi yükseltmemiz istenen sorunlar gerçekten can yakıcı…
Ancak ben bu işi biraz futboldaki 'top çevirme' ya da 'topu taca atma' işlerine benzetiyorum…
Çünkü artık bazı gerçekleri görmezden gelmemek gerekiyor. Örneğin:
· 'Siyaset, siyasal parti aracılığıyla yapılır.'
· 'Siyasal partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.'
· Ülkemizde son yıllarda aydınlar arasında 'bir siyasal partiye üye olMAmak' eğilimi çok yaygınlaşmıştır.
Ülkemizdeki siyasal partilerin (ve STK'ların) birçoğunun, gereken koşulları/ özellikleri taşımadıkları elbette doğrudur, ama bu sorunun başka bir boyutudur.
Ama bu bahaneyle siyasal parti üyesi olmaktan ya da siyasal partilere destek olmaktan kaçınılmaz…
Bu nedenlerle demokratikleşme arayışlarının mutlaka siyasal zeminde ve siyasal partiler arasında sürdürülmesi en doğrusudur.
Siyasal partiler arasında uzlaşma ararken ise 'bilimsel ve demokratik gerçeklere aykırı olan yollarla' ya da 'toplumda tabanı olmayan partilerle' uzlaşma sağlamaya çalışmak boşuna çabadır…
DEMİRTAŞ'IN ÖNERİLERİ
HDP Genel Başkanı Sebahattin DEMİRTAŞ, birkaç gün önce cezaevinden yaptığı bir yazılı açıklamayla partisinin güncel görüşlerini kamuoyuna açıkladı.
Demirtaş önermelerinde önce, 'HAYIR Süreci'nde ortaya çıkan birlikteliğin 'Hayır Bloku' olarak değil, 'Demokrasi Bloku' olarak sürdürülmesi' gibi soyut ve gereksiz bir tartışma başlatıyor...
Sonra da kendisi açısından 'olmazsa olmaz' olarak gördüğü önerilerini sıralıyor:
1. 'Kürt sorununun çözümüne dair önerisi olmayan hiçbir program ciddiye alınmaz…'
2. 'Öcalan ve PKK'yı dışlamaya çalışan hiçbir arayışın ciddiyeti olamaz…'
3. 'Ana Muhalefetin 'Demokrasi Bloku' oluşturma kapasitesi yoktur…'
Demirtaş'ın bu yaklaşımlarından sanki 'HAYIR Birlikteliği'nin en büyük bloğu HDP imiş' gibi bir durum ortaya çıkıyor…
Zaten 'Kürt etnik kimliği üzerine kurulmuş olması, o etnik çizgi üzerinden siyaset yapması ve şiddete bakış açısı…' yüzünden demokrasi çevrelerinde soğuk karşılanmakta olan HDP' nin şimdi de böylesine sekter bir yola girmesi, endişe verici bir durumdur…
Unutmayalım ki, demokratik çözümler etnik ve dinsel yaklaşımlarda değil, 'Evrensel demokrasi ve insan hakları ilkelerinde' aranır…
Ve siyaset ölüm değil, çözüm üretir…
'HAYIR BİRLİKTELİĞİ' GÜÇLENDİRİLMELİ
Bugün ülkemizde:
'Emek, Barış, Eşitlik, Özgürlük ve Adalet' umutlarının ete kemiğe bürünebilmesi için…
'Tek adam diktatörlüğüne ve Faşizme' dur diyebilmek için…
Demokrasi güçlerimiz arasında çok güzel bir biçimde oluşmaya başlayan 'Hayır Birlikteliği' güçlendirilerek devamlılığı sağlanmalıdır.
Böyle bir demokratik birlikteliğin potansiyeli 'GEZİ ve HAYIR Direnişleri' sürecinde halkımızın bağrında oluşmuştur.
Onun için bu birlikteliğin diğer paydaşları, öncelikle 'Hayır cephesinin en güçlü, en güvenilir ve en kitlesel paydaşı olan CHP'ye hak ettiği saygıyı göstermek' durumundadırlar.
Türkiye'de uygulanabilir ve sürdürülebilir bir demokratik yol haritası oluşturabilmek için, başta CHP ve sosyalist partiler olmak üzere, tüm demokrasiden yana güçlere önemli görevler ve sorumluluklar düşüyor…
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…