Zeytin Dalı Harekatı'nda bir gazetecinin 'İstikamet neresi' sorusuna Mehmetçik 'Kızıl Elma' yanıtını verdi.
Cepheden gelen şehit haberleri ile duygusal bir gerginlik içinde olan yurttaşlarımız haberi izledikten sonra 'Kızıl Elma'nın neresi olduğunu merak etmeye başladılar.

BOZKURT VE RABİA'NIN PARMAKLARI
Bahçeli- Erdoğan 'muhabbeti' koyulaşınca(!); Bozkurt ve Rabia işaretlerinin parmakları birbirine dolandı, 'Kızıl Elma' paylaşılmaz oldu.
Bazı şehirlerde cami önlerinde sepet sepet elma dağıtılmaya başlandı.
Bu durumu gören Meral Akşener yaptığı açıklamada;
'Ey Muhterem! Kızıl Elma'yı herhalde sen aldatılan kırmızı başlıklı kızın sepetindeki kırmızı elma zannettin.' deyince 'birilerinin başına gökten bir elma düştü' bize de 'Kızıl Elma'yı yazmak kaldı(!)

İSLAMCI VE MİLLİYETÇİ KIZIL ELMA
Kızıl Elma, Türk milliyetçilerinin önemli sembollerinden birisidir.
Ulaşılması, fethedilmesi gereken bir yeri ifade ettiği gibi kimi zaman bir devlet kurma idealini, kimi zaman cihan hakimiyetini, kimi zaman da dünyadaki Türk birliği idealini ifade eder.
Kızıl Elma ülküsündeki elmanın, Türklerde Güneş ve Ay'ı anlatan kızıl topa dayandığı düşünülür.
Kızıl Elma imgesinin ilk kez Orta Asya Türkleri arasında doğduğu; Ergenekon'dan dışarıya çıkma ve kaybedilmiş yurdu geri alma idealini simgelediği kabul edilir.
Türklerin İslamiyet'i kabulünden sonra Kızıl Elma artık 'İla-yı Kelimetullah' (Allah'ın adını yüceltme) ideali ve mücadelesine dönüşmüştür.

ATATÜRK NEDEN 'KIZIL ELMA' DEMEDİ?
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlıcılık ve İslamcılık politikaları dağılma ve parçalanmayı önleyemedi.
İttihat ve Terakki döneminde 'Türkçülük' politikasını seçenler, Kızıl Elma idealini Türk dünyasının ihyası ve Turan ülküsü şeklinde yeniden canlandırmaya çalıştılar. Ancak; devletin gücü ile 'liderlerin hayalleri' arasında büyük uçurumlar vardı.
Başlangıçta İttihat ve Terakki ile birlikte hareket eden Mustafa Kemal zamanla partiden uzaklaştı, 'Kızıl Elma' sözcüğünü ise hiç kullanmadı.
Kurtuluş Savaşı 'Türk Milliyetçiliği' ortak paydası ile 'Misak-ı Milli' sınırları hedef alınarak yapıldı.
Gazi'nin, bu konu ile düşüncelerini anlamak için 'Nutuk'un ilgili bölümlerini okumak yeterli olacaktır;
'Hiç bir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkleri bir devlet olarak birleştirmek ulaşılamayacak bir amaçtır.
İslamcılık ve Turancılık siyasasının başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanmamıştır.
Bizim aydınlık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem 'Ulusal Siyasa'dır.
Ulusal Siyasa; ulusal sınırlarımız içinde kendi gücümüze dayalı, ulusun ve yurdun mutluluğu için çalışmak; gelişigüzel isteklerle ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak; uygarlık dünyasının uygarca ve insanca karşılıklı dostluğunu beklemektir.
Tarihin dediği budur; bilimin, aklın, mantığın dediği böyledir.'
Yaşamında umutsuzluk kadar aşırı hayalciliğe de yer vermeyen Atatürk'ün en önemli 'ulusal hedefi';
'Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza kadar yaşatmak ve ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarmaktı.'
Şimdilerde, asıl sorulması gereken soru ise şu olmalı;
Bizler bu ulusal hedefin neresindeyiz?