22 Haziran 1919 tarihinde yayımlanan Amasya Genelgesi'nin Türkiye tarihinde çok önemli bir yeri var.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının o günkü koşullar içinde aldıkları kararları askeri ve mülki makamlara bildirmek için gönderilen bu genelge, bir anlamda 'Kurtuluş Savaşımızın Anayasası' olmuştur.

Sekiz maddeden oluşan Amasya Genelgesi'nde özetle; vatanın içinde bulunduğu durum, İstanbul Hükümeti'nin tutumu ve bu durumdan nasıl kurtulacağı belirtiliyor.

Amasya Genelgesi'nin özellikle birinci maddesi çok anlamlı ve çok önemlidir. Bu maddede önce sorunla ilgili çok önemli bir 'tanı (teşhis)'yapılıyor:

· 'Vatanın bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı tehlikededir…'

Sonra çok yerinde bir 'durum tespiti' yapılıyor:

· 'İstanbul'daki hükümet, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirememektedir…'

Daha sonra da sorunun kesin çözüm yolu ortaya konulmaktadır:

· 'Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır…'

Maddelerin devamında amaca ulaşmak için izlenecek yol haritasının yakın ayrıntıları belirtiliyor.

Gelişmenin sonrasını biliyoruz… Önce 'Ulusumuzun azim ve kararlılığı sayesinde yurdumuz emperyalistlerin ve işbirlikçi gericilerin tehlikesinden kurtarıldı…' Sonra da 'laik ve demokratik ilkelere dayalı Türkiye Cumhuriyeti kuruldu…'

Mademki tarihten ders almak önemlidir; öyleyse adam gibi davranarak ve Amasya Genelgesi'nin penceresinden günümüz Türkiye'sine bakarak bazı sorular soralım kendimize:

1- Bugün de tıpkı 1919'larda olduğu gibi, 'Emperyalist güçlerle işbirliği içindeki gericilerin ve bölücülerin tehdidi altında yurdumuzun bütünlüğü ve ulusumuzun bağımsızlığı tehlikede değil midir?...'

Üstelik bugün toplumumuza doğru önderlik yapılamıyor ve günümüzdeki parmak çoğunluğumuz güncel tehlikeleri yeterince algılayamıyor…

2- Ve bugün 'Başımızdaki hükümet, o dönemin İstanbul hükümeti gibi üzerine düşen sorumluluğu yerine getiremiyor mu?..'

3- Bugün de yurdumuzun ve toplumsal birliğimizin parçalanmasını tehdit eden tehlikelerden kurtuluş yolu 'Yine ulusumuzun AZİM ve KARARI…' değil midir?..

Evet, tıpkı dün Amasya Genelgesi sürecinde olduğu gibi bugün de ülkemizde ciddi sorunlar yaşanıyor...

Bu sorunların birinci boyutunda: 'Laik ve demokratik ilkelere dayalı Cumhuriyetimizi etkisizleştirerek onun yerine dinsel ve etnik dogmalara dayalı bir baskı rejimi oluşturmayı amaçlayan ve demokrasi/ ulusal irade gibi kavramları salt parmak çoğunluğuna indirgeyen mevcut iktidarın sapkın uygulamaları…' bulunuyor.

Sorunların ikinci boyutunda: 'Şiddet/ terör yöntemleriyle Kürt şovenizmini kışkırtan ve demokratik siyasal mücadeleden hızla uzaklaşan ayrılıkçı bir zihniyet var…'

Sorunların üçüncü boyutunu ise 'karamsarlık, kararsızlık, yılgınlık, boş vermişlik…' gibi sözcüklerle tanımlanan 'umutsuzluklar…'oluşturuyor.

Böyle bir durum karşısında:

· Laik ve demokratik Türkiye'yi korumayı ve geliştirme amacını önde tutan…

· Şiddeti savaşı kesinlikle reddederek demokratik siyasal mücadeleyi benimseyen…

· Ülkemizdeki tüm ilerici, demokrat, sol, sosyalist güçlerin birlikteliğini sağlayacak, bir 'Demokrasi Cephesi' gerekiyor.

Bu birlikteliğin sağlanmasında başta CHP olmak üzere tüm demokrat ve sosyalist örgütlere/kişilere önemli sorumluluklar düşüyor.

Ayrıca unutmayalım ki 'Yaşamda umutsuz bir durum yoktur, sadece umutsuz insanlar vardır…'

Bilim ve demokrasinin gücü her türlü sapkınlığı ve umutsuzluğu yok edecek güçtedir.

İşte, 97 yıl önceki Amasya Genelgesi de bunun için günceldir…

*****

İYİ TATİLLER ÇOCUKLAR

Ülkemizdeki tüm ilkokul, ortaokul ve liselerde okuyan yaklaşık 18 milyon çocuğumuz 17 Haziran 2016 Cuma günü yaz tatiline başladı. Bu arada, son haftalarda iyice kızışan LYS maratonu da bu hafta sonunda bitecek.

Üniversitelerimizde okuyan yaklaşık 6 milyon gencimizin çoğu da tatile girdi.

Böylece, tüm Türkiye tatil havasına girmiş oldu.

Ama eğitim alanımızda azgınlaşan eşitsizlik ve kalitesizlik sorunları çocuklarımızda tatil sevinci bırakmıyor…

Oysa ülkemizde eğitim alanında yaşanan sorunların nedenleri o kadar çok ve karmaşık ki… Başta bakan olmak üzere tüm eğitim yöneticilerinin ve hatta öğretmenlerin oturup ders çalışmaları gerekiyor.

Ama pratikte başarısızlığın tek günah keçisi çocuklarımız gibi gösterilir. Oysa bu başarısızlıkta en masum olan çocuklarımızdır.

Onun için eğitimin aktörleri arasında tatili gerçek anlamda hak edenler de sadece çocuklarımızdır.

Ancak ne yazık ki devlet çocuklarımıza tatil olanakları sunmuyor. Bu nedenle çocuklarımızın tatili konusunda ailelere, yerel yönetimlere ve duyarlı eğitim örgütlerine önemli görevler düşüyor.

Bu düşüncelerle tüm çocuklarımıza iyi tatiller diliyorum.

*****

BOLU GÖLLERİNE MAYALADIK UMUTLARIMIZI…

Geçtiğimiz hafta sonu 'Gerede, Dağlı, Bilen ve Özyurt aileleri' olarak iki gün boyunca Bolu çevresindeki gölleri dolaştık.

Gölcük, Yedi Göller (Seringöl, Büyükgöl, Deringöl, Sazlıgöl, Nazlıgöl, İncegöl, Küçükgöl), Abant Gölü, Sünnet Gölü çevrelerinde iki gün boyunca bedenlerimiz oksijene ve yeşile büründü…

Göl çevrelerini dolaşırken çocuklar gibi şenlendik. Tepelere tırmanırken yorulan yaşlanmış bedenlerimizi gençlik hayallerimizde dinlendirdik… Balıkgözlü fotoğraflar çektik onlarca…

Renklerini topraktan, sudan ve gökyüzünden almış o doğa harikalarını anlatmak için sözcükler yetersiz kalıyor. Görmek ve yaşamak gerek…

Bu arada umutlarımıza gölge düşüren durumlar da gözledik:

ü Yol ve yerleşim alanları açmak için doğanın hoyratça yıpratılması…

ü Turizm ve tanıtım konularında sıkça görülen yetersizlikler…

ü Ve ramazan ayı bahanesiyle birçok yerde karşımıza çıkan yasaklar ve mahalle baskıları…

Biz de göllere mayaladık umutlarımızı…

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…