2. Dünya Savaşı tüm acımasızlığı ile sürüyordu.
Tokyo'daki hayvanat bahçesinin bombardımanlar sırasında isabet alacağından ve başıboş kalacak hayvanların insanlar için tehlikeli olacağından korkan Japon Hükümeti 1943 yılında hayvanların öldürülmesine karar verdi. Japon çocuklarının çok sevdiği üç fil görevlilerce öldürüldü.
1949 yılında Hindistan Başbakanı Nehru, Japon çocuklarına hediye olarak yavru bir fil gönderdi.
Fil İndira, çocukların atom bombası ile yanmış, kavrulmuş radyasyonlu dünyalarına adeta yeni bir soluk getirmişti.
Türk Çocukları da Nehru'ya mektup yazıp yavru bir fil istediler.
26 Aralık 1950 yılında beş yaşında ve bir ton ağırlığındaki yavru fil 'MOHİNİ' gemi ile İstanbul'a oradan da trenle Ankara'ya geldi.
Mohini'yi yüzlerce çocuk büyük bir coşku ve heyecanla karşıladı.

'MOHİNİ' İLE İLK TANIŞMAMIZ
1960'ların başında Ankara'ya gelmiştik. Çok heyecanlıydım.
Babam iki yeri gezdireceğini söyledi. İlk olarak Anıtkabir'e gittik.
Anıtkabir'de heyecandan titrediğimi hiç unutmam.
İkinci durağımız ise Atatürk Orman Çiftliği içindeki Hayvanat Bahçesi olmuştu.
Nihayet aylardır merak ettiğim Mohini karşımda duruyordu.
Araya derin bir çukur kazmışlardı. Çukurun önünde sivri demirler vardı.
Attığım elmaları hortumu ile kocaman ağzına götürüyordu….
Çocukları çok sevdiğini adeta belli ediyordu…
Aradan yıllar geçti. Üniversiteyi Ankara'da okurken Mohini'yi sık sık ziyaret ettim ve elma vermeye devam ettim…
Çocuklarım da Mohini ile tanıştılar….
Okul gezilerinde öğrencilerimi de götürdüm. Onlar da çok sevdiler..
Yıllar geçiyor, Mohini de yavaş yavaş yaşlanıyordu….
Yorgun ayakları artık o gövdeyi taşıyamıyordu.
1945 Hindistan doğumlu 'MOHİNİ' 5 Haziran 1996'da 51 yaşında çocuklara ve yaşama veda etti.

HAYVANAT BAHÇESİNE GELMESEYDİ
Filler gücü ve şansı temsil ediyorlardı.
Ama insanlara karşı hiç şansları olmadı, diğer canlılar gibi.
Dişleri ve safari zevki için avlandılar, yok edildiler…
Mohini ile aramızdaki derin çukur ve önündeki sivri demirler bana hep bir cezaevini anımsatıyordu sanki…
Acısını soluduğum Ulucanlar gibi Mamak Askeri Cezaevi gibi…..
Sonra dürbünlü bir tüfek ile uzaktan öldürüldüğünü düşündüm bir an.
Dişlerinin kesilip gerisinin bırakıldığı koca gövdesini…
Doğal ortamında bulunsaydı 51 yaşına kadar yaşama şansı bulabilir miydi?
Eskişehir'e de bir Hayvanat Bahçesi açtılar…
Acaba bir fil de getirecekler mi diye merak ettim için için…
Çocuklar uzun kuyruklar oluşturmuştu kapıda….
Çok heyecanlı ve mutlu görünüyorlardı… Kıpır kıpır….
Doğada göremeyecekleri birçok yeni canlı ile tanışacaklar birazdan.
Belki bu sayede daha çok sevecekler doğayı, hayvanları ve insanları…..
Efe'de gelecek Ankara'dan, gün sayıyor. .
Beraber gezeceğiz dede-torun…
'Resmi yapılabilecek mutluluklardan' biri de bu galiba…
Penguenleri çok merak ediyor… Siyah beyaz tutkusundan (!) olabilir mi?
Sevmek sadece okumakla, anlatmakla olmuyor arkadaş…
Göreceksin, paylaşacaksın elindekini ve mümkünse dokunacaksın..
1960 yılına gittim yine; Arkadaşım Mohini'yi anımsadım.
Ve tüm yitirdiklerimizi…
Elbette eleştireceğiz gördüğümüz her yanlışı, eksiği…
Ama Eskişehir Hayvanat Bahçesi'ne yapılan bazı eleştirilere baktığımda, sormadan da geçemiyorum;
'Maksadınız üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi?'