-Şaşırtan Karşılaşma-

Oysa şimdi, resmi binalarla kentin stratejik noktalarında bekleyen silahlı askerlere rağmen, ortalık sakin gibi görünüyor. Bir gerilim var evet, ama savaş yok. Şimdilik yok. Gökdelenlerle izbelerin, boş arsalarla viran evlerin kentindeyim. Yine de, Ortadoğu'nun en ışıklı, en canlı, en göz alıcı kentlerinden biri Beyrut, çünkü kozmopolit bir geleneğe sahip. Sabahın erken saatlerinden itibaren dağdan inen Dürzilerle Ermeni ve Kürtlerden, Maronitlerle çember sakallı Şiilerden oluşan, iş aramaya gelmiş Pakistanlı ve Hintlilerle renklenen bir kalabalık dolduruyor sokakları. Kıyı kahvelerinde kot pantolonlu genç kızlarla türbanlı kadınlar kavrulmuş çekirdek, fındık fıstık, dondurma, artık ne bulurlarsa atıştırıp bir yandan da nargile içiyor. Bu kozmopolit ve görece özgür ortamda, uzun yıllar bu topraklara hükmetmiş Osmanlı'nın da payı var elbette.

***

Eski kültür bakanlarından Ghassan Salame'nin davetlisi olarak Lübnan'a geçen gelişimde Galatasaray Lisesi'nden sınıf arkadaşım Celalettin Kart'a rastlamıştım. Hayretle, burada ne işin var, diye sormuştum. 'Asıl senin ne işin var, ben TC'nin Beyrut büyükelçisiyim!' yanıtını almıştım. Dağın tepesinde bir oteldeydik. Celalettin bir Osmanlı valisi edasıyla dolaşıyordu ortalıkta. Ne de olsa bu dağ ve aşağıdaki kıyı, dik yamaçlar, Bekaa vadisi, 1. Dünya Savaşı ertesinde Fransız yönetimine geçene kadar, 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştı. Son gece, Celalettin'in de katıldığı Fransız elçisinin rezidansındaki yemekte Osmanlı'dan miras duvar süslemeleriyle çinilere hayran kalmıştık. Yalnızca kent merkezinde ve köklü ailelerin yaşadığı köşklerde değil, 'Davut Paşa' gibi bazı yemek adlarında bile Osmanlı izlerine rastlamak mümkündü.

***

Balkonda kahve keyfinden sonra otelden çıktığımda dikkatimi çeken ilk şey askerler oldu. Ağır silahlar kuşanmış, zırhlı araçlarla köşe başını tutmuşlardı. Para bozdurmak için girdiğim ilk bankanın duvarında eski başbakan Hariri'nin fotoğrafını görünce savaş ve yıkım günlerini anımsadım. Hariri de, Lübnan siyasetini yönlendiren nice lider gibi bir suikastta can vermişti. Onun adını taşıyan Osmanlı tarzı camiye doğru, küçük saat kulesine açılan sokaklarda yürüdüm. Balkonlu, cepheleri yenilenmiş eski taş yapılar tarihsel Beyrut'un bağdaşık, tutarlı ve güzel bir mimari dokusu olduğunun en belirgin işaretleri. Ne var ki, Ortodoks Katedralin yanı başına, sanki ona meydan okumak için dikilmiş izlenimi veren Hariri Camii, turkuvaz rengi kubbeleri ve süslü minareleriyle Binbir Gece Masalları'ndan çıkıp gelmiş bir devasa oyuncağı andırıyor. Ve mimari dokuyu berbat ediyor.