Zaman zaman duyarız böyle hikayeler ve duygularınız.Sebebiyse bu karı az yaşamamız. Futbol literatüründe fairplay olarak geçen adil oyun kavramı hayatın her alanına örnek olmalı ki zaten sporun en önemli amaçlarından biri de budur. Evet, bu hikaye de o cinsten; olması gereken ve düşündürecek cinsten.

1956 yılında Şanlıurfa topraklarında bir çocuk dünyaya gelmişti.Zorlu yıllardı o yıllar…Her şeye rağmen onun da mutluluğu haftada bir kez eve yırtılmış bir ayakkabı ve çamurlu bir el yüz içinde gelmekti.

Zordu ama hayat eğlenceliydi, onun futbol sevgisi toz, toprak, çamur dinlemezdi.

Annesi ve babası kesinlikle futbol oynamasını istemeyince ağabeyi Osman Ülgen ellerinden tuttu ve onu adeta İstanbul'a kaçırdı.

O günlerde hayatında neler yaşayacağını hayal dahi edememişti.

***

İstanbulspor'da başlayan seçmelerden sonra Beşiktaş'ın alt yapısında futbol hayatı başlıyordu.

Derken 29 yıllık futbol hayatında 21 kez milli oldu.

Dört kez gol kralı oldu.

İki sezon boyunca sarı kart görmediği için, iki kez fair play ödülü aldığı gibi bir de, eline değen topa gol kararı veren hakeme dönüp: 'bu golü sayamazsınız, top elime değdi!' dedi ve dürüstlüğüyle bir kez daha ilgi odağı oluyordu.

***

'Eski günlerde forma aşkıyla, gururla oynardık. Şu günlerde dünyanın en çok kazandıran mesleği bu meslek oldu ya:

'Futbol nedir?' deseniz, size şöyle cevap verirler:

'Para para para!' İllaki Napolyon olmaya da gerek yok!

O günlerde para yoktu ama, alın teri vardı.

Toprakta, tozda, çamurda oynardık. Şimdi çim ya da halı saha var.

Neden futbolda yetenekli oyuncumuz yok deniyor ya!

Bu mesleğe gönül verenlere diyeceğim şudur:

Çalışın, çalışın, çalışın!'

***

Onu tanıyanlar bilirler ki:

O sadece yılların eskitemediği bir futbol adamı değil, aynı zamanda bu camia için bir gönül adamı, bir sevgi insanıdır.

Hep, daha iyiye, daha güzele demesinin, hayata güzel bakmasının sebebi
nedir sormadık bile:

Nedeni; güzel Urfa'nın, güzel insanı olmasındandır.

Bir fair play hikayesinin baş kahramanıdır Hayri Ülgen...