Daha önceki yazılarımdan birinde tarla gözlemlerime göre bu yıl arpanın sıkıntılı, buğdayın ise ümitvar olduğunu yazmıştım. İlkbahar kuraklığı nedeniyle, biçer-döver sokulmayacak kadar kötü arpa tarlaları yanında, bozulmuş ve yazlık bir ürün için hazırlanmaya başlamış arpa tarlasının çokluğu dikkatimi çekmişti. Bazı zayıf görünümlü tarlalar ise maliyeti kurtaracak seviyede görülmüş olmalı ki bozulmadan bırakılmıştı. Geç gelen, ama 'bir geldi pir geldi' dedirten yağışlar önce kuraklıktan bunalmış bitkileri sonra da endişeyle bekleyen üreticileri rahatlattı. Ancak sanki kışın ve ilkbaharın bütün yağışları daha sonraya saklanmışçasına neredeyse kesilmeden ve ağır bir şekilde yağmaya başlayınca kuraktan endişeli üretici aşırı yağıştan ve doğal afetlerden endişe etmeye başladı. Dolu yağışları, su göllenmeleri, gece-gündüz arası büyük sıcaklık farkları, uzun süreli kapalı ve güneşsiz, rutubetli günler nedeniyle bazı yörelerde ciddi ürün kayıpları, bazılarında verim kayıpları, büyük bir kısmında çok ciddi kalite kayıpları oluştu. Çok yıllık ortalamalara göre yağışı düşük olan ve bu nedenle kuru tarım yapılan kıraç alanlara yapılan ekimlerde, normal yıllarda aldığından daha yüksek verim elde eden ve memnun olan üreticiler olduğu gibi, yanlış çeşit tercihi, yanlış gübre uygulamaları ve bazısı aşırı yağışlar sonucu, iyi tarla dediği alanlarından beklediği verimi alamayanlar da var. Bazı alanlardan elde edilen tanelerde ise geç yağışların yol açtığı kalite kayıpları görülüyor.
Buğdayda durum biraz daha farklı. Verim bakımından sorun gözükmüyor, bir kısım üretici anıza ektiği buğdaydan, bir kısmı nadasa ektiğinden, bir kısmı sadece bir kere su verdiği ürününden elde ettiği verimden çok memnun, ancak bazı alanlarda çok yoğun bir şekilde emgi (kımıl, süne) zararı, çeşitlerin çoğunda embriyo kararması, yine çeşitlerin çoğunda bulundukları yöreye ve aldıkları yağışların miktar ve düşüş şiddetine de bağlı olarak değişen oranlarda glüten yıkanması gibi nedenlerle oldukça yüksek bir kalite kaybı görülmektedir. Geç gelen fakat yüksek miktarda yağan yağışlar azotun bir kısmını yıkadığı için bazı ekilişlerde yetersiz azot nedeniyle bitkilerin yapraklarında sararmalar görülmüştür. Bu gibi alanlardan elde edilen ürünlerde görülen kalite düşüklüğünün bir nedeni de azot yetersizliğidir. Sevindirici hususlardan birisi, son 3 yıldan bu yana Eskişehir Ticaret Borsası Analiz Laboratuvarı sonuçlarına göre, Ticaret Borsası tarafından üreticilere, köy/mahalle muhtarlıklarına ve ilgili kuruluşlara yazıyla gönderilen o yılın üründe 'kalite bakımından öne çıkan' çeşitler listesinde yer alanların çoğunun, yıllardır üretimini önerdiğimiz çeşitler olmasıdır.
Diğer bir husus, yüksek verim ve kaliteli ürün elde eden üreticilerimiz arasında ilkbahar gübrelemesini, iki seferde ve tavsiye ettiğimiz şekil ve dozlarda uyguladığını bildirenlerin sayısının artmaya başlamasıdır. Üzücü hususlardan birisi, bütün uyarılara ve geçmişte gördüğü zararlara rağmen hala süne konusunu ciddiye almayan, yağmur yağdı, rüzgar esti, çamur oldu gibi çeşitli bahanelerle tarlasını sık sık kontrol etmeyen, zarar edip sonra da sorumlu arayanların var oluşudur. Diğer bir husus, hala gübreleri öğrenememiş, gübre çeşidini neye göre seçeceğini, kullanacağı dozu (miktarı) neye göre ayarlayacağını bilmeyenlerin olmasıdır. Örneğin daha bu gün bir üreticinin, birinde %21, diğerinde %46 yazılı iki farklı gübre için, aynı kilodaki çuvallarda biri diğerinden iki misli daha kuvvetli, niye diğerini kullanayım? Dediğine hayretle şahit oldum. Sorduklarımın büyük çoğunluğu hiç toprak analizi yaptırmamış. Analiz yaptıracak yer arayanlar da var, hiç önemsemeyenler de.
Önceki yıl karşılaştığım bir konuyu bir köşe yazımda anlatmıştım. İyi bir hasat yapıp, iyi kazanç sağlayan bir üretici, o güne kadar kahvede birilerinin attığını söylediği yüksek gübre miktarına hep gıpta ettiği için parasının önemli bir kısmıyla ihtiyacının çok üstünde gübre almış ve atmış, elde ettiği sonuçtan büyük bir hayal kırıklığına ve para kaybına uğramıştı. Bugün karşılaştığım bir üretici, ucuz bulduğu için ihtiyacı olduğunu düşündüğü bir gübreyi almış ve depolamış. Bu tebrik edilecek, imkanı olan herkesin yapması tavsiye edilecek bir durum, ama almadan danışsaydı en az yarısının bir başka çeşit gübre olmasının faydalarını öğrenecek ve daha çok yarar sağlaması mümkün olacaktı. Bu ve benzer konularda hala alınması gereken çok mesafe var. Topraklarımız organik madde fakiri, gücünü giderek kaybediyor, ekilen çeşitlerin önemli bir kısmı yabancı menşeli. Nüfusumuz artıyor, kişi başına düşen üretim alanı düşüyor. Sağlıklı nesiller için yeterli miktarda ve olması gereken kalitede ürünler elde etmek için hep birlikte ve yoğun çalışmalıyız.