Tepebaşı Belediyesi'nin 'Kültür Turları' çerçevesinde düzenlemekte olduğu 'Çanakkale Gezileri' yoğun katılımlı ve kaliteli bir biçimde sürüyor.

Sosyal belediyecilik ilkeleri açısından bakınca, bu tür düzenlemelerin gerek ulusal değerlerimize sahip çıkmak gerekse belediyelerin halkla sıcak ilişkiler kurması açılarından çok önemli ve yerinde olduğunu öncelikle vurgulamak istiyorum.

23- 24 Mayıs 2016 günlerinde EĞİT DER üyesi bir grup arkadaşla birlikte katıldığımız Çanakkale Gezisi'nde, Marmara Bölgemizin güzelliklerini ve Gelibolu Yarımadası'nı kaplayan gizemli gelincik çiçeklerini bir kez daha içimizde duyumsadık…

Bursa- Bandırma hattından, Marmara'nın güney kıyılarını izleyerek Çanakkale Boğazı'na ulaşan gece yolculuğumuzun yorgunluğu, Boğazın serin sabahında eriyip gitti…

'Bir devrin battığı yer…' olan ve 'bağımsızlık uğruna kan çiçekleriyle sulanan' Gelibolu Yarımadası'nı, 'bilmeden …' ya da 'saptırılmış anlatımlarla' değil, bilinçli rehberlerle gezmenin çok önemli olduğunu bir kez daha anladık.

Gelibolu'da tarihin derinliklerine dalarken artık epeyce yaş almış bedenimize ve yüreğimize çöken yorgunluğumuzu, Çanakkale'nin çağdaş ve ılık akşamında dostlarımızla yudumlarımızı paylaşarak dinlendirdik…

Ertesi gün Truva'da Tahta At'a binerken, Ezine'nin peynirini ve Asos'un anti sıcak dondurmasını tadarken çocuklar gibi şendik…

Edremit Körfezi ve Balıkesir hattından Mezitler'e ulaşan dönüş yolculuğumuzun akşamında, çağıldayan su sesleri arasında yediğimiz yemeğinin tadı damağımızda kaldı.

Böylesi güzel bir geziden dönerken nedense Eskişehir'imiz daha da bir güzelleşiyor…

Bu geziyi birlikte organize eden Tepebaşı Belediye Başkanlığını ve EĞİT-DER Eskişehir Şubesi Yönetim Kurulu'nu kutluyorum ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Çanakkale'yi ve yurdumuzun tüm güzelliklerini gezip görmeniz dileğiyle, bu gezinin bana düşündürdüklerinden süzdüğüm bazı damlacıkları sizlerle paylaşmak istiyorum.

SON YILLARIN ÇANAKKALE'Sİ

Bilindiği gibi Çanakkale Savaşlarının yapıldığı Gelibolu Yarımadası'nda 1960'lı yıllara kadar sadece Batılı ülkelerin yaptıkları şehitlikler ve anıtlar vardı.

Türkiye bu alanla daha çok 1950'lerden sonra ilgilenmeye başlamış ilk anıt (Çanakkale Şehitleri Anıtı) 1960 yılında dikilmiştir.

Son yıllarda ise savaş bölgesinde yerli ve yabancı birçok şehitlik ve anıt dikilmiştir. Bu yapılanlar ve artan iletişim olanakları Çanakkale'ye olan ilgiyi artırmıştır.

Bugün Çanakkale'nin öne çıkan özelliği 'kültür turlarının yaygınlaşmasıdır.' Çeşitli belediyeler ve turizm firmaları Çanakkale'ye onbinlerce insan taşımaktadırlar.

Yapılan gezilerde savaş alanları yerinde incelenmekte ve savaşla ilgili çok değişik öyküler anlatılmaktadır.

Ne yazık ki anlatılanların çoğu efsanelere ve dinsel dogmalara dayalıdır…

Son yıllarda savaş bölgesinin adeta 'ibadet alanı' haline dönüştürülmesi ve turlarda din adamlarının öne çıkarılması içler acısı bir durumdur. Çünkü tarihsel belgeler 'din adamlarının ve medrese öğrencilerinin Çanakkale Savaşı'ndan muaf tutulduklarını…' göstermektedir.

Anlatımlarda 'savaş kışkırtıcılığı' ve 'etnik ayrımcılık' yapılması ise başka bir yaradır.

En iyimser rehberler bile anlatımlarını bireysel kahramanlıklara ve savaşın abartılı teknik ayrıntılarına boğmaktadırlar…

ÇANAKKALE NEDEN GEÇİLEMEDİ?..

Genel olarak 'Çanakkale Savaşı' söz konusu olduğunda ve özellikle Gelibolu Yarımadası gezilirken en çok sorulan/akla gelen soru şudur:

'Birinci Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu'da, Doğu'da ve Balkanlarda irili ufaklı onlarca cephede savaşan Osmanlı Orduları; diğer tüm cephelerde yenilmesine rağmen neden Çanakkale'de zafer kazanmışlardır?..'

Ya da 'İttifak Devletleri neden Çanakkale'yi geçemediler?..'

Bu ve benzeri sorular için, şovenist yaklaşımlara ve kısır tartışmalara alet olmadan verilecek yanıt şöyle özetlenebilir:

1. Çanakkale'de emperyalizme karşı 'anayurt savunması' yapılıyor olması. (Bu cephede savaşan tüm Osmanlı askerleri, eğer başarılı olamazlarsa kendi köylerinin ve evlerinin işgal edileceğinin bilincindeydiler…)

2. Mustafa Kemal'in iyi bir yurtsever ve iyi bir asker (komutan) olması.

Bu gerçekleri inkar ederek Çanakkale'yi anlamak da anlatmak da mümkün değildir…

Unutulmaması gereken esas önemli gerçek de 'gelincik çiçekleridir…'

Bilindiği gibi 'Gelincik', Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli sembolüdür.

Çok narin bir görüntüsü olmasına rağmen gelincik, sert rüzgarlara ve yağmurlara karşı toprağına yapışır, bırakmaz toprağını… Ama güneş açınca yeniden taptaze yaşama döner…

İşte Çanakkale'deki 'Mehmetçikler' de tıpkı gelincikler gibi, acımasız emperyalist saldırılara karşı topraklarına (Anayurtlarına) sarılmışlardır…

Dileğimiz, 'Çanakkale'nin bir barış ve kardeşlik diyarı olmasıdır…'

*****

ESKİŞEHİR'DE SANATIN ÇOŞTUĞU GÜNLER

Baharın baş döndüren havası tüm yaşamı olduğu gibi sanatı da coşturuyor.

Eskişehir'de son bir hafta içinde coşan kültür ve sanat etkinliklerine yetişmekte zorlandım. İzleyebildiklerimi ise ancak 'adlarını anarak' sizlerle paylaşabileceğim.

Odunpazarı Belediyesi tarafından 20 – 29 Mayıs 2016 tarihleri arasında 'Ağaç Ellerde Yaşam Buluyor' belgisiyle yapılan '2. Uluslararası Ahşap Heykel Festivali' sona erdi.

Bu festival süresince kaliteli ve katılımlı birçok sanatsal etkinlik yaşandı. Bence en önemlisi de 'Ahşap Heykeller Müzesi'nin açılması oldu.

Tepebaşı Belediyesi'nin 26- 29 Mayıs 2016 tarihlerinde düzenlediği '6. Uluslararası Şiir Buluşması' artık gelenekleşti. Ve 'Şiir, şiir gibi kente çok yakıştı…'

Eskişehir Kırım Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen ve Odunpazarı Belediyesi tarafından desteklenen '30. Geleneksel Tepreş Şenliği'nde güzellikler depreşti…

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen '2. Uluslararası Fırçanın Sırdaki İzi Seramik Sempozyumu' sürüyor. Yakın gelecekte açılacak 'Seramik Müzesi'nin temelleri güçleniyor.

Bu güzelliklere emek veren herkese gönül dolusu teşekkürler.

Yaşamımızın sanatsız kalmaması dileklerimle…

Sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla…