Tarih 24 Ocak 1993…
Atatürkçülüğün, laikliğin, demokratlığın, cesur gazeteciliğin simgesi olan Uğur Mumcu 25 yıl önce Ankara'da otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti.
Bunca zaman hem gerçek suçluların bulunamaması hem de farklı komplo teorilerinin ortaya atılması yüreğimizde ince bir sızı olarak duruyor.
Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'yu ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, 'Cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu'nu belirterek söz vermişlerdi.

SÖZDE İSLAMİYET VE YAPAY MİLLİYETÇİLİK
1980'lerin ikinci yarısında Rabıta ile başlayan ve Hizbullah ile sürdürülen sözde İslami yapılanmanın yanı sıra; 'üfürülen' yapay milliyetçilik rüzgarları ile PKK palazlandırıldı.
Uğur Mumcu, bazı örgütlerin devlet içine gizlenmiş karanlık noktalardan desteklendiğini bu örgütlerin birçok cinayetin işlenmesinde kullanıldığını araştırıp yazmaya başlamıştı.
Hayali ihracatlar, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, Papa'ya yapılan suikast, terörist başı Apo'nun 'ikili' karanlık ilişkileri, 'tarikat, siyaset, mafya' bağlantıları Mumcu'nun masasındaki dosyalardı. Bu dosyalar 'fincancı katırlarını' ürkütüyordu.
1991'de 'insani yardım amaçlı(!)' Silopi'de konuşlanıp Ortadoğu'yu egemenliği altına alan 'Çekiç Güç'ün asıl amacını Mumcu gibi birçok kişi çok iyi anlamıştı. İşte 'faili meçhul' cinayetlerin sayısı tam da bu noktada artmaya başladı.
Emperyalistler ve işbirlikçilerinin Türkiye üzerindeki planlarını çözen gazeteciler, yazarlar, asker ve polisler bir biri ardınca yok edildiler. Bu nedenle Uğur Mumcu cinayetini; Abdi İpekçi, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan suikastları ile birlikte, aynı karanlık çember içerisinde incelemek gerekir.

PKK-BARZANİ-MOSSAD-CIA…
Mumcu daha o günlerde, Ortadoğu haritasının yeniden planlandığını anlamıştı. Bu oyunun Türkiye'deki senaryosunu ve figüranlarını açıklarken şöyle diyordu;
'Kürt sorunu, ülke topraklarından parçalar kopararak değil, din ve mezhep ayrımlarını silahlı çatışmalarla körüklemekle değil, ABD ve CIA destekli Kürtçülükle değil, Edirne'den Ardahan'a, Ağrı'dan İzmir'e, Diyarbakır'dan Antalya'ya kadar her yerde 'insan haklarına saygıyla' çözümlenir.
Türk'ü Kürt'e, Kürt'ü Türk'e, Alevi'yi Sünni'ye düşman eden bu emperyalist siyasetin Türkiye'ye neler getireceğini görmemek için kör ve sağır olmak gerekir. Ya da 'gaflet, dalalet ve hıyanet içinde olmak!'
Uğur Mumcu öldürülmeden 17 gün önce kaleme aldığı köşe yazısında ise PKK – Barzani – MOSSAD - CIA ilişkisini açıklamıştı;
'Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa, CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında ne işi var?
Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?'
Uğur Mumcu'nun 25 yıl önce yazarak sorduğu sorunun yanıtını bazıları bugün daha yeni anlamaya başladı.
Mumcu'nun vurguladığı ve o günlerde inkar edilen karanlık ilişkilerin baş aktörü dostumuz(!) ABD, terör örgütü PKK'yı artık kendi yandaş ordusu haline getirdi ve Türkiye ile savaşa hazırlıyor.

VURULDUK EY HALKIM BİZİ UNUTMA...
Uğur Mumcu, Gaffar Okkan ve diğerleri, ihanet çetelerinden, soygunculardan arınmış barış içinde insanca yaşanan demokratik ve laik bir Türkiye hayal ediyorlardı.
Onları özlemle, saygıyla anıyoruz. Ancak; faili meçhul cinayetlerin çözülmesini 'namus borcu' sayan devletin, bu borcunu tam olarak ödeyebildiğini hala söyleyemiyoruz.