İktidarın elinde gizli veriler olduğunu düşünerek 'beka sorunu var' diye ortaya çıkabileceği aklıma gelirdi de;
'Kişisel beka sorunu' olan birinin gazına gelip ülkeyi baskın bir seçime götüreceği aklıma gelmezdi. Yönetimde olmayan birinin, bu bilgilere nasıl sahip olduğunu da soran yok zaten.
Ama oldu işte! Erken/baskın seçim süreci başladı.
İttifak üyeleri, kargaşaya düşen muhalefetle dalgasını da geçti bir süre.
'Doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor süreci'ni atlatan muhalefet, ayrı ayrı üç cumhurbaşkanı adayı ve 'Millet İttifakı'nı ortaya koyunca…
Taşlar yavaş yavaş yerine oturmaya başladı.
Demek ki, 'vakti gelince her şey güzel oluyormuş.'

***

Sürecin başlamasından bu yana düzeysiz polemiklere de tanık olduk. Rahatsız edenleri de vardı, güldürenleri de.
Ben sadece gülmeyi seçtim.
Deneyimli bir siyasetçinin, başkasının omzuna çıkıp da diğerlerini 'boy ölçüşme'ye çağırmasına gülünmez mi?
16 yıldır ülkeyi keyfi uygulamalarla yöneten birinin 'Bir toplum adalet istiyorsa, orada zulüm var demektir.' açıklamasına gülünmez mi?
'Siz de cümbüş ittifakı kurun' diye dalga geçen bir siyaset erbabının,
Abdullah Gül adı gündeme gelince köpürmesine; önlerine 'Millet İttifakı' konunca, aday imzası verecek olanları FETÖ'cü ilan edecek kadar küçülmesine gülünmez mi?
Gülünür elbet.
'Acı acı gülünür!'

***

Erdoğan, İnce, Demirtaş grup kararıyla aday oldular.
Hakkı olmasına rağmen bunu kullanmayan dik başlı, racona racon kesebilen, tek kadın aday Akşener; seçimlerdeki yetmiş beş bin oyuna karşılık, beş yüz binden fazla üyesi olan DP'nin desteğini alarak,
'Yüz bin imzayı toplayamaz' tahrikine inat, 'minnet eylemem' türküsünü söyleye söyleye kantara çıktı,
Saatler içinde yüz otuz bin imzaya ulaştı.
Karamollaoğlu da gerekli imzaya ulaşacaktır. Perinçek ve Öz'ün durumu belli değil. Şimdilik,
Arenada beş ya da altı aday olacak gibi.

***

Şimdi 'ikinci polemik safhası'na geçiyoruz.
Artık adaylar belli. Sıra geldi adayları didik didik etmeye, karalama kampanyaları düzenlemeye.
Tıpkı Muharrem İnce'nin adaylığının açıklanmasıyla fotoshop şaheserlerin sosyal medyaya servis edilmesi,
Havuz medyasındaki yorumcuların, İnce'yi 'kötü kurt' olarak monte etmeye çalıştıkları acemice 'La Fonten' masalı yazma çabaları gibi.
Televizyondaki yandaşlara bir önerim var. Katıldıkları programların görüntülerini alsınlar. Kendileri de inanmadan çekirdek kabuğunu doldurmayan cümlelerle savundukları tezleri, bir süre sonra tekrar izlerlerse, ya yüzleri kızaracaktır ya da bol bol kendilerine güleceklerdir.
Durun, durun! Daha öyle şeyler duyacağız ki,
'İzan yahu!' diye çok haykıracağız.

***

Dün gece bir rüya gördüm. Deniz kıyısında şezlonga yayılmış gazete okuyormuşum. Denizde boğulmakta olanları gören biri bağırıyor, yüzme bilenlerden yardım istiyor.
Denize bakıyorum. Erdoğan, İnce, Akşener, Demirtaş, Karamollaoğlu çırpınıp duruyor. Boğuluyorlar mı oynaşıyorlar mı belli değil.
'Hangisini kurtarsam?' diye düşünüyorum.
Sonra 'gönlümdeki can simidi'ne dokunup, '24 Haziran'da…' diyorum.
Gazetemi okumaya devam ediyorum.

***

Dilime bir türkü takılıyor:
'Benim yarim gelişinden bellidir.'