Son dönemde tarihi diziler oldukça ilgi görüyor.
Diziler, tarih merakını ve okuma isteğini artırıyor. Ancak tarihi dizilere 'siyasi' müdahale iddiaları ve bazı siyasetçilerin söylemleri ile dizideki söylemlerin benzerliği dikkat çekmeye başladı.
Dizilerdeki tarihi hatalar tahammül sınırlarını zorlarken, akıllara 'alternatif tarih mi yaratılmaya çalışılıyor?' sorusu geliyor.
Tarihi deforme ederek propaganda aracına dönüştürme çabaları ise 'kaş yaparken göz çıkartmaya' benziyor.

DİZİLER TOPLUMU ETKİLİYOR
Önce 'Muhteşem Yüzyıl' milleti kırdı geçirdi (!).
Yurdum insanı yüzyıllar sonra Padişahların 'devletin bekası' için oğullarını öldürdüğünü öğrendi.
Eskişehir'de bir lokantada 'Tatlılardan ne var?' diye sorduğumda 'Hürrem tatlısı' cevabını alınca işin etkileşim gücünü ve ekonomik boyutunu daha iyi anladım. Medyanın bu boyutunu siyasetçiler de anlamakta gecikmedi.
Özellikle 'Güç Bende(!)' modundaki siyasetçiler işin içine girince senaryolar değişmeye başladı. Durum böyle olunca defalarca seyrettiğimiz 'Malkoçoğlu' filmlerini bile aratan sahneler ortaya çıkmaya başladı.
İYİ Parti'nin 'İYİ'sinin; 'Diriliş' dizisindeki Kayı Boyu simgesine benzetilmesinde bile 'tarihçi genel başkan' kurnazlığı hissediliyor.

ÇERKES ETHEM'DEN DAĞISTANLI'YA
En ilgi çekici tarihi dizilerden biri 'Vatanım Sensin'.
Dizideki bazı çarpıtmaları kılıfına uydurmak için Çerkes Ethem'in adını Dağıstanlı yapmışlar. Yani isim farklı ama coğrafyadan 'arif olan anlar'.
Ethem Bey rolündeki Dağıstanlı İzmir'i Yunanlılara vermeye çalışan ağabeyi Refik Bey'i alnından vuruyor. Tahmin ettiğiniz gibi böyle bir olay hiç yaşanmadı.
Çerkes Ethem 1.90 boyunda, sarışın, çakır gözlü, heybetli biriydi. Dizideki aktörle uzaktan ve yakından benzerliği yok.
Çerkes Ethem, Mustafa Kemal'in ilk başlarda Anadolu'da dayandığı tek askeri güçtü. Ethem Bey ve kuvvetleri olmasaydı iç isyanları bastırmak mümkün olmazdı.
Ethem Bey'in Yunanlılara sığınması ve 'hainlik' konusu işlenirken daha dikkatli olunması gerekirdi.

SULTAN ABDÜLHAMİD 'EL MUZAFFER DAİMA'
'Payitaht İstanbul' dizisinde 'kafalarda yaratılmaya çalışılan' Abdülhamid ile gerçek Abdülhamid arasında büyük farklar var.
Sultan Abdülhamid devleti bir arada tutabilmek için elinden geleni yapmıştır. Ancak; iktidarında elimizden çıkan toprak miktarı Türkiye'nin iki katına yakındır.
Abdülhamid dönemi, koyu bir istibdat (baskı) dönemidir. Üstüne üstlük donanma Haliç'te çürütülmüştür.
Gerçekler böyle olduğu halde 'Abdülhamid tek karış toprak vermemişti' demek hayalî bir tarih yazmak değilse kesinlikle bir 'algı operasyonu'dur.
Abdülhamid'in İngiliz elçisinin suratına tokat attığı sahne ise herhalde seyircilerden 'alkış' almak veya bir yerlerden 'aferin' almak için uydurulmuş.

KÛT'ÜL AMÂRE'Yİ KİM UNUTTURDU?
Yeni tarihi dizimiz Kût'ül Amare 'büyük desteklerle' vizyona girdi.
Kût'ül Amare, Irak'ın ortasına kadar ilerlemiş olan İngiliz ordusunun dize getirildiği bir zaferdir.
Böyle bir zaferi hatırlamak ve kutlamak elbette gereklidir. Zaten Kût'ül Amare Zaferi uzun yıllar kutlandı.
Sözü Kût'ül Amare Zaferi'nin kutlanmasından neden vazgeçildiğini merak edenlere açıklayarak bağlayalım;
Türkiye 1952 yılında NATO'ya girebilmek için 'yalvar, yakar' oldu. NATO üyeliğine dahil edildiğinde ise İngilizlerin ricasını(!) kıramayanlar Kût'ül Amare Zaferi'ni kutlamayı kaldırdılar.
Zaten esas 'dizi film'de bu üyelikten sonra başladı.