Geçen hafta bu köşede yazdığım 'Her Yerde Vicdan Her Şeyde Vicdan' konulu yazıma okuyucularımdan çok olumlu tepkiler aldım. Kendim okudum, arkadaşlarıma okuttum, facebookta paylaştım diyenler oldu. Demek ki her yerde ve her şeyde vicdana çok ihtiyacımız varmış, her yerde ve her şeyde vicdanın özlemini çekiyormuşuz.
Adalet, merhamet, vicdan;hak, hukuk, vicdan; siyaset, ticaret, vicdan konusundaki düşüncelerimi geçen hafta sizlerle paylaşmıştım. Vicdanla ilgili oluşturduğum diğer üçlemeler üzerine de yazacağımı söylemiştim. Neydi diğer üçlemeler bir hatırlayalım isterseniz.
Doğruluk, dürüstlük, vicdan; yetki, sorumluluk, vicdan; birey, toplum, vicdan; bilgi, bilim, vicdan; problem, çözüm, vicdan;meslek, etik, vicdan; çalışmak, üretmek, vicdan; akıl, mantık vicdan; iyilik, yardım, vicdan; tutarlılık, tarafsızlık, vicdan; empati, anlayış, vicdan; sevgi, saygı, vicdan.
Vicdanın olmadığı yerde doğruluk ve dürüstlükten bahsedilebilir mi? Elbette ki hayır. Vicdanını rafa kaldırmış birisi, gerçeğe uygun davranabilir mi? Tutarlı olabilir mi, çelişkilerden uzak kalabilir mi? Mantığı, matematiği, bilimi kullanabilir mi? Çok zor. Çünkü vicdan olmayınca doğruluk olmaz, dürüstlük olmaz. Doğruluk ve dürüstlük olmayınca, tutarsızlıklar, çelişkiler, mantıksızlık, ikiyüzlülük, bilimden uzaklaşma gibi davranışlar baş gösterir. Kendi koyduğumuz kural ve yasalara kendimiz uymayız vicdan yoksa.
Doğruluk ve dürüstlük yoksa ölçüt geliştiremeyiz.
Herhangi bir işi, insanı, yöneticiyi, çalışanı, olayı, olguyu objektif ve tarafsız olarak değerlendiremeyiz.
Ölçütümüz olmadığı için her konuda, her olayda ülke olarak %50 - %50 kuralına takılıp kaldık. Düşünebiliyor musunuz 80 milyonluk bir ülkenin yarısının iyi dediğine diğer yarısı kötü diyor.
Yüzde ellimiz Suriye'den gelen sığınmacılara koşulsuz kucak açıyoruz; yüzde ellimiz ne işi var ülkemizde diyoruz. Hangisi doğru? İkisi de yanlış. Çünkü iki değerlendirme de herhangi bir ölçüte dayanmıyor.
Yeni Anayasa değişikliği tartışılıyor. Meclisteki oylamalardan da anlaşılıyor ki halk oylamasına gidilecek. Burada da yüzde elli kuralımız geçerli.
Türkiye'nin yüzde ellisi Anayasa değişikliğinin ülkeyi tek adam yönetimine götüreceğini, demokrasinin ve özgürlüklerin rafa kaldırılacağını, TBMM'nin devre dışı bırakılacağını savunuyor. Yüzde ellisi ise milli iradenin tek adama değil, milletin adamına verileceğinin altını çiziyor. Görüyorsunuz burada da doğru dürüst bir değerlendirme ölçütümüz yok.
Hep merak ederim. Acaba doğruluk ve dürüstlüğün yozlaşması insanın zihninde mi, yüreğinde mi, yoksa inancında mı başlıyor. Hangisi hangisini etkiliyor da insanlar doğruluk ve dürüstlüğünden yani insan olmaktan vazgeçiyor.
Doğruluk ve dürüstlüğün göstergeleri neler olabilir diye biraz kafa yordum, biraz da araştırdım. Önce tanımına bakalım. Doğruluk/dürüstlük:hak ve hakikate uygun olarak söz ve eylemlerinde tutarlı ve inançlı olabilmektir.
Doğruluk ve dürüstlüğün göstergeleri nelerdir? Doğru ve dürüst insan diyebileceğimiz insanların özellikleri nelerdir.
· Söz ve söylemlerinde doğru ve tutarlıdır.
· Duygu, düşünce ve niyetinde hak ve hakikate uygun davranır.
· Verdiği sözleri ve vaatlerini yerine getirir.
· Güven verir ve güven duyar.
· Kendisine emanet edileni korur.
· Vicdanını, akıl, yürek ve inanç bütünlüğü içinde kullanır.
· Doğruluk ve dürüstlük karşıtı tutum ve eylemlere tepki gösterir.
· Doğruluk ve dürüstlüğü tavsiye eder.
· Kaybetme riskini de göze alarak tarafsız ve objektif davranır.
Çevremizde bu özelliklere sahip ne kadar insan var? Okullarımızda çocuklarımız bu özelliklere göre yetiştiriliyor mu? Ölçütlerimiz bunlar. Soruların cevabını da siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.