Ülkemde son günlerde yine bir 'kayıkçı kavgası' sergileniyor… Yani 'dokunan dokunana…'

Bir yanda birileri, 'bilimin, demokrasinin ve hukukun evrensel ilkelerini yerlerde süründürüyor...'

Diğer yanda da 'kendisine dokunanları göremeyen şaşkınlar, birbirlerine laf dokundurma yarışı içindeler…'

Bir diğer yanda ise 'Zülfüyare dokunMAmayı meziyet sananlar' fındık kırıyorlar…

Bize de bu konularda aklımıza gelenleri sizlerle paylaşmak kalıyor.

19 MAYIS'A DOKUNANLAR

AKP iktidara geldiğinden beri, tüm ulusal bayramlarımıza olduğu gibi 19 Mayıs'a da dokunmaya devam ediyor…

Oysa o 19 Mayıs'ın temelinde 'emperyalizme ve gericiliğe karşı başkaldırı' vardır.

19 Mayıs'ta sadece bağımsızlığın değil, çağdaş bir devletin de temelleri atılmıştır.

'Bağımsızlık ve demokrasi' umutları vardır o temelde; 'Atatürk' vardır ve toplumumuzun geleceği olan 'gençlik' vardır.

Sözün özü 19 Mayıs:

· Bağımsızlığın emperyalizme,

· Eşitsizliğin adaletsizliğe,

· Aydınlığın karanlığa,

· Çağdaşlığın bağnazlığa karşı direnişinin simgesidir.

Yani 'eşitlik ve özgürlük içinde çağdaş bir yaşam umutları' vardır 19 Mayıs'ın özünde…

Ama Nazım'ın dediğince 'Onlar ümidin düşmanıdır…/ Serpilip gelişen hayatın düşmanı…'

Bu bağlamda 19 Mayıs'ın bayramlıktan çıkarılmasının gerekçeleri, ancak 'Kurtla kuzu hikayesinin bahaneleri kadar' gerçekçidir...

Şehit cenazeleri ve terör gerekçesiyle 19 Mayıs kutlamalarının ve yürüyüşlerin yasaklanması ise tam anlamıyla 'abesle iştigaldir…'

Çünkü çağdaş bir toplum olmanın mayasında 'kederde ve kıvançta birlikte olmak' yatar. Bu nedenle acılı günlerde birlikte yanan yüreklerin, ulusal bayramlarda birlikte coşması kadar doğal bir şey yoktur.

Ayrıca unutmayalım ki, toplumsal acıların en sağlıklı panzehiri de bayramlardır.

Daha açıkçası, nasıl şehit cenazeleri ve terör gerekçeleriyle dinsel bayramlar yasaklanmıyorsa ya da ertelenmiyorsa; ulusal bayramlar da yasaklanmamalı, ertelenmemelidir.

Sorun, AKP/RTE iktidarının 19 Mayıs'a sahip çıkmaMAsından, hatta 19 Mayıs'ı sıfırlamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü 19 Mayıs'ın temelinde yatan temel değerler, özellikle 'laik ve demokratik Türkiye umutları' AKP'nin fıtratında yoktur…

Elbette ki önemli olan bayramları bayram yapan öz değerlere toplumca sahip çıkılmasıdır. Bu bağlamda 19 Mayıs'a baktığımızda, toplumsal sahiplenme konusunda sorunumuz olmadığı açıkça görülür.

Nitekim 19 Mayıs günü duyarlı yurttaşlarımız Anıtkabir'e akın etmiş ve birçok ilde kitlesel yürüyüşler yapılmıştır.

Başlarında Kemal KILIÇDAROĞLU olmak üzere CHP'li gençlerin (yasakları kırarak) Kızılay'dan başlayıp Anıtkabir'e uzanan kitlesel yürüyüşleri de çok anlamlı ve yerinde olmuştur.

Bu bağlamda, keşke Eskişehir'deki 'üç belediyemiz de BİRLİKTE kitlesel 19 Mayıs yürüyüşü ve etkinlikleri düzenleyebilselerdi…' Hiç olmazsa planlanan bazı etkinlikler iptal edilmeseydi...

Güzel yurdumuzda 'Dağ başını duman almış…' şu günlerde, 'Güneş ufuktan şimdi doğar…' azim ve kararlılığıyla yürümek gerekiyor…

Türkiye'ye 'GENÇLİK, SPOR, ATATÜRK, LAİKLİK, DEMOKRATİKLİK, BAYRAM (Barış ve Kardeşlik)' kavramları öyle güzel yakışıyor ki…

Bu güzel değerlere dokunan eller kırılsın…

YASAMA DOKUNULMAZLIĞI TARTIŞMALARI

'Çağdaş demokratik bir toplumsal yaşamda hiçbir kişiye ya da gruba diğer kişilerden farklı dokunulmazlık tanınmaması' genel ve temel bir ilkedir.

Bunun tek istisnası 'pozitif ayrımcılıktır.' Yani 'toplumda diğer kişilerle eşit koşullarda yaşamadığı düşünülen kişilere ve gruplara ayrıcalıklar tanınmasıdır…'

Örneğin toplumsal yaşamda çocuklara, kadınlara, engellilere ve yaşlılara konumlarından kaynaklı olarak bazı alanlarda 'ayrıcalıklı haklar' tanınması, demokratik bir insanlık görevidir.

Demokratik yaşamda ise pozitif ayrımcılığın tek istisnası 'milletvekillerine tanınan yasama dokunulmazlığıdır.'

Ancak gelişmiş demokrasilerde yasama dokunulmazlığı sadece 'düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğünü' kapsar. Yani bilime, demokrasiye ve hukuka aykırı olan suçlar yasama dokunulmazlığı dışındadır.

Türkiye'nin eskilerden beri 'bir yasama dokunulmazlığı cenneti olduğu…' bilinen bir gerçekliktir. Bu nedenle ülkemizde 'yasama dokunulmazlığının tamamen kaldırılması ya da sadece düşünce özgürlüğüyle sınırlandırılması' gerekmektedir.

Çünkü yıllardan beri arsızlıktan hırsızlığa, dolandırıcılıktan teröre kadar uzanan suçlarda birçok milletvekili dokunulmazlık zırhı arkasında saklanmıştır/saklanmaktadır…

Bu bağlamda, geçen hafta TBMM'de milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili yapılan anayasa değişikliği özünde doğru bir karardır.

Bu kararın altında ya da üstünde 'AKP'nin başkanlık tezgahı ya da HDP'nin tasfiyesi…' gibi niyetler aramak anlamsızdır. Çünkü o tür kötü niyetleri önlemenin mücadele yollarını dokunulmazlık dışında aramak gerekir.

Ayıca, dokunulmazlıkların TBMM'de 367 üstünde bir oyla kabul edilmesi, ülkemizde barış ve demokrasi yangınının sürmekte olduğu şu günlerde AKP/RTE'nin 'referanduma bak cambazlığı…' yapma yolunu da kapatmıştır.

CHP'YE DOKUNMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Şu anda ülkemizin tepesinde 'laik ve demokratik Cumhuriyet değerlerimize temelden dokunan bir AKP/RTE iktidarı varken…'

Ve o iktidar 'Reis egemenliğine dayalı teokratik otoriter bir rejime doğru yelken açmışken…'

Bu ülkenin demokratik cephesi içinde yer alması gereken bazı marjinal grupların öncelikle CHP'yi ve Kemal KILIÇDAROĞLU' nu hoyratça yıpratmaya çalışmaları sakat ve kolaycı bir tutumdur…

CHP'yi taşlamayı meziyet sanan bu dokunmatik kesimler(!), öncelikle bu partiye oy veren milyonlarca duyarlı yurttaşımıza saygı duymalı, sonra da 'aydınlık bir Türkiye yolunda ve demokratik mücadele çizgisinde CHP ile işbirliği yapmalıdırlar…'

Sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla…