Yine en iyisi kendi istediğin yazıyı yazmak… Politikaymış, partizanlıkmış...
Fasa fiso... Bugünlük yarınlık yazı hepsi.
***
Her şeyde böyledir bu. Hayatın tadı, istediğin gibi yaşamakta, sevdiğin işi yapmakta ve sevdiğin kadınla yatmaktadır.
Hayatın boyunca unutma benim bu sözümü.
***
Sevdiğin kadınla yatmak, derken yanlış anlama beni.
Aman ha!
Cemal, Oflu Hoca'ya gitmiş,
'Hocam, ramazanda kariyla yatmak cunahmidur?'diye sormuş.
'Yok değildur ama kendi karinla yatacasun,' demiş Oflu Hoca; 'Eğlenceluk cunahdur da!'
Yani, sevdiğin kadınla yatacaksın, derken kadınını sev, demek istiyoruz.
***
Şimdi ben de istediğim yazıyı yazacağım. Olur mu olmaz mı…
Beğenir misiniz beğenmez misiniz bilemem artık.
Zaten son zamanlarda şu sosyal medyadaki beğenme işine de iyiden iyiye taktım.
***
Hafta sonu... Kapının zili çaldı.
'Abi süt alır mısınız?'
'Alırız alırız da... Sütçümüz var bizim.'
'Abi açıkta satılan sütler sağlıksız biliyorsun. Bizim sütlerimiz el değmeden hazırlanıyor.'
'Eee!'
'N'oldu abi?'
'Hani süt nerde?'
'Abi biz sütü öyle bütün gün kapı kapı dolaştırmıyoruz. İnternet sitemizi ziyaret edeceksiniz. Önce beğeneceksiniz, sonra bir tıkla internet üzerinden sipariş vereceksiniz.'
'Sütü kullanmadan nasıl beğeneceğiz?'
'Öyle değil abi, internet sitemizi beğeneceksiniz. Adres bilgilerinizi girip internet üzerinden sipariş vereceksiniz.'
'Vay anasını! Amma karışık iş.'
***
Ne güzeldi eskiden. Ne bilgisayar ne internet ne de cep telefonu vardı.
Aynı şehirdeki tanıdıklarımıza bile mektup yazardık. Hele sanatçılar, yazarlar arasındaki mektuplaşmalar öykü, roman, makale, deneme, şiir gibi okunurdu. Bir sanat değeri vardı yazılan bu mektupların.
Şimdi öyle mi? Benim diyen yazar, şair internete düşmüş; sosyal medyada boy gösteriyor. Selam kelam; şiir, roman, makale orada yazılıp çiziliyor.
***
Bilgisayarı açıyorum yazı yazmak için.
Bildirimler, arkadaşlık istekleri, beğenmeler, gruba eklemeler…
Hiç tanımadığım, hayatım boyunca hiç karşılaşmayacağım, hiç tanımayacağım insanlar…
Ne anlarız ki bu işten! Nedir bütün bu karmaşa!
***
Benim çocukluğumda Kör Kamil vardı bizim köyde. Acayip bir adamdı.
Kendi mezarını kazdı; ama biraz erken kazdı. Mezar onu beklemekten bıktı da birkaç kez geri kapandı. O da her defasında yeniden kazdı mezarı. En sonunda kendi kazdığı mezara gömülmeyi başardı.
Kör Kamil Amcanın en büyük derdi dünyaya erken gelmiş olmaktı.
'Dünyaya erken geldik biz yeğen,' derdi sürekli. Bilir miydi ki kendisi kadar enteresan olan bu günlerin geleceğini? Ona mı hayıflanırdı?
***
Ben aynı fikirde değilim Kör Kamil Amcayla.
Tersine geç kaldım ben dünyaya gelmekte.
Şöyle bir otuz kırk yıl kadar erken gelebilseydim, internet üzerinde yaşamaktan da yırtmış olacaktım.
Kim bilir, belki o zaman Yılmaz Güney'le, Deniz Gezmiş'le de karşılaşırdım Ulucanlar'da yahut da bir yol ortasında.
Ama şimdi karşılaşsam karşılaşsam, Deniz'in haki yeşili, şapkası yünlü gocuğuna benzer ama yakası nadir bulunan kızıl tilki kürklü, kucağında köpek yavrusu hayvansever gençlerle karşılaşıyorum.
Onu da yol ortasında falan değil, internette, arkadaşlık isteklerini tıklayınca karşıma çıkan profil resminde.