Kimi zaman bir heyecan, bir uçarılık duyar insan içinde.
Uçarılık mı?
Ne uçarılığı?
***
Ne uçarılığı duyacaksın ki?
Sınırları katı gerçeklerle çizilmiş bizimki gibi yaşamlarda ne uçarılığı olacak.
Olsa olsa bir kıpırtı…
Bir heyecan duymak içinde…
Durup ince şeyleri düşünmek mesela…
Her şeyi bir kenara bırakıp…
***
Mesela akşamüzeri…
Balkona tek başına oturup ufukta kızaran, kocaman olmuş güneşe karşı kahve içerken anımsamak…
Anımsamak geçmişi…
On sekiz yaşını anımsamak…
Kafka'yı
Dostoyevski'yi…
Tolstoy'u…
Balzac'ı…
Flaubert'i…
Italo Svevo'nun başyapıtı 'Zeno'nun Bilinci'ni okuyuşunu anımsamak…
Kafka'nın Milena'ya yazdığı 'Sevgili Milena' diye başlaya mektupları…
Milena'nın Kafka'ya karşı sabrını…
Hoşgörüsünü…
Kafka'ya duyduğu sevgiyi…
Aşkı…
Aşk'tan öte sevgiyi, dostluğu anımsamak…
***
Günümüzün katı gerçeklerinden olmalı…
Bana gerçek, yaşanmış bir hayat gibi değil de Kafka'nın romanlarından biri gibi gelmiştir hep Kafka ile Milena arasındaki aşk…
Sevgi…
Dostluk...
Kim inanır günümüzde böyle bir sevginin olabileceğine?
Kimsenin kimseye sabrı, hoşgörüsü; verecek sevgisi, dostluğu, aşkı yok.
Günümüzün katı gerçekleri içinde boğulurken, olmaz da hani olsa, Milena zannettiğin bir kadına karşı içinde bir heyecan…
Bir kıpırtı duysan…
Siktir edilirsin!
'Aşkııım ne alacaksın bana?' sorusuyla karşılaşma ihtimalin de var tabi.
***
Kimi zaman da tersi olur.
Roman kahramanları roman kahramanı olmaktan çıkar.
Yanımızda, çevremizde yaşayan bir insan gibi olurlar.
Köşe başında her an kendisiyle karşılaşacağımız bir tanıdığımız gibi…
Mesela Don Kişot, Cervantes'i geride bırakmıştır yaşama konusunda.
Sonra Anna Karanina
Emma Bovary
Jean Valjean
Mesela parasızlık nedeniyle Hukuk Fakültesini terk eden…
Para için tefeci kadını öldüren Raskolnikov
Bizim karşı dairenin balkonunda bütün gün pinekleyen, akşam da kız arkadaşlarıyla tavada yumurta yedikleri masayı alelacele toplayıp gece yarısına kadar 'ha ha ha, hi hi hi' eşliğinde okey çeviren öğrencilerin Raskolnikov'la falan bir alakaları yok ama her an apartmanın merdivenlerinde Raskolnikov'la karşılaşacak gibi olur insan.
Bence ne fakülteyi parasızlık yüzünden terk etti ne de tefeci kadını para için öldürdü Raskolnikov.
Manyağın tekiydi zaten!
Hayatın gerçeklerini kavrayamadığı için…
Hayata uyum sağlayamadığı için öldürdü tefeci kadını.
Hayatın gerçeklerini kavraması, hayata uyum sağlaması ise Raskolnikov gibilerin, büyük bir çaba gerektirir.
Mesela benim yaptığım gibi okumaları okumaları ve bir hayal dünyasında yaşamaları gerekir.
Değilse her an bir cinayet işleyebilirler.
Hiçbir anlamı olmayan bir cinayet…