'Ülkenin bu psikolojik üstünlüğünü uluslararası camiaya vermesi gereken arkadaşlar bu tür yanlışı yaparlarsa affedilir yanı olamaz. Ortada büyümede büyük bir başarı var. Biz yüzde 7,5 büyümeyi konuşurken bunları söylüyorlar. İnsan kendi ayağına kurşun sıkar mı? Kredi derecelendirme kuruluşlarının not oyunları, döviz spekülasyonlarının tavan yaptığı dönemde büyümedeki netice umarız herkese ders olmuştur. Kur aşağı kur yukarı diye tutturmuşlar, geçin bu işleri. Türkiye ekonomisi ortadadır. Teori başka, pratik başka bir şey. Bunları birleştirebilirseniz saygı duyarım ama bunu başaramıyorsanız sen yoluna biz yolumuza.' Bu sözler Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ait bu yılın başında kendi kabinesinde bulunan ve ekonomi kariyeri bilinen eski Bakan Mehmet Şimşek'in 'Sorun reel sektörün döviz borçları. Ne yapacağız? Meşhur ABD Başkanı John F. Kennedy'nin lafı var: 'Çatıyı güneşliyken tamir etmek lazım.' Şu anda faizler nispeten düşük, ekonomiler büyüyor ama yağmur yağacak. Bunlar için tedbir alıyoruz. Dövizle borçlanmaya sınır getireceğiz, KOBİ'lerde yaptık. Büyükler yönetebildiklerini söylüyor ama görüyoruz yönetemiyorlar tedbir alacağız.' İfadelerine istinaden büyük bir kızgınlıkla söylediği sözler bunlar. O zaman daha ortada ne rahip krizi ne Trump sorunu vardı. Ve zaman Mehmet Şimşek i haklı çıkardı. Tabii onunla birlikte Türkiye ekonomisine objektif bakabilen gerçek ekonomistleri de.
Türkiye zor yıllar geçiriyor. İçerde ve dışarda yaşanan gelişmeler önümüzdeki günler için de zorlu bir dönemin bizleri beklediğini gösteriyor. Jeopolitik olarak sorunları bir türlü çözemeyenlerin ekonomide yaşanmaya başlayan ve 2016 da zirve yapan sorunları da Artık çözemeyecekleri anlaşılıyor. 2001 yılında yaşanan ekonomik krizin sonrasında yerle bir olmuş ekonomiyi IMF ve Kemal Derviş işbirliğinde dizayn edilmiş, kamu maliyesi, finans sistemi onarılmış hali ile teslim alan Hükümet belki de Türkiye tarihinde görülmemiş bir sermaye girişi ile rüzgarı arkasına alıp bugünlere kadar geldi. Daha doğrusu 2013 yılına kadar geldi demek daha doğru olur. Çünkü bozulma belirtilerinin başladığı dönemler o yıllar. Başımızda bulunan Hükümet Ekonominin o ana kadar olumlu verilerini yapısal olarak Ülke lehine çevirme imkanları varken bunu yapmak yerine başta inşaat sektörü olmak üzere sürekli içeriye dönük geçici istihdamı sağlayan, asgari ücretle de olsa işsiz kalmayan bir toplumun, kredi kartları, tüketici kredileri ile borçlanan ekonomik bir düzene kapı açtılar. Açılan bu kapı toplumda geçici olsa bir rahatlık yarattı. Ancak artık gemi su almaya gitmemeye başladı. Yürütülmeye çalışılan sistem bugün gelip tıkanmış durumda. Doların bugün geldiği nokta ortada! Dolar halen halkımızın farkında olmadığı biçimde ülke borcunu arttırıp insanların alım gücünü her geçen gün düşürüyor. Asgari ücretin başına gelen, tüm mavi ve beyaz yakalı ücretlilerin başına geldi son yükselişi ile beraber dolar bazında asgari ücret % 42 gerilemiş durumda. İnanılmaz bir durum ve kötü olanı işsizlikle birlikte bu durumun daha da kötüleşeceğinin ortada oluşu.
Dış kaynak girişi olmadan da tekrar istikrarlı bir büyüme dönemi yakalanması artık hayal! Ekonomik olarak çözüm sıkıntısı yaşarken bir de siyaseten sürekli gerilimi tırmandırmak, Tek adam sisteminde ısrar etmek hepimizi her geçen gün daha büyük bir çıkmaza sürüklüyor.
Her geçen gün işimiz zorlaşıyor ama bizi yönetenler halkımıza, sanki hiçbir sorun yokmuş gibi büyük bir yoksullaşma yaşanmamış gibi hala cambaza bak cambaza demeye devam ediyor!..