Yazacağım yazının, Marcel Proust'un 'Geçmiş Zaman Peşinde' romanıyla bir ilgisi yok.
'Geçmiş Zaman Peşinde' Proust'un üç bin sayfalık, uğruna ömrünün son on yedi yılını harcadığı dünyaca ünlü başyapıtı.
Hatta şah yapıtı!
James Joyce'un sekiz yüz sayfalık 'Ulysses' romanı gibi dünya edebiyatında yeri olan sayılı eserlerden biri.
Kimileri 'Kayıp Zamanın İzinde' diye bilir bu eseri.
Ama ben Yakup Kadri'nin çevirisinden okumuştum.
Yakup Kadri de 'Geçmiş Zaman Peşinde' diye çevirmişti…
Yazacağım yazının, Proust'un 'geçmiş Zaman Peşinde' romanıyla bir ilgisi yok ama…
***
Can Yücel'in yarım kalan şarabını görmüştüm Eski Datça'da. Evin adında bir şarap…
Daha önce hiçbir yerde böyle bir şarap görmedim.
Ucuz, sıradan, yöresel bir şarap olduğunu tahmin ediyordum.
Can Yücel kendi de söylemişti zaten.
'Haritada en iyi bildiğim bölge Marmara Bölgesi. Marmara şarabı içerdik biz gençliğimizde. O kadar çok Marmara içtim ki Marmara'yı iyice ezberlerledim,' demişti.
Marmara! Güzel Marmara!...
***
Görünce Evin'i Datça'daki bir tekel bayiinde... Günaha girdik anlayacağınız.
Evin de koca bir küp imanım! Bir buçuk iki litrelik devasa şişeler…
Ben Evin'i görünce rafta... Krallar gibi duruyordu orada…
'Ahha! Nereden buldun bunu!' demişim bir an tekelin sahibine. Ben zannediyorum sadece Can Baba zamanında var olan bir şarap bu.
Adam gülüyor. Gülüyor mu sırıtıyor mu!...
Saat gece iki sıraları.
'Ne oldu abi?'
'Bu, Can Yücel'in yarım kalan şarabı. Eski Datça'da Muhtar Orhan'ın Meydan Kahvesi'nde gördüm!'
Adam anlamsız anlamsız yüzüme bakıyor. Pek ilgisi yok Can Yücel'le falan.
Dünya tanıyor ama...
Ama o tanımıyor büyük şairi.
Üstelik de...
İnsan Datçalı olur da, insan Datça'da şarap satar da...
Ne diyeceksin.
Kimileri bu dünyaya gelir, geldiği gibi de gider pek bir şeyin farkına varmadan!...
***
Anlattım.
'Eski Datça'da Muhtar Orhan'ın Meydan Kahvesi'ndeki vitrinde Can Yücel'in ölmeden önce ancak yarısını içebildiği Evin... Hastalığı nedeniyle, demişti Muhtar Orhan, rakıdan şaraba vurdu. Rakıyı içemiyordu artık. Bana bi şarap aç Muhtar, dedi. Bu şarabı açıp getirdim. Yarısını içti fenalaştı. Ben de, içme artık, ben dolapta saklarım; yarın gelip devam edersin dedim. Devam edemedi. Bu şarap işte o şarap...'
Yüzüme baktı adam.
'Datça'nın köylerinde üretilen yöresel bir şarap bu… En çok bunu içerler burada,' diye salladı.
Ne alsan Datça'dan, aynı sallama. Zeytin aldın mesela...
Zeytin yağı aldın...
Badem aldın...
Zeytin yağı sabunu aldın...
'Datça'nın köylerinde üretilen...'
Benim de bir merakım var ki ev yapımı, köylerde ailelerin kendi imkanlarıyla ürettiği sıradan ucuz şaraplara...
Yirminci yüzyılın en önemli yazarı Samuel Beckett de ucuz şarap hastasıydı!...
***
Şişenin üzerini okudum. Ege Bölgesinde, Manisa yöresinde üretiliyormuş.
İyi salladı yani adam. Ama şu doğru:
O günden sonra, algıda seçicilik bu olmalı, Datça'daki, Palamutbükü'ndeki pek çok tekelde satıldığını gördüm Evin'in.
Yörenin en çok tüketilen şarabı mı bilmiyorum ama yörenin en ucuz şarabı.
Can Yücel büyük bir şairdi ama...
Ama büyüklenen bir insan değildi! Sıradan bir halk insanıydı.
İşte gördük... İşte içtik içtiği şarabı!
Yüzdüğü sularda da yüzdük!
Bakalım ne olacak!