Bu yazı yazıldığında Türkiye'nin kaderini belirleyecek oylama devam ediyordu ve sonuçlar henüz belli olmamıştı. Oylama devam ederken farklı bölgelerde ve farklı sandıklarda oy kullanan liderleri, siyasetçileri hele ki hükümet temsilcilerinin bugün kullandıkları söylemleri duyunca 'Günlerdir başka bir ülkede mi yaşıyorduk?' dememek elde değil. Gayet sakin gayet barışçıl gayet kucaklayıcı gayet pozitif bir dil var. 'Madem bu kadar pozitif olabiliyorsunuz şimdiye kadar nerdesiniz?' diye sormak samimi olup olmadıklarını sorgulamak da bizim hakkımız. Referandum kararı alırken kimse umurunuzda olmasın, muhalefetin ve onların oy verdiği kitleleri hiçe sayın sonra da sandıkta sonuç ne çıkarsa başımızın tacı deyin. Kusura kalmayın ama hiç inandırıcı değilsiniz. Ülkeyi getirdiğiniz durak bugün kullandığınız uzlaşı durağı değil yıllardır söyledikleriniz ve yaptıklarınızla çatışma durağıdır.
Toplum olarak yaşadıklarımız, yaşattıklarınız sonucunda öyle bir noktaya gelmiş vaziyetteyiz ki çatışma olmadan bir günümüz geçmiyor. Hayatımızın, yaşadığımız toplumun hemen hemen her hücresine nüfus eden bu konunun analiz edilmesini tartışılması şart. Aslına bakarsanız hayatın olağan akışı içinde hayatımızın sıradan bir parçası olarak kabulleneceğimiz bu çatışma ortamı olağandışı bir vaziyet almış durumda.
Yine normal şartlarda olumsuz bir manası olmaması gereken ve iyi yönetildiğinde başarılı sonuçlar verebilecek çatışma kavramı da maalesef bırakın iyi yönetilmeyi adeta bilerek ve kasten iyiden iyiye çıkmaza sürüklenecek ölçüde kötü yönetiliyor. Oysa ki hemen hemen her sorununu çatışmaya kavgaya dönüştürmeyi başaran (!) bir toplum olarak çatışmalardan gerek olumlu sonuç gerek uzlaşma çıkacak yöntemlere o kadar fazla ihtiyacımız var ki. Türkiye'nin iç ve dış politikasını derinden etkileyen siyasi, sosyal, ekonomik, etnik, dini birçok çatışma yaşayan ülkemizin çıkarılabilecek sonuçlar paralelinde tartışmaları pozitif bir noktaya çekmesi gerekirken çözüm yöntemlerini görmezden gelmesi son derece üzücü. İşte böyle bir ortamda toplumu ortasından ikiye bölen uzlaşmadan çok uzak bir noktada ülkemiz referanduma götürüldü. Sorunlar yaşayan insanların toplumların uzlaşacağı tek nokta birbirlerini anlamaktan, birbirleriye uzlaşmaktan geçer. Çatışmaların aşılmasının olumluya çevrilmesinin yöntemi de budur. Maalesef bu yöntem ülkemizde uzun zamandır unutulmuş bir şekilde köşesine çekilmiştir. Toplum ahlakına bilincine ve geleceğine ışık tutmak gerekirken siyasilerin akıl almaz kararlarıyla gelinen nokta hiç de iç açıcı değildir. Uzlaşı kavramı toplumların ezbere bildikleri bir şey değildir zamanla öğrenilen ve bu öğrenme neticesinde toplum hayatına uygulanan bir yöntemdir. Öğrenmeyi unutan toplum ilerlemeyi de unutur ve birçok hayal ürünü ile avutulur. Geldiğimiz nokta tam da budur. Bu kadar sorun varken kişisel menfaatler ve egolar yüzünden öğrenmeyi unutan topluma getirilip getirilip seçim dayatılır. Referandum dayatılır. Ve başımızı sallamamız beklenir. Toplum ilerlememiş, çatışmış, uzlaşamamış umurlarında olmaz. Ve her geçen gün sıkıntı her geçen gün gerginlik artar! Bu gerginlikleri azaltmak ve geleceğe umutla bakarak hep beraber elele yürümek zorundayız.