Bir kaç gün önce Yalova belediye başkanı şehrin su ihtiyacını karşılayan rezervuarlarda çok az su kaldığını, günler içinde tamamen bitme durumuna gelebileceğini, bu nedenle gün içinde kısıtlı saatlerde su vermek zorunda kaldıklarını açıkladı ve bütün duyurulara, uyarılara karşın halkın bir kısmının su tasarrufuna hiç yanaşmadığından, bu zor günlerde kimi esnafın bile dükkan kepenklerini ve önlerini bol suyla yıkamaya devam ettiğinden yakındı. Çok ciddi bir kuraklıkla birlikte çoğu zaman mevsim normallerinin üzerinde hatta aşırı yüksek düzeylerde sıcak havaların yaşandığı illerimizin çoğunda, başta İstanbul olmak üzere, benzer sıkıntılar görüldü, bazılarında bu sıkıntı bütün ciddiyetiyle devam etmektedir. Yer üstünde bulunan dere, çay gibi tatlı su kaynaklarımızın büyük kısmı beslenememekten dolayı tamamen kurudu, güldür güldür akan nehirlerimizin bir kısmı da adeta dereye döndü. Çok önemli tatlı su kaynakları olan bazı doğal göllerimizdeki (örneğin Sapanca) suyun seviyesi bu tabiat harikalarını yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacak kadar azaldı, irili ufaklı bir çok baraj gölümüzün de artık dipleri görünür hale geldi. Yer altında bulunan sularımız ise derin kuyular vasıtasıyla yoğun bir şekilde çekildiğinden seviyesi iyice düştü, miktarı da çok azaldı.
Suyun bitmez tükenmez bir kaynak olduğunu zanneden, önemini de sadece günlük yaşamı boyutunda düşünen ve yanlış kullanımla israf ettiği miktarın önemli olmadığını iddia eden insanlarla çok sık karşılaşılmaktadır. Halbuki sanayi, gıda, turizm sektörü sürekli olarak yüksek miktarda tatlı su tüketmektedir. Tatlı su miktarımızın yüzde yetmişinden fazlası ise yaşamımızı sürdürmek için her gün tüketmek zorunda olduğumuz gıda maddelerinin elde edildiği tarımsal ürünleri yetiştirmek için kullanılmaktadır. Bu sektörlerde suyun önemli bir kısmını hoyratça kullananlar ve boşa gitmesini umursamayan kişilerin sayısı da ne yazık ki azımsanamayacak kadar çoktur.
Dünyanın en önemli, en yaşamsal kaynaklarından birisi olan tatlı suyun düşüncesizce, insafsızca, vicdansızca boşa harcanan milyarlarca litresinin, yaşadığımız günlerde ki gibi zamanlarda her an susuzlukla karşı karşıya kalacak insanlar için ne büyük önem taşıdığını hala anlayamayan kişilerde görülen bu duyarsızlığın en önemli nedeni , çocuk yaşlarından itibaren topluma karşı, doğaya karşı, çevreye karşı taşıdıkları sorumluluğu öğrenememiş, belki algılayamamış, bazılarının da önemsememiş olmalarıdır. Zorlukları paylaşmasını bilmeyen hatta istemeyen, sorunların çözüme katkı sağlamayı insanlık görevi olarak görmeyenlerin oranındaki artış, toplum olarak hepimizin ortak sorunlarına dayanmayı ve çözmeyi zorlaştırmaktadır.
Her musluktan, her hortumun ucundan, her kanaldan, her sulama burusundan , her gün sadece bir damla suyun boşa akmasının önlenmesiyle yurt çapında milyarlarca damla suyun korunmuş olacağını, bunun bile bir çok bebeğin , hastanın, yaşlının hiç olmadı susuzluğunu gidermeye yarayacağını her aklı başında insanın düşünüp, anlaması gerekmektedir.
Giderek artan nüfus ile birlikte yaşam için gereken kaynakların giderek azalması , gelecekte bunlarla ilgili sorunların daha da büyüyeceği izlenimini verdiğinden , o günler için bu günlerden hazırlıklı olmak gerekmektedir. Bunun için ilk öğretim çağından başlayarak çocuklarımızın suyun, toprağın, çevrenin canlı yaşamı için önemini , bunların insan, hayvan ve bitkilerin yaşamı, sağlığı, verimliliği ve refahındaki etkilerini, bunun toplumlara nasıl yansıyacağını 'öğrenmelerini' ,' gerçekten algılamalarını' ve bunlarla ilgili 'alışkanlıklar kazanmalarını' sağlamak en etkili yol olacaktır. Daha önceleri bazı yazılarımda da bundan bahsetmiş ve bu konuları çeşitli dersler içinde parça parça işlemenin yetersiz kalacağını, birbiri ile çok sıkı ilişkisi olan bu konuları bir arada işleyen uygulamalı ve zorunlu dersler konulması gerektiğini ve sık sık konu uzmanlarından söyleşi, konferans ve uygulama konularında yardım alınması gerektiğini belirtmiştim. Şimdiden, henüz deniz bitmeden, tedbir alırsak geleceği kurtarmak için büyük adımlar atmış oluruz.