Yeni bir başlangıç yılbaşı, yeni umutların kapısı….
Her şeyin iyi olmasını diler insan.
Mutluluk ister, sağlık ister, para ister, dost ister, huzur ister, barış ister… Dileklerinin kabul edilmesini ister.
Başka nedir ki?
'Umudun bayramı!'

***

Köşe yazarlarının, yılbaşında umudu tetikleyen yazılar yazması adettendir.
Bendeniz de bu ritüele uymuş, geçmiş yıla sitem dikenleri batırırken, gelen yıla umut çiçekleri sunmuştum zamanında.
2016'ya girerken '2015'in Siyah Beyaz Fotoğrafı' başlıklı yazımda:
'Bir akıl tutulması yılıydı 2015.
Eski fotoğraflarda sevilmeyen insanları keserek, oyarak çıkarırsın ya; aynısını yapmak istiyorum 2015'in fotoğrafına. Kesip çıkarmak istiyorum, ölümleri, kötülükleri, cehaleti, arsızlığı…' diyerek şikayetçi olmuştum.
2016 benim umutlarımı alıp götürmüş, saldırılarla, akan kanla, ölümlerle geçmişti. 2017'ye girerken, yeni yılı kötü günlerin sonu olarak görmüş, eski yılı 'Git Artık 2016' başlıklı sitem dolu yazımla uğurlamıştım; 'Ölüm oldu, acı oldu 2016. Eli kan, yüreği taş; hüneri ölüm…' diyerek.
Yıllar aktıkça değişen bir şey olmadığını görmüş, olumsuzlukların tekrarlanacağını bile bile,
'Her şeye rağmen yeni yıldan umutlu olmak istiyorum.' demiştim.

***

Ülkemin uluslararası alanda sorunlar yaşadığı; cumhuriyet rejiminin aldığı derin yarayla, tek adam rejiminin ağırlığını hissettirdiği bir yıl oldu 2017.
Her yılbaşında umut ekilen tarlaları ayrık otları kapladı.
O nedenle 2018'e umut pazarlamak yok!
Gelse de oluuuur;
Gelmese de!

***

Şehrin birinde birbirine komşu olan kilisenin papazı, havranın hahamı ve caminin hocası arkadaş olur. Üçü de kendi dinince ibadetini yaptırır, sonra birlikte vakit geçirirler.
Gel zaman git zaman, yeni yıl zamanı kağıt oynamaya başlarlar. Bir süre sonra bu oyunları kumara dönüşür.
Sonunda ihbar edilirler ve polis aniden baskın yapar. Hemen toparlanıp oyun kağıtlarını saklarlar, ama polis durumdan emin! Doğruyu söylemeleri için bir Kur'an, bir İncil, bir Tevrat getirilir.
Komiser önce papazı sıkıştırır:
'Sen din adamısın, yalan söylemek sana yakışmaz, söyle, kumar oynuyordunuz, değil mi?'
Papaz işin nereye varacağını kestirir ve inkar eder. Komiser kararlıdır:
'Yemin et' der.
Papaz bir kere hayır demiştir, şimdi itiraf ederse büsbütün kötü olacağını bilir.
'Ne yapayım,' diye düşünür, 'şimdi yalan yere yemin eder, sonra katedrale gidip günah çıkartırım, Allah affeder…'
Elini kitaba basıp yemin edince, komiserin yapacak bir şeyi kalmamıştır. Bu defa hocaya döner:
'Bak hoca efendi.' der, 'Bilirim sizin dinde yalan söylemek çok günahtır. İtiraf et; kumar oynuyordunuz, değil mi?'
Hoca düşünür. Evet dese, hem papazı ele vermiş olacak, hem de kendisi için durum iyi olmayacak.
'Papaz bizden daha kıdemli, inkar ettiyse bir bildiği vardır. Arkadaş uğruna işleyeceğim bu suçu Allah elbet affeder' diye kendini avutup, basar yemini.
Sıra gelmiştir hahama. Komiser bu son kozu da kaybetmek istemez. Bütün hışmı ile ona döner:
'Söyle haham efendi.' der. 'Sakın inkar etme, kumar oynuyordunuz, değil mi?'
Haham ellerini kaldırır, papaz ve hocayı işaret eder:
'İyi de komiser bey,' der,
'Kiminla?'

***

Yok, yok… Yanlış anlaşılmasın. Yılbaşında bırakın kumarı, tombala bile oynamadım. Tüm eski yıllardaki gibi televizyon karşısındaydım.
Aslında umutlarım olmalıydı.
Fikir özgürlüğünün, insan haklarının, saygının, sevginin, çağdaşlığın, insanlığın tavan yaptığı,
Adaletle yönetilen, huzur dolu, barış içinde bir ülkenin yurttaşı olmak;
Demokrasiyi sindire sindire yaşamak istiyorum demek isterdim.
Düşündüm de;
'Kiminla?'