Aslında yazıya,
'Bu Gözler Neler Gördü' diye bir başlıkla başlayacaktım.
Yazı zihnime ilk düştüğünde…
Biraz büyük bir laf oldu bu ama…
'Yazıyı kaleme ilk indirdiğimde' falan da diyebilirdim.
Bu daha sükseli, daha gösterişli...
Hepsi fasa fiso aslında…
Bizimki kendimizle dalga geçmek…
İnsan ara sıra bunu da yapabilmeli.
Başka türlü bu yazı işinin üstesinden gelmek zor…
Kaleme bir şey indirdiğimiz falan yok yani.

***

Yazıya, 'Bu Gözler Neler Gördü,' diye başlayacak olmam da bir tür göndermeden ibaret…
Neye gönderme?
Ref'i Cevat'ın, 'Bu Gözler Neler Gördü' kitabına.
Ref'i Cevat
Yani Cevat Ulunay
Bir zamanların usta kalemi…
Çetin Altan'ın üstadı Ref'i Cevat.
Büyük gazetelerin; yanlarına yaklaşılamayan, devlet imkanlarıyla, siyasilerin uçaklarında uluslararası seyahatlere çıkan köşe yazarlarından kaçı bilir acaba bugün Ref'i Cevat'ı?
Bu da ayrı bir şey…
'Kaderin cilvesi' dedikleri bu işte..

***

Cevat Ulunay,
'Çok gezdim ve çok gördüm. Bütün bu gördüklerimi unutulmaya mahkum hatıralar mezarlığına gömmek istemedim,' diyor.
'Bu Gözler Neler Gördü,' kitabını yazma nedenini böyle açıklıyor.
Ben de bu çağrışımla, 'Gördüklerim' diye başladım yazıya ama…
Ama ne olacak ki bizim görüp ettiğimiz.
Ref'i Cevat, kitabının büyük bir bölümünde Paris'te neler gördüğünü anlatıyor.
Bir zamanlar, Tanzimat Edebiyatından başlayarak ki bu Cumhuriyet Dönemi Edebiyatının aydınlarına, sanatçılarına kadar uzanır, sanatçı olmanın yolu Paris'ten geçiyordu.
Attila İlhan da,
'on iki otuz beş'te napoli garı'nda ben
utanmasam bilet parası dilenecektim
paris diye ölecektim uzaktan
notre-dame'ın çığlıklarını dinliyordum,' diye yazmıştı, Başka Yerde Olmak şiirinde.

***

Gördüklerim…
Ne göreceğim ki?
Hiç!
Kendi etrafında dönüp duran…
Sıradan…
Hatta zavallı bir insan ne görecek ki?
Şöyle Avrupa'ya, Asya'ya, Afrika'ya, Uzak Doğu'ya…
Hiç değilse kendi ülkesinin dışında herhangi bir ülkeye…
Herhangi bir ülkenin herhangi bir şehrine gidemeyen bir insan ne görecek?
Mesela ben hiç uçağa binmedim.
Binmeden de ölüp gidecek gibiyim.
Ne garip!
Ve ne şanssızlık!
Ülkemin pek çok insanının da benden farklı olduğunu sanmıyorum.
Öyle insanlar da var ki ülkemde…
Kendi şehrinden, ilçesinden, kasabasından, köyünden, mezrasından dışarı çıkmadan ölüp gider bu dünyadan.
Fakat işte…
Aklına gelmez hiç bu.
Yani hiç de üzülmez uçağa binmedim diye.
Ben üzülüyor muyum?
Üzülmüyorum!
Sadece s.ktir ediyorum!

***

Her gün yazı yazan üstat Önder Baloğlu hiç uçağa binmiş miydi bilmiyorum ama…
Ama hiç Bodrum'a tatile gitmemişti.
Yazılarında espri yapıyordu,
'Bodrum'dayım dediysem evin bodrumundayım,' diye.
Ne acı!

***

Vazgeçtim şimdi yazacağım yazıdan.
Görmedim!
Hiçbir şey görmedim!
Ve hiçbir şey görmeden de öleceğim!