Eğitim öğretim yılının sonlarına yaklaşıyoruz ama eğitim sistemimiz üzerinde oynanan oyunların ve boşlukların sonu bir türlü gelmiyor.
Milli Eğitimin en önemli üç temel unsuru; öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz, velilerimiz; günlük hatta anlık kararlara göre yönetilmeye çalışılan bir sistemin içerisinde debelenip duruyor.
İMAM HATİP SINIFLI ORTAOKULLAR..
Milli Eğitim'in İmam Hatip açma gayretkeşliği sürüp gidiyor.
İhtiyaç ve talep varsa elbette bu tür okullar da açılmalıdır. Ancak durum ihtiyaç ötesi bir görüntü veriyor.
Şimdi de mevcut ortaokulların içinde İmam Hatip okulları oluşturuluyor.
İl çapında 26 İmam Hatip ortaokulu bulunuyor. Bunlardan 8 tanesinde hiç öğrenci bulunmadığını öğrendik.
Öğretmen odası, kütüphanesi bile olmayan 'Yenikent Şehit Yunus Bakkal Ortaokulu'gibi ya da İl çapında ismi ile sembolleşmiş 'Atatürk (Eski Devrim) Ortaokulu' gibi okulların içine İmam Hatip ortaokulları açılmasına velilerden çok ciddi tepkiler geliyor.
Yeni geliştirilen (!) ortaokullardan liselere geçiş sistemindeki 'yerleştirme çemberlerine' göre; İlimizdeki çok sayıda lise, İmam Hatip lisesine dönüştürülecek ya da yenileri açılacak.
Mevcut bazı liselerin tabelaları 'bir gece ansızın' İmam Hatip lisesi olarak değiştirilirse hiç şaşırmayın(!).
Bilmeyenlere hatırlatalım: İmam Hatip okulları; halkı cahil,yobaz ,sözde din adamlarının elinden kurtarmak, doğru dini bilgiler verilmesini sağlamak amacıyla ilk kez 1924 yılında 29 merkezde Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuştur.
Günümüzde İmam Hatip okulları sayısının hızla arttırılma çalışmalarında da aynı amacın olduğunu söyleyebiliyor muyuz ?
' VUR ABALIYA' YANİ ÖĞRETMENE …….
Başbakan ve MEB yetkilileri ; başta müfredatlar, TEOG ve üniversite sınavları olmak üzere tüm kararlarında 'külliyen' yorgun düştüler (!).
Sayın Milli Eğitim Bakanı yeni sistemleri anlatmaya çalışırken işleri daha çok karıştırıyor.
MEB şimdi de öğretmenlere; velilerin ve öğrencilerin 'not' verdiği performans sistemini uygulamaya çalışıyor.
İlk bakışta , öğretmenlerin gelişimini sürekli kılmak ve periyodik bir performans değerlendirme sistemini yaşama geçirmeye çalışmak çok doğru ve gerekli bir yaklaşım olarak görünüyor.
Ancak 'kazın ayağı öyle değil'.
MEB'in siyasallaştırılan eğitim politikalarından, öğretmen yetiştiren kurumların yetersizliklerine, eğitimin ve okulların niteliğine, öğrencilerin akademik başarısızlıklarına kadar 'tüm sorunlar' sadece 'öğretmenlerin performanslarının ölçülmesine' indirgeniyor.
Yıllardır ülkeyi yönetenlerin 'eğitim ile ilgili tüm günahları' adeta öğretmenlere yıkılıyor.
ÖĞRETMENLERİN SAYGINLIĞINI YOK EDİYORSUNUZ..
Eğitimciler , MEB' in performans değerlendirmelerinde evrensel ölçütler kullanmadığını ifade ederken; öğrencilerin ,velilerin değerlendirmelerini hangi objektif ve bilimsel kriterler üzerinden yapacaklarını merak ediyorlar.
Öğretmenlerimizin mesleki bilgi birikimi ile deneyimlerinin, meslek ve alan mezunu olmayan değerlendiriciler tarafından sorgulanması kabul edilemez.
Bu durumun 'öğretmenin öğrenciyi değerlendirme sürecini' de olumsuz etkileyeceğinden endişe ediliyor.
Asıl üzücü olan ; uygulamanın öğretmen –öğrenci ilişkilerindeki saygının zedelenmesine yol açıyor olması.
Öğretmene saygının olmadığı yerde eğitimden söz edilebilir mi ?
MİLLİ EĞİTİM BAKANLARI'NA DA NOT VERELİM (!)
'Bu sistemde öğrencilerin öğretmenlerine not vereceklerini' açıklayan Sayın Milli Eğitim Bakanı'ndan öğretmenlerin küçük bir isteği var;
'Bizler de Milli Eğitim Bakanı ve Milli Eğitim Müdürleri'ne not vermek istiyoruz' diyorlar.
Öğretmen arkadaşlar arasında Milli Eğitim Bakanları hakkında çok geriye gitmeden 'not vererek (!)' yaptığımız mini ankete göre;
Sayın Nabi Avcı; ÖKK ile yani 'Öğretmenler Kurulu Kararı' ile 'yaş haddinden' kurtarıyor.
Sayın İsmet Yılmaz'ın ise bu performansı ile sınıfı geçmesi mümkün değil. Hatta çok yakında'ödevlerini doğru düzgün yapmadığı için' (!) Külliye'den çağırılırsa hiç şaşırmayın …