Dolar yükseliyormuş!
Yükselsin!
Ne işin var senin dolarla?
Doları nerede görüyorsun ki sen?
Rüyanda mı?
Zaten kazandığın üç kuruş?
Dolar şu kadar oldu dolar bu kadar oldu dediği yerde sanki dolar alıp satıyor.
Sanki dolarla alışveriş yapıyor.
Senin günlük hayatında doların nasıl bir yeri var ki?
Ekmek alırken fırına çıkarıp dolar mı veriyorsun?
Makarna alırken…
Pirinç alırken…
Patates alırken dolar mı veriyorsun?
Mahalle pazarında dolarla mı alışveriş yapıyorsun?
E o zaman?
Ne diye yaygara koparıyorsun ki?
Aldın mı maaşını bu ay eksiksiz…
Cebinde birkaç ayrı bankaya ait banka kartın da var.
Maaşın biterse gününden önce, çek banka kartını cırt cırt!
Olmadı tak kartı ATM'ye avans çek.
Daha ne?
Her imkanın var işte.
Her şey elinin altında…
Ne diye dolarla molarla uğraşıyorsun ki?

***

Kötü niyetli bunlar!
Hepsi Amerika'nın oyuncağı...
Hükümeti karalayarak Amerika'nın oyununa geliyorlar.

***

Aslında bu Amerika
Yani Trump'un dedeleri parayı bizim dedelerimizden öğrendiler.
Dedelerimizin icat ettiği parayı çalıp bugün bizim paramızla oynuyorlar.
Bizim dedelerimiz olmasaydı şimdi bu Trump efendinin doları olmayacaktı.
Dünyanın en fakir devleti olacaklardı.
Mesela dedelerimiz parayı icat etmeseydi, bugün Trump'a;
'Bakkaldan bir torba kahvaltılık al gel, kahvaltı yapalım,' desen alıp gelemezdi.
Cebinde para diye bir şey olmayacaktı çünkü.
Çıkarıp para versek eline bizim dedelerimizin icat ettiği paradan yine de gidip bir torba kahvaltılık alamazdı.
Çünkü matematiği de bilmiyorlardı.
Rakam yerine kazık kullanıyorlardı.
Bir kazık, iki kazık…
Sonra V…
Sağına bir kazık…
Bir kazık daha…
Çarpı…
Çarpının yanında bir kazık…
Bunların böyle uğraşıp durduğunu görünce dedelerimiz, bunları çağırdılar yanlarına;
'Alın şu sıfırı, biri, üçü, beşi de işinizi görün,' dediler.
Ama bugün, geçmişte dedelerimizden öğrendikleri rakamları, parayı bize öğretmeye çalışıyorlar.
Yani tereciye tere satmaya kalkıyorlar.
'Türk ekonomisi kötüye gidiyor!' diyorlar.
Kötüye giden bir şey yok!
Ben bakıyorum, sabah kahvaltı salonları dolu. Simitçi, çörekçi, börekçi dolu…
Kafeler dolu.
Meyhaneler dolu. Yanındaki huri gibi güzel kız arkadaşıyla klimalı bara oturmuş; soğuk, buz gibi, köpüklü birasını yudumluyor genç, üniversiteli arkadaşım… Ye iç! Para geliyor memleketten!...
Daha ne olsun?
Akşam restoranlar dolu.
Eğlence yerleri desen öyle…
Sonra AVM'ler dolup taşıyor.
İnsanlar alıyor, satıyor, harcıyor. Vatandaşın keyfi yerinde...
Kot pantolonunun arka cebinde beş bin TL'lik cep telefonu da var. İnterneti de sınırsız.
Bunda kötüye giden ne var?
Her şey yolunda işte…