Benim çocukluğumda elektrik yoktu. Gaz lambası vardı.
Her akşam hava kararmadan gaz lambasının camı genç kızlar tarafından silinip parlatılırdı.
Aile içinde büyük kavga nedeniydi lamba camının kazara kırılması.
Bütün dikkate ve özene rağmen kırıldı mı yine de…
Evin en küçüğü ya da çocukların en garibi bakkala gönderilirdi.
'Koş, bakkal kapanmadan cam alıp gel.'
Hava kararınca bakkal da kapanırdı köy yerinde.
Çoğu zaman da ben koşardım bakkala. Evin en küçüğü değildim ama…
Ama sekiz kardeşin en garibiydim.
Koşardım…
Bakkal kapanmadan değil de hava kararmadan gidip gelmeye bakardım.
O kadar küçüktüm ki ölesiye korkardım karanlıktan. Gölgeler üstüme üstüme gelirdi akşamın karanlığında.

***

Ben koşmaya hazırken…
Her defasında…
Kesin olarak ikinci bir talimat daha gelirdi babamdan:
'Parasını babam sonra verecek de!'
İşte o zaman içime bir burukluk, bir kaygı düşerdi.
Ya parasını almadan vermezse lamba camını bakkal…
Eve elim boş dönersem ya…
Karanlıkta, senden oldu, benden oldu…
Sen kırdın ben kırdım camı derken…

***

Bakkalın kapısından içeri girinceye kadar içimden tekrarlar, prova yapardım ne diyeceğimi.
'Babam parasını sonra verecek Ekrem Amca.'

***

Bakkal Ekrem Amca da öyle iyi bir insandı ki...
Ve bir rakun kadar da ağırdı.
Tezgahın arkasındaki koltuğundan yavaaş yavaş yerinden kalkarken,
'Babanın biraz küsuratı vardı, onu da gönderdi mi senden?' derdi.
Öyle de kibardı ki borcu var demez, küsuratı var derdi.
Sonunda, küsurata rağmen lamba camını verip lamba camının parasını da ekledi küsurata.

***

Neden sonra, çocukluğumuz karanlıkta geçtikten sonra, ben ortaokuldayken elektrik geldi köylere. Ama sık sık kesiliyordu.
Ödevimin olduğu bir akşam elektrikler yine kesildi. Bir saat bekle iki saat bekle.
Evdekiler,
'Yat uyu artık, elektrikler kesildi dersin öğretmenine,' dese de ben, sobanın kapaklarını açıp alevlerin ışığında ödevimi yapmıştım.
Ne zaman?
Yirminci yüzyılda.
Biz kaçıncı yüzyıldayız şimdi?
Yirmi birinci yüzyılda…
Pazar günü elektrikler kesildi akşam vakti.
Karanlıkta kaldık.
Bekle bekle… Gelmedi.
Öyküm mum ışığında, laboratuvarda yaptığı araştırmanın sonuçları üzerinde çalışıyor.
Ölçümler, tablolar, grafikler, rakamlar… Sabaha hazır etmesi gerekiyormuş mutlaka. Üniversitedeki hocası kontrol edecekmiş.
'Böyle nasıl bilim insanı olacak bu çocuk!' diyorum.
Mumlar birer birer tükeniyor. Cep telefonlarının şarjı bitti.
'Ya mumlar biterse nasıl devam edeceğim,' diyor Öyküm.
Sultan,
'Sen koş, marketler kapanmadan mum alıp gel!' diyor bana.
Tanrım! Yıllar sonra…
Yıllar sonra hala aynı karanlık! Yüzyıl değişmiş, yirminci yüzyıldan yirmi birinci yüzyıla geçilmiş.
Ve çocuğun seninle aynı kaderi yaşıyor.

***

'Muasır medeniyet seviyesine çıkacağız!'
Ne zaman!
'Seçimlerden sonra!'
Yani?
Yani bir ay sonra.