'Bir zamanlar, Almanya'nın Berlin kentinde Albinus adında bir adam yaşardı. Zengindi, saygındı, mutluydu; günün birinde gencecik bir metres uğruna karısını terk etti; sevdi, sevilmedi ve yaşamı felaketle son buldu.'

***

'Ama hepsi senin içindi,' diye bağırdı adam. Öyle istediğin için. Bal gibi biliyorsun bunu!
Ardından mutfaktan dışarı çıktı, kapıyı çarparak kapattı. Kulağına, çatı levhalarından ucu sökük olanın rüzgarda çıkardığı ses geliyordu sürekli. Fırtına, bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru kulübenin camlarına savuruyordu.
Mutfağın kapısı açıldı. Kadın, kapı kenarına hafifçe yaslanarak adama baktı. Gözlerinde hüzün vardı:
'Neden hep böyle aşırı duyarlısın,' diye sordu.
'Aşırı duyarlı mı?'
'Evet.'
'Böyle şeylere fena halde tepem atıyor, hepsi bu! Sen söylendikçe çıldırıyorum!'

***

Fred tozlu topraklı, yarı çamurlu ellerinden birini sarındığı battaniyenin kıvrımları arasından uzatıp kendinden hiç beklenmeyecek bir teklifsizlikle Phoebe'nin elinin üstüne koyarak hafifçe sıktı genç kadının elini. Beklenmediği kadar da kısa oldu bu dokunuş, sonra Fred,
'Buz odasında bir ceset var, hanımefendi,' dedi usulca.'

***

'Keşiş, kadını görür görmez ona vuruldu. 'Bu dangalağın, değerini takdir etmekten hiç şüphesiz aciz olduğu böyle bir hazineye sahip olması ne yazık,' diyordu.'

***

Kitaplar…
Kitaplar…
Aklım öyle karışık ki kitaplar yüzünden…
Üstesinden gelemiyorum artık onların.
Evin her yerinde olmaları da can sıkıcı.
Toplayıp yerleştiriyorum kitaplığa…
Birkaç gün sonra yine evin her yerindeler.
Salonda, mutfakta…
Hatta…
Hatta yatak odasında...
Yatağı toplamak için yorganı kaldırıverince…
Yatağın ortasında kitap!
'Sen bununla mı yattın!' diye şaşkınlık ve öfke içinde kalıyor Sultan.
Hiçbir kadının hoşuna gitmez bu.

***

Biliyorum, üzerime devrilecek gibi duran kitaplıktaki kitapların yarısını bile okumama yetmeyecek geriye kalan ömrüm.
Ne yaparsam yapayım.
Ne kadar hızlı, ne kadar telaş içinde var gücümle okursam okuyayım.
Oysa…
Ölesiye merak ediyorum içlerinde ne olduğunu.
Vedat Günyol, günde üç beş kitap okuduğunu söylemişti.
İçimde bir hüzün, bir burukluk duymuştum o böyle söyleyince.
Çünkü…
Çünkü yaşı ilerlemiş, ömrünün sonlarına yaklaşmış bir insanın telaşı, kaygısı, panik hali vardı sözlerinde.
Günde üç beş kitabı tarayarak…
Yani atlayarak okuduğunu da eklemişti konuşmasına.

***

Aklımı yitirmiş gibi, sürekli yenilerini aldığım kitaplarım öylece kalacak…
İçlerinde ne var!...
Açılıp bakılmadan.
Okunmadan.
Buna rağmen yeni kitaplar almaya devam ediyorum.
'Neden sürekli kitap alıyorsun,' diye kızıyor Sultan.
Neden olacak, meraktan.
Kitap da kadın gibidir.
Merak edersin içinde ne var, diye.
Etmesen iyi ama edersin işte.
Oysa ne olacak ki içinde!

***

Ve hiçbir bilim insanı; psikolog, psikiyatrist, düşünür, filozof bu merakın nedenini bulamamıştır.