Sağ olsun, Sultan günler önceden, tatilde ihtiyacımız olan her şeyi hazırladı.
'İnsanı vezir eden de rezil eden de karısıdır,' diye bir söz var.
Sağ olsun, var olsun.
Herkesin eşi, ailesi...
Ama yine de unutulan bir şey oluyor işte.
Yolda, Afyon'u geçip Antalya yoluna girince;
'Şapkaları unuttuk!' dediler. 'Antalya'dan alalım.'
'Duramam,' dedim. 'Tatil yerinden alırsınız.'
Gaddarlık benimki. Yolda sadece tuvalet molası… Öğlen yemeğinden önce orada olacağız...
***
Tatil yerlerinde de birçok yer kapanmış. Şapka alacak yer bulamadık. Sahildeki, krize direnen birkaç yerdekini de beğenmediler...
Akşam, hava serinleyince bakalım dedik.
***
Marketler zinciri olan marketlerden birine gittik gece şapka belasına.
Ufak tefek şeyler de alalım diye elimizde sepet markette gezerken zayıf, kara, kuru bir adam, şapkasının altından gülümsüyor bana.
Manalı manalı...
Tanıdı beni, diye düşündüm. Ta burada. Yazarız ya... Köşe yazarlığı böyle bir şey işte! Şimdi,
'Ne adamsın yahu! Kim o yazılarındaki kızıl saçlı, genç, güzel kadın,' diyecek dedim.
***
Ne demişti Nazım Hikmet,
'Garson kız tanıdı beni
Bir piyesimi seyretmiş Moskova'da
Ağlamak geldi içimden, minnetle ağlamak'
Siz yabancı sayılmazsınız artık, belki benim de istediğim tek şey tanınan, ünlü bir yazar olmak. Yani ölümsüz romanlar, öyküler, yüz yıl sonra da okunacak yazılar yazmak; yazarak insanlığın aydınlanmasına, medenileşmesine; hak, hukuk, adalet, demokrasi yolunda ilerlemesine hizmet etmek falan değil.
Hepsi palavra belki de.
Belki de asıl mesele meşhur olmak.
Kim bilir...
***
'Beni birine mi benzettiniz?'
'Beni tanımadın mı?' dedi.
Bak şimdi!
O benden daha meşhur galiba.
'Tanıyamadım, kusuruma bakma.'
'Belediye çalışanı, biletçi.'
Mühim bir şey artık belediye çalışanı olmak…
Bu korkunç işsizlikte!
***
Gazetede yazıp çiziyoruz ya. Bir tanıdık,
'Abi bir rica etsen taşerona, temizlik işi falan, ne olursa artık,' dedi.
Adam bunalmış; korkunç işsiz.
Temizlik işi değil mi deyip telefona sarıldık.
'Vallahi sırada bekleyen, söz verdiğimiz çok kişi var abi. Kusura bakma,' dediler.
Vay anasını!
O nedenle, selam durasım geldi, biletçi belediye çalışanının karşısında.
Adam da bunun farkında olduğu için, belediye çalışanı derken, sesi Can Yücel'in sesi gibi, davudi, gür, gümbür gümbür bir ses oluyor.
***
Ertesi gün plaja gelirken gölgeliğin altında oturuyordu belediye çalışanı.
Önünden geçerken selam verdim.
Tanımazlıktan geldi, yüzünü çevirdi.
Şemsiyeler için bilet kesmeye geldiğinde,
'Selam verdim almadın, beni tanımadın mı, markette konuşmuştuk ya,' dedim.
'Vazife başındayım,' dedi. 'Samimiyet yok!'
Vay p.şt vay!
Şok oldum bir an. Elim ayağım titredi. Okuduğum kitap elimden düştü. Sen yıllarca oku yaz!...
Ne diyordu Puşkin,
'Sıradan bir adamdı ama menzil bekçisi olunca aslan kesilirdi.'