Mezar diye yazı olur mu!
Olur!
Niye olmasın?
Mesela Servet-i Fünûn romancısı Halit Ziya...
İyi ki alıp getirdi Tevfik Fikret, Ahmet İhsan'ın 'Fenlerin Zenginliği' dergisine Halit Ziya'yı, yazdığı romanlarla hakkını verdi Halit Ziya bu davetin…
Halit Ziya, 'Mezardan Sesler'i yazdı. Mensur şiirleri.
***
Hüseyin Suat 'mezar' diye şiir yazmadı ama…
Ama o da 'Tabut'u yazdı…
Ne kadar doğru bilmiyorum da…
Bilirsiniz, meşhur insanlar için çok şey yazılıp çizilir, anlatılır. Özellikle öldükten sonra, arkalarından...
Anlatıldığına göre Neyzen Tevfik geceleri boş bir tabutta yatıp kalkarmış. E tabi tabuttan daha güvenli ne olabilir. Kim cesaret edebilir bir tabutu kurcalamaya?
Ama belki de sadece güvenlik değil de üstat filozofça bir mesaj vermek istiyordu bununla insanlara.
Dünyanın tabuttan farksız olduğunu anlatmak istiyordu belki de.
***
Şair-i Azam Abdülhak Hamit de ilk eşi Fatma Hanım'ın 21 Nisan 1885'te veremden ölmesi üzerine 'Makber'i…
Yani 'Mezar'ı yazdı.
Aslında 'Makber'i yazmaya, Fatma Hanım'ın hastalığı sırasında başlamıştı. Ölümü üzerine tamamladı.
Beyrut'ta öldü Fatma Hanım.
Mezarı da orada kaldı.
'Eyvah!... Ne yer, ne yar kaldı,
Gönlüm dolu ah ü zar kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden,' diye yazdı.
Sonra,
'Ben gittim o haksar kaldı,
Bir kûşede tarumar kaldı.
Bakî o, enîs-i dilden eyvah!
Beyrût'ta bir mezar kaldı,' diye yazdı.
Devam etti.
Tam iki bin üç yüz elli iki mısra yazdı.
Ölüm üzerine…
Beyrut'ta kalan mezar üzerine…
Ve 'Çık Fatıma, lahhdden kıyam et' diye feryat figan ettiği Fatma Hanım üzerine.
Zaten bir daha da adam olmadı Abdülhak Hamit.
İkinci eşi de öldü.
Nelly Claver
Londralı Nelly Claver.
Kendisinden on sekiz yaş küçük olduğu yazılıp çizilir.
Kadere bakın ki Nelly Claver de Fatma Hanım gibi veremden öldü.
Sonra üçüncü evlilik…
Çok kısa süren bir evlilik olarak bilinir.
En ilginç olanı da dördüncü evliliği…
Belçikalı Lucienne (Lüsyen) ile yaptığı evlilik.
Lüsyen on sekiz yaşında, Abdülhak Hamit altmış…
Ve sonra Lüsyen, Romalı bir konta aşık oldu.
Ah Lüsyen! Dünyalar güzeli Lüsyen! Ah on sekizindeki uçarı çocuk Lüsyen!
Hamit de Lüsyen'i kendi elleriyle Romalı Kont'la evlendirdi. Bir süre aynı evde birlikte yaşadıkları bile söylenir.
***
'Mezar' diye bir yazı yazacaktık güya.
Gelip Abdülhak Hamit'e takıldık.
Yazmayacaktı Hamit o şiiri. 'Makber'i yazdıktan sonra geldi bütün bunlar başına.
Şimdi ben de…
Belki de onun için bir türlü yanaşmıyorum şu 'Mezar' yazısını yazmaya...
Olur mu 'Mezar' diye yazı!
Olmaz!
Ama belki de yazarım. Hiç bilmiyorum.
Yazarlar manyaktır biraz, akıllarına koyduklarını er geç yazarlar.