Geçmişin Muhasebesi

Mustafa Kemal Atatürk 29.1.1921 tarihli demecinde geçmişi şöyle değerlendirmekteydi ; 'Malum-i alileridir ki, milletimiz asırlardan beri iki kuvvetin, iki müstebit kuvvetin, iki imhakar kuvvetin taht-ı tazyikında müteessir ve müteellim olmakta idi. O kuvvetlerden birisi, doğrudan doğruya memleket ve milleti idare etmek iddiasında bulunan müstebitler, ikincisi bütün bir emperyalist ve kapitalist alemidir.
Asırlarca bu iki kuvvetin, taht-ı tazyikinde kalmış olan millet bi't-tabi gayet zebûn bir haldedir. Fakat efendiler, tazyikatın neticesinde büyük intibahlar hasıl oldu. İşte bizim milletimizde de o intibah-ı hakiki hasıl olmuştur ve biz böyle bir devre-i intibahın içinde bulunuyoruz. Filhakika bir sene evvel millet aynı zamanda bu iki kuvvete karşı isyan etmiş ve mücadeleye başlamıştır….'
Görüldüğü gibi Ulu Önder, ülkeyi yöneten zorba güçlerle emperyalist ve kapitalist dünyanın ülke ekonomisini yıktığını söylemektedir. Bu düşünceler sadece bir inanç değildi. O, Osmanlı Devleti'nin yaşamından örnekler vererek bu görüşünün maddi temellerini de ortaya koyuyordu. Atatürk, General Frunze'nin ziyareti sırasında 3.1.1922 tarihinde yaptığı konuşmada, Rus ulusunun ve Rusya'daki diğer ulusların Çarlık baskısından kurtulma çabalarına değiniyor ve sözlerini şöyle sürdürüyordu ;
'Türk halkı da aynı suretle, aynı istibdat ve zulüm altında sevk ve idare edilmiştir. Bunun neticesinde dûçar olduğu zaaf sebebiyle haricinde ihtirasını celbeyledi. Dahilden ve hariçten imhakar tehditler altında kaldı. Bunun üzerine meşrutiyete kavuşmak emeliyle ihtilal, inkılap yaptı ve muvaffak olduğunu zannetti. Maateessüf yine bir takım insanların keyfi hareketleri ve müstebidane idareleri altında kalmaktan kurtulamadı. Nihayet senelerce devam eden ve dünya yüzünü insan kanlarıyla mülemma bir hale getiren Harb-i Umumi, beşeriyetin zihniyetinde alî intibahlar vücuda getirdi.
Filhakika büyük hadiseler, fikirler de büyük inkılaplar yapar. Harb-i Umumî Türkiye halkı üzerinde de tesiri tabiîsini yaptı ve şayan-ı arzu bir teyakkuz ve intibah vücuda getirdi. Zalimler Türkiye halkını imha etmek istiyorlardı. Milleti taht-ı tazyik-i imhakarisinde bulunduran idare-i gayr-ı adile de bunlarla teşrik-i mesai ettiğinden, millet hem harice, hem de benliğine darbe vuran dahildeki idareye karşı kıyam etti. Bunun neticesi olarak mukadderatını kendi eline aldı….'
Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı dönemindeki toplumsal olayların siyasal ve ekonomik baskılardan kaynaklandığını ve girişilen devrim hareketlerinin amacına ulaşamadığını konuşmalarında ortaya koymaktadır. Mustafa Kemal, 1 Mart 1922 tarihli meclis açış konuşmasında ekonomik yönden geri kalışımızın nedenlerini şöyle açıklıyordu ;
'Şimdiye kadar mevcut olan yolsuzluk, asr-ı vesait-i nakliyenin mefkudiyeti, mübadele usullerinin çiftçi aleyhine olması ve hükümet kanunlarının çiftçiyi himaye edememesi gibi mevaniin ref'i lazımdır. Bu noktada bilhassa mahsulat-ı ziraiyemizi mümasil mahsulatı ecnebiyeye karşı himayeye mani olmakla milletimizi bugünkü sefalet-i iktisadiyeye mahkûm eden mülga kapitülasyonların fecaatını hatırlatmadan geçemem. Malûmunuzdur ki memleketimiz iktisadi teşkilat ve muhit itibariyle kuvvetli bir halde bulunmuyordu. Ferdi iktisat kıymetleri de serbest mübarezeye mukavemet edebilecek dereceye vasıl olmamıştı. Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri Avrupa rekabetine karşı kendisini müdafaa edemeyen iktisadiyatımızı bir de iktisadi kapitülasyon zincirleriyle bağladı. Teşkilat ve ferdi kıymet nokta-i nazarlarından iktisat sahasında bizden çok kuvvetli olanlar memleketimizde, bir de fazla olarak, imtiyazlı mevkiide bulunuyorlardı. Temettü vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı. İstedikleri zaman istedikleri eşyayı, istedikleri şerait tahtında memleketimize sokuyorlardı. Bütün şuabat-ı iktisadiyemize bu sayede hakim-i mutlak olmuşlardı.
Efendiler! Bize karşı yapılan rekabet hakikaten çok gayr-ı meşru, hakikaten çok kahir idi. Rakiplerimiz bu suretle inkişafa müsait sanayimizi de mahvettiler. Ziraatimizi de rahnedar eylediler. İnkişaf ve tekamül-ü iktisadi ve maliyemizin önüne geçtiler'.
Mustafa Kemal Atatürk, bütün konuşmalarında ülke ekonomisinin çöküş nedenlerini tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz ;
  • Ulaşım yolları yetersizdir.
  • Çiftçilerin çıkarlarına aykırı değişim yöntemleri uygulanmıştır.
  • Tarım ürünleri yabancı ülke ürünlerine karşı korunmamıştır.
  • Çiftçiyi koruyucu yasalar çıkarılmamıştır.
  • Ülke ekonomik örgütlenme ve çevre açısından güçlü değildir.
  • Kapitülasyonlar ülke ekonomisinin korunmasını engellemiştir.
  • Kişisel ekonomik değerler serbest rekabete dayanacak güce ulaşmamıştır.
  • Tanzimatın açtığı serbest ticaret dönemi, Avrupa rekabetine karşı kendisini koruyamayan ekonomimizi bir de kapitülasyon zincirleriyle bağlamıştır.
  • Örgütlenme ve kişisel ekonomik değerler açısından ekonomi alanında bizden çok güçlü olanlar, ülkemizde ayrıcalıklı durumda bulunuyorlardı, temettü vergisi vermiyorlardı.
  • Gümrükler yabancıların elindeydi, yabancılar istedikleri zaman istedikleri malları, istedikleri koşullarda ülkeye sokuyorlardı.
  • Bu nedenlerle yabancılar, ekonominin bütün dallarında kesin egemen olmuşlardı.
  • Yabancıların bu yıkıcı ve adaletsiz rekabeti ülke sanayiini yıkmış, tarımsal yapıyı bozmuş, böylece ekonomik ve mali gelişmemizi engellemiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, tarihin, ulusların yükseliş ve çöküşlerini siyasal, askeri, toplumsal ve benzeri bir çok nedenlerle açıklamaya çalıştığını belirtmektedir. Ulu Önder, bu etkenlerin toplumsal olaylarda rolünün bulunduğunu kabul etmekle birlikte asıl belirleyici etkenin ekonomi olduğunu vurgular. Tarihin ve tecrübelerin, bir ulusun yükseliş ve düşüşünün doğrudan doğruya ekonomik etkenlere bağlı olduğunu ortaya koyduğunu belirtir. Ulu Önder, Osmanlı tarihinin bu bakış açısıyla değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor, çağımızın bütünüyle bir ekonomi çağı olduğunu ortaya koyuyordu.

Ulusal Kurtuluş Savaşı Döneminde Maliye

Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde hükümetlerin en ağır, en güç işlerini Maliye Bakanları üstlenmiştir. Ülkenin mali olanakları çok sınırlıdır. Yürütülen Kurtuluş Savaşı'na mali kaynak bulmak başlı başına bir sorundur. Bu konuda Sabahattin Selek şunları söylemektedir ; ' Milli Mücadele boyunca Maliye Vekilleri, küçük paraların peşinde koşmak, bekçiliğini yapmak, diğer vekillerin ve kumandanların taarruzlarına maruz kalmak durumundan kurtulamamışlardır.'
O günlerin mali sıkıntılarına ışık tutması bakımından dönemin Maliye Bakanlarından Ahmet Ferit Tek ve Hasan Fehmi Aytaç, Sabahattin Selek'e şunları anlatıyorlardı ; ' Çerkes Ethem, devlet gelirlerine el koyuyordu. Mesela bir yerde tütün bulsa hemen alıyor ve paraya çeviriyordu. Ben ondan evvel davranıp tütünleri kaldırtmaya başladım. Bir gün bana bir telgraf çekti. Telgrafta bana ; Sen orada bülbül gibi öterken biz canımızı ortaya koymuş çarpışıyoruz.Ankara'ya gelince bunun hesabını sana sorarım' diyordu.
Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın üçüncü Maliye Bakanı Hasan Saka Bakanlıktan çekileceğini söyleyince Mustafa Kemal ; ' O halde bana maliyeden anlamayan bir vekil bul' diyor.
Bazı araştırmacılara göre Kurtuluş Savaşı döneminin en başarılı Maliye Bakanı'nın Hasan Fehmi Bey'dir. Hasan Fehmi Bey, dönemin bürokratlarını şöyle değerlendirmektedir ; ' Osmanlı idaresinde memuriyet yapmış kişilerin ruhuna, idarenin aczi ve zaafları sinmişti. Bunlar bizi çok uğraştırdılar.'
Sabahattin Selek, Hasan Fehmi Bey'i başarılı kılan nedenleri, Bakan'ın anlattıklarını da değerlendirerek şu değerlendirmeleri yapar ; ' Hasan Fehmi Bey memleketin sınırları henüz belli olmadığı halde, mümkün olan yerlerde, gelir sağlamak için Gümrük Teşkilatı kurmuştu. Güneydeki gümrük memuru ; 'Burada Evrak-ı Nakdiye yok, gümrük resmini nasıl alacağız?' diye soruyor. Evrak-ı Nakdiye ile altının aynı değerde tedavül edeceğine dair kanun yürürlüktedir. Maliye Vekili gümrük memuruna şu cevabı veriyor ; ' 5 Evrak-ı Nakdiye 1 altındır. Buna göre cibayet edin.' Hasan Fehmi Bey'in bütün icraatında aynı pratik davranış görünmektedir. Mustafa Kemal Atatürk'ün maliyeci olmayan bir Maliye Vekili aramasındaki hikmet işte budur. Milli Mücadele devrinin son Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey şöyle bir formül bulmuştu ; ' Para yağlı kurşun ve keskin süngüye' onun için 'Parayı yalnız orduya veriyordum. Ordudan başka teşkilata ancak günlük zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak kadar verirdim.' diyor '
Büyük Taarruz öncesinde para gereksinimi çok artmıştır. Taarruz hazırlıkları için Mustafa Kemal Atatürk 1.5 Milyon Lira gerektiğini söylüyordu. Maliye Bakanı Hasan Fehmi Bey, o günlerdeki büyük para sıkıntısını ve para arayışlarını şöyle anlatmaktadır ; ' Milli Müdafaa Vekaleti mütemadiyen çarşaf gibi teklifler getiriyordu. Bir defasında 400.000 postal için para istedi. Ben parayı versem bu kadar sayıdaki postalı nereden, kime, ne kadar zamanda yaptıracaksınız, çarık isterseniz aklım erer, dedim. Teklifi geri aldılar. Ruslardan gelen 300.000 altından on para harcamamıştım. Telgraf başında her tarafı sıkıştırarak tahsilat yaptırıyordum. Gelen paraları da üzerine ekledim. Ordu defterdarlarından hesap istedim. Baktım ki birliklerde 2 ay, bazılarında da 14 ay maaş almamış subaylar var. Üç milyon lira alıp Akşehir'e gittim. Maaşları aynı seviyeye getirecek şekilde dağıtılmak üzere verdim. Sonra da 3 milyon daha gönderdim. Artarsa ikişer ayın birini, hiç olmazsa yarım aylık dağıtın dedim. Akşehir dönüşünde Mustafa Kemal Atatürk'e ne kadar subay olduğunu, maaş alacakların miktarını söyledim. Fevzi Paşa da orada idi. Atatürk; rakamları nereden biliyorsun diye sorunca, Fevzi Paşa Ordu Defterdarlarını kastederek O'nun casusları var dedi. Taarruz yaklaştı. Ordu, durmadan para istiyor. Âşar vakti yakın. Fakat zamanı gelmedi. Vergiler hep tahsil edilmişti. Hiçbir yerde metelik bırakmamıştım. Bir gün Osmanlı Bankası'nın Ankara Şubesi Müdürü Bojet'yi çağırttım. Dedim ki ; ' Osmanlı Bankası tarihi anını yaşıyor. Maliyeye 1.5 Milyon lira lazım. Bizim idaremizdeki bölgede 16 şubeniz var. İstediğim parayı vermezsen şubelerinizin 16'sına da vaziyet eder kasalarındaki bütün parayı zabıt mukabili alırım. Düşünmek için sana bir çeğrek saat mühlet veriyorum. Git düşün, cevabını ver.' Böylece istediğimiz 1.5 Milyon lirayı Osmanlı Bankası'ndan aldık.' (Devam Edecek)