Bir süredir 75. Yıl Mahallesinde yapımı süren 'Odunpazarı Belediyesi Dijital Arşiv Kompleksi', geçtiğimiz Salı günü basına tanıtıldı.
Öncelikle, çağdaş arşivcilik ölçütlerine uygun olarak yapılan ve Türkiye'ye örnek olacak özellikler taşıyan böyle bir tesisi Odunpazarı'na/ Eskişehir'e kazandırdıkları için Başkan Av. Kazım KURT ve çalışma arkadaşlarını kutluyorum.
Sonra da bu güzel tesisin resmi adında geçen ve dilimizde çok farklı anlamlarda kullanılan 'kompleks' sözcüğü yerine, 'tesis/ kuruluş/ merkez' sözcüklerinden birisinin kullanılması önerimi kendilerine iletiyorum.
Şimdi de gelelim, tanıtım etkinliğini izledikten sonra bilincimde ve belleğimde tazelenen bilgileri/ görüşleri sizlerle paylaşmaya…

ARŞİV KÜLTÜRÜMÜZ ÇOK ZAYIF
Bilindiği gibi, 'kişilerin, kuruluşların ve ulusların haklarını arşivler (belgelikler) korur…'
Bu bağlamda, 'arşiv geçmişin koruyucusu, geleceğin ise kurucusudur…'
Bir insan için 'sağlıklı bir bellek' ne denli önemliyse, bir toplumun belleğini oluşturan müzelerin, kütüphanelerin ve arşivlerin sağlıklı olması da o denli önemlidir.
Ama ne yazık ki, tarihsel süreçte 'yerleşik yaşama' en geç geçen topluluklardan birisi olan Türklerde arşivcilik bilinci ve kültürü çok zayıf kalmıştır.
Bu durumda, göçebe yaşamın arşivciliğe fırsat vermeyen ağır koşulları yanı sıra, savaşçı yaşamda düşman (yağı) eline geçmesin diye değerli belgelerin yakılmasının etkisi çoktur…
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de arşivcilik sadece saraylara sınırlı kalmış, üstelik sultan değiştikçe saray arşivleri de değişmiştir…
Eğer abartılı Orta Asya, Selçuklu ve Osmanlı efsanelerini ciddiye alamıyorsanız, devlet arşivlerimizde o dönemlerden kalma uluslararası literatürde ciddiye alınacak arşiv belgesi bulamazsınız…
Sözün özü, çağdaş toplumsal yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi, ülkemizde 'çağdaş arşivcilik' de Cumhuriyet sonrası gündeme gelebilmiştir.
Ama Cumhuriyet döneminde sıkça yaşanan darbeler ve sıkıyönetimler sürecinde de devlet arşivimizdeki belgeler sıkça SEKA'ya gönderilmiştir…
Belediyelerimizdeki arşivcilik ise içler acısıdır. Çünkü aynı partiden bile olsa, her başkan değişiminden sonra arşivler yeniden düzenlenmektedir…
İzninizle, benim belleğimde arşivcilik konusunda iz bırakan iki örneği sizlerle paylaşmak istiyorum.
1987- 1988 Akademik yılında, yüksek lisans öğrencisi olduğum TODAİE Kamu Yönetimi Uzmanlık Programı'nda bitirme tezi olarak Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS)'nı incelemeyi seçmiştim.
Ve başladım TÖS ile ilgili 'belge aramaya…'
Ama devlet arşivlerinde elle tutulacak belge yoktu. Çünkü TÖS'ün üzerinden buldozer gibi geçen 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri tüm arşivlerdeki TÖS belgelerini yakmıştı…
Özel arşivlerdeki belgelerin çoğu da 'başıma bir iş gelmesin(!)…' diye sahipleri tarafından yakılmıştı… Özel anılar ise hocalar tarafından ampirik (görgül/ nesnel) bulunmuyordu…
Bu nedenlerle o TÖS tezinden vazgeçmek zorunda kalmıştım.
Arşivcilik konusunda belleğimdeki ikinci örnek ise bürokratlık dönemimden…
1992- 1996 yıllarındaki İl Kültür Müdürlüğü görevim dönemindeki 'Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Çalışmaları' belgelerinin arşivlenmesiyle ilgili.
O dönemdeki yasal mevzuat gereği, ilgili il müdürlükleri ve ilgili belediyeler arasında eşgüdüm içinde yürütülmesi gereken işlemler ve arşivlemeler karmakarışıktı…
Arşivlerin sağlıklı olmaması yüzünden özellikle 'Odunpazarı Evleri' ile ilgili işlemler çok zaman alıyordu. Belediyeler tarafından sorunun çözümü için ortaya atılan sözde yeni projeler de bir türlü uygulamaya geçirilemiyordu…
Böylesi karmaşık bir süreçten sonra, bugün Odunpazarı Belediyesi arşivinin çağdaş bir yaklaşımla dijital kayıt altına alınması çok önemli ve sevindirici bir gelişmedir.
Dileğimiz bu arşivle ilgili dijital sorunların bir an önce aşılması ve ıssız bir bölgede yer alan tesislerin iyi korunmasıdır…

BENİM BELLEĞİMDEKİ KAZIM KURT
'Kurumsal arşiv' ile 'insan belleği' arasındaki ilişkiden söz etmişken, benim belleğimdeki Kazım KURT'la ilgili birkaç değerlendirmeyi de paylaşmak isterim.
12 Eylül 1980 döneminin karanlık günlerinden sonra, Eskişehir'de yeniden canlanmaya başlayan örgütsel yaşam çalışmaları içinde tanımıştım kendisini…
Toplumsal sorunlara duyarlı, azimli ve kararlı, gencecik bir avukattı...
1988 yılında EĞİT- DER'in kuruluşuyla paralel olarak yürüttüğümüz Halkevleri kuruluşunda cesaretle başkanlık görevini yüklendi ve örgütün kurumsallaşmasında ve kitleselleşmesinde önemli katkıları oldu.
Daha sonraki yıllarda SHP ve CHP'de yürüttüğü aktif siyasetin sıcaklığı içinde çağdaş demokrasi ve sol değerler konusunda önemli bir deneyim birikimi kazandı.
Milletvekilliği ve belediye başkanlığı görevleri bu birikimini iyice zenginleştirdi.
Kazım KURT ile geçmişte siyasal alanda çeşitli ortak çalışmalar yürüttük. Ama bence siyasette çok önemli olan 'kalite ve içtenlik' ilkeleri ile aktif siyasetin dayattığı 'partizanlık' konularındaki farklı yaklaşımlarımız nedeniyle siyasal ilişkilerimiz dostluğumuzun gerisinde kaldı…
Bugün Eskişehir ve Türkiye siyasetinde önemli bir yeri olan Kazım KURT, toplumsal arşivimizdeki temiz belgeleri nedeniyle sahip çıkılması gereken bir siyasetçidir.
Dün, bugün, yarın ilişkisinde çok önemli olan belleklerimizin ve arşivlerimizin daha güçlü olması dileklerimle…
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…