Bu satırlar geçtiğimiz Cumartesi günü yazılıyor.
Benim için varsa yoksa Türk Sanat Müziği ama nereden aklıma geldiğiyse türkü çığırmaya başladım.
Ben 'Yürü yavrum yürü, fistanını sürü. Şimdi de geçti buradan Konyalı'nın biri…' diye çırpınırken… Evde ki tek arkadaşım olan kedim Panter'de 'İşte şimdi yandık, sanat müziği yetmiyormuş gibi bir de türkü öğrenmiş bizimki…' dercesine şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor.
Tek seyircim de burnunu kıvırıp, kuyruğunu sallaya sallaya diğer odaya gidince 'televizyonu açayım bari' dedim.
Keşke açmaz olaydım, sebebini birazdan anlatırım.
***
Sayın Bahçeli!
Size yaşanmış bir hayat hikayesi anlatmak istiyorum.
1975 yılında ilk defa gördü delikanlı o kızı. Kalbinin ritmi değişti o anda. O güne kadar hiç duymadığı bir duygu kapladı tüm bedenini.
Kız da aynı duygular içindeydi, gözlerini ayıramıyordu delikanlıdan.
Öylesine hızlı gelişti ki olaylar, 1976 yılında delikanlı kızın evine girmeyi başarmıştı.
Daha düne kadar evliliği aklının ucundan geçirmeyen delikanlı, kızın babasına;
'Allah'ın emri peygamberin kavli…' diye başlayan laflar ediyordu.
1977 yılında bir kız evlatları oldu.
Mavi gözlü bu yavru kısa sürede kasabanın maskotu oldu. Serpildikçe, görenlerin dönüp bir daha baktığı halde geldi.
Bu büyük aşkı yaşayan delikanlı ile o kız Eskişehir'e taşındılar 1987 yılında.
Tabi ki dünya güzeli yavruları da beraber.
Fakat bir illet de onlarla gelmişti.
Bu illet 21 yaşında başladı faaliyetine. Tam 5 sene boyunca yakalarından düşmedi.
Gözlerinden bile sakındıkları yavruları acılar içinde kıvranırken, ana-babasının göz pınarları kurumuştu.
Tüm uğraşlarına rağmen, gözlerinin önünde eriyip giden yavrularının derdine çare bulamadılar.
İnsan öz evladının ölmesini ister mi?
Fakat o anne-baba, bir yandan doktor doktor koştururken, bir yandan da ölmesini istiyorlardı.
Çok acı çekiyordu yavruları ve tıp dünyası kendilerine söylemişti;
'Tek kurtuluş yolu ölüm' diye.
2003 yılında anne mezarlığın bir köşesinde ağlarken, baba iki metrelik çukura koyulan yavrusunun kefenle sarılı vücuduna bakarak haykırıyordu;
'O benim bir tanem, o benim canım, ben onun üzerine toprak atamam' diye.
Bu ölüm o mutlu ailenin tüm düzenini bozdu, sinirler laçka oldu. Karı koca birbirlerini kırmaya başladılar.
Yine konuşuyorlar ama ayrıldılar ve ayrı ayrı evlerde yaşıyorlar.
1975 yılında ki o delikanlı şu anda tam 65 yaşında. Benden daha iyi kimse tanıyamaz kendisini.
Toplum içinde hiç açmaz derdini. Fıkra anlatır, şarkı söyler, neşe saçar etrafındakilere.
Fakat evine gidip kapıyı kilitledikten sonra depreşir dertleri.
Kendisi, Panter kucağına oturup mırıldanırken, O'da rahmetli kızının duvarda asılı fotoğraflarıyla bir şeyler mırıldanır.
Tam 13 yıl oldu Sayın Bahçeli!
Evlat acısı bambaşka bir şey. Allah kimseye tattırmasın.
Anlaşıldığı gibi 1975 yılındaki o delikanlı benim, kız diye bahsettiğimde de boşanmamıza rağmen hala saygı ve sevgi duyduğum eşim.
Allah bizim yavrumuzu alıştıra alıştıra aldı elimizden.
Peki ya aniden ölenler?
Delikanlı nişanlısıyla bir parkta çay içiyor, düğün hazırlıklarını konuşuyorlar. Ayrılıyorlar… Kahpeler bomba patlatmış delikanlı mezarında.
Anne yavrusuyla kahvaltı yapıyor, Allah'ın insan diye yarattığı mahluklar kalaşnikofla taramış… Taziyeler, karanfil bırakmalar.
Adam asker evladıyla gece telefonla görüşüyor, sabah kapısında ölüm haberini getiren iki subay.
Rahat uyuyabiliyor musunuz Sayın Bahçeli?
Elbette ki siz yapmıyorsunuz tüm bunları.
Fakat düşünüyorum da, dönüp dolaşıp ucu size çıkıyor.
Acaba diyorum;
Buyurun Başbakanlığı seçiminde Mısırlı kişiyi öne sürmeseydiniz,
Memleketimizin durumu yine böyle olur muydu?
Bir bildiğiniz vardır muhakkak. Durmak yok yola devam Sayın Bahçeli.
***
Türkü çığırırken (!) televizyonu açtım dedim ya.
Henüz Beşiktaş'ta şehit olan polis ve sivillerin şokunu atlatamadan.
Kayseri'de çarşı iznine çıkan askerlere kurulan kahpe tuzak haberi.
Hayatlarını kaybedenlerin çoğu benim rahmetli kızım yaşındalar.
Nur içinde yatsınlar.
Beşiktaş'ta şehit olan polislerimizden biri de Eskişehirli Uğur Ülker.
Annesi mezarlıkta demiş ki 'Ağlamayacağım'
Allah sabır versin o anneye, ağlamaz ama ben bilirim onun ruh halini.
İçi kan ağlıyordur kan.
Geride gözü yaşlı ana-babalar bırakarak gencecik fidanlar gidiyor.
Siz ise muhalifleri ihraç, anayasa değişikliği, başkanlık peşindesiniz.
Durmak yok Sayın Bahçeli!
Söyleminiz başka, eyleminiz başka.
***
Şu yukarıda yazdıklarımdan sonra hiçbir şey değişmeyecek biliyorum ama olsun. Ben içimdekileri döktüm ya.
Hadi bir de İstiklal Marşımızın 6. kıta'sını hatırlayalım.
Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun incitme, yazıktır atanı;
Verme bu DÜNYALARI ALSAN DA, bu cennet vatanı.
Bu kıt'ayı da neden yazdım bilmiyorum, fakat içimden geldi birdenbire.
***
Şehit haberlerini izlerken boğazımdan bir şeyler düğümlendi, kanal değiştirdim.
ES TV'de Odunpazarı AKP İlçe Başkanı Volkan Doğan konuşuyor.
Diğer konuları es geçelim, şöyle bir lafı vardı;
'2019 seçimlerinde 3 belediyeyi de biz alacağız.'
Bu lafı duyunca başta söylediğim türküye devam edeyim 'Yürü yavrum yürü …' diye ama,
Sonra şöyle bir düşündüm.
Yavru muhalefet Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş saflarında.
Ana muhalefet patinaj vaziyetlerin de.
Allah korusun da, olur mu olur.
Olur mu, kime soralım.
Hadi CHP için en çok debelenen, halk arasına karışan, dert dinleyen bir CHP Milletvekiline soralım.
Olur mu Sayın Utku Çakırözer?
Diğerlerinin pek sesi soluğu çıkmıyor. Tek başınıza Volkan Doğan'ın iddiasını çürütebilir misiniz?
***
Kalın sağlıcakla