Birçok kişinin bu kelimeyi defalarca duyduğuna eminim.
Az gelişmişliğin, cahilliğin, sonradan görmenin, kompleksin tavan yaptığı bir laf.
Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
İster haklı ol isterse haksız, ben seni böcek gibi ezerimdir.
Sık sık şahit olduğum o konuşmalar;
'Sen benim kim olduğumu biliyor musun?' diyordu biri.
Diğeri ise 'Sen benim kim olduğumu biliyor musun' diye sordu?
Herkes sorularını kendi cevapladı. 'Ben bilmemkimlerin bilmem kimiyim.'
Bu kişilerin, hayattaki tek başarısı, üst konumda birinin tanıdığı, eşi ya da oğlu olmaktır. Kendi kanatlarını kullanamayıp, başkalarının kanatlarına sığınmaktır.
Bir makam mevkiye gelmeye görsünler. Bu kişilerin yanlarına yaklaşmak ne mümkün. Bu tip insanlar, sizi ne denli uğraştırıp, kapılarından kovarlarsa, kendisini o denli 'önemli biri' zannederler, inanmışlardır bir kere.
Sadece kendisi olmaktan firar etmiş zavallıdır aslında.
Şişkin bir cüzdan, yüksek makam, bizi daha iyi insan yapmaya yetmez
Temel değer, insan olmaktır.
Aynaya baktığımızda, sirkteki ayna değil de, gerçek yansımaya bakmak lazım.
İnsan doğan, hayat yolculuğu sırasında, sevgisiyle, saygısıyla, kendini geliştirerek insanlık merdiveninde yükselen birisi, görevini yapana kızmaz, sen benim kim olduğumu biliyor musun yerine, görevinin gereğini yapıyor diye minnet duyar.
Ya da görevdeki kişiden siz vatandaş olarak, hizmet bekliyorsanız. O kişi o makamı babasının çiftliği gibi kullanamaz. O hizmeti yapmak zorundadır. Kimsenin maşası olmamalıdır.
Biliyorum ben bu satırları yazarken, sen hala, 'Sen benim kim olduğumu biliyor musun?' diyorsun.
Ahmet Sula'nın bir şiiri geldi aklıma;
Lafımı iyi dinle çocuk:
Çok büyük (?) insanlar geldi geçti şu dünyadan,
Küçük bir kabre sığacak kadarmış büyüklükleri..
Ey 'Sen benim kim olduğumu biliyor musun?' diyen kimse!
Bak! Sana kudretli insanlardan haber verdim,
Senin 'kim olduğunu' bilmediğini bildim de,
Kim olduğun konusunda ne bildiğini bilemedim.
Kimsin?..