Belki uzağa aşığız hepimiz, kendimizin de içinde olmadığı uzaklara. Bu dünyaya ait hiçbir şeyin olmadığı bir uzak, dediğim. Savaşların olmadığı, çocukların ölmediği; bu düşlerin bile imkansız olduğu bu dünyadan uzak bir uzak, dediğim. Gidemeyiz. Belki bir şiir gemisi alır bizi o uzaklara ve gerçek olur düşler. Gece uyanıp yalnızlığa sarılan ellerimiz, bir şairin imgelemleriyle huzur bulur. Uzağı şiir eden çığlıklardan biriyle, coğrafyamızın en önemli şairlerinden biriyle bu sancılar üzerine 'Edebiyat ve Hayat' söyleşilerini gerçekleştirdik. Eskişehir'de en çok sevilen, okunan kalemlerden sevgili Çiğdem Sezer'e sevgiler, selamlar...

Edebiyat ve Hayat

Öncelikle sevgili Sennur Sezer'in dediği gibi bir ıslıksa şiir, siz bu tınıları ilk ne zaman duydunuz zihninizde?

Sanırım kalbinde-kulağında o ıslıkla doğanlardanım ben. Okuma yazma bilmediğim dönemlerde, şarkıları-türküleri kafamda evirip çevirir, 'başka kelimelerle, başka biçimde nasıl söylenirler' oyunu oynardım kendi kendime.

Kaleme sarılışınız nasıl oldu, ilk şiirinizi hatırlıyor musunuz? O zamanki şiir ile şimdiki şiiri nasıl değerlendirirsiniz? Sizce şiir nasıl bir devinin içinde?

Okuma yazmayı öğrendiğim andan itibaren hep elimdeydi kalem. Şiir nedir onu bile bilmiyordum ama kalemi,kağıdı hep sevdim. İlle de kelimeleri… Ne mutlu ki hala aynı aşkla bağlıyım onlara.
İlk şiirimi hatırlamıyorum. Hatırladığım, kalemin hep elimde olduğu…
Değişen dünyayla birlikte değişiyor şiir de. Her anlamda, on yıllar öncesine göre bambaşka bir dünyada yaşıyoruz. Teknolojik, sosyal, ekonomik… İnsan, bu yapının içinde şekilleniyor. Ve elbette 'bu dünya'nın şiirini yazıyor. Neyse ki 'insan'a rağmen direnen bir yanı var şiirin, kelimelerin. Yaşam hızla dijitalleşirken, şiir 'duygu'yu sahipleniyor.

Edebiyat merakı yeni başlamış üniversiteli bir gence şiiri nasıl tanımlardınız?
Edebiyatı merak eden bir üniversiteli genç, şiir hakkında az çok bilgi sahibi olmalı. Hiç değilse, şiirin tanımının, tanımsızlığında olduğunu bilecek kadar. Onlarca yıl, onca kitap… Ben hala onun peşindeyim. Tanımı bulduğum an, mucize bitmiş demektir. Güzel olan, o tanımın ardı sıra koşmak… Sanırım bunları söylerdim o gence de…

Bir roman yazarı olarak şair yanınızda ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz ya da yaşıyor musunuz?

Roman yazmamın şairliğim üzerinde bir olumsuzluğu olduğunu söyleyemem. Ama bu kadar basit değil elbette. Roman, son on yıldır yazdığım bir tür çünkü. Şiirse hep… Başlangıçtan beri ikisi birlikte olur muydu, bilemem. Sanmıyorum. Fark nerede, derseniz, bir kere, geçen on yıllar, şiirle olan bağınızı sıkılaştırıyor ve kopmanız neredeyse olanaksızlaşıyor. Bir de, insan ellili yaşlarda; yirmilerde, otuzlarda olduğu kadar aşkla, merakla, heyecanla dalmıyor hayata. Girip çıkmadığınız kuyu köşe pek kalmamıştır artık. Şiirse bundan beslenir en çok. Kabul etmezler bunu çoğunluk, ölene dek sizinledir şiir, derler. Öyledir ama daha 'az' dır artık. Nicel bir azlıktan söz ediyorum elbette. Bana öyle gelir ki şiir de insan gibi; iyi beslenme, sosyal, fiziksel ve duygusal kazanımlarla büyür, gelişir, yaşar… Sonra…Gülten Akın'ın dediği gibi: 'Sonra işte yaşlandım…' Bunu söyleyebilmeliyiz.

Başucu kitaplarınız neler?

Başucu kitaplarım, yazdığım türe göre değişiyor. Şiir yazıyorsam, sevdiğim tüm şairler yanımda yöremde olsun isterim. Çocuk ve gençlik edebiyatında da aynı durum söz konusu.

Müziğin yazın çalışmalarınızda ne gibi yeri var; neleri,kimleri seversiniz?

Yazarken sessizliği yeğlerim genellikle. Boşluklarda (ki 'bu boşluk' lar, birer 'kapı'dır da aynı zamanda. Şiire açılan) Mark Eliyahu, Lena Chamamyan… ve daha pek çok isim, sesleriyle, yürekleriyle yanımdadırlar. Ama 'Aşklar ve Baharatlar' da durum farklıydı: bütün o yazma sürecinde, aylarca Mercan Dede ve Erkin Koray dinledim… Neden Erkin Koray? Ancak romanı okuyunca anlaşılacak-hissedilecek bir şey bu.

Son olarak, popüler kültür sizce kötü bir kavram mı ve sosyal medyanın edebiyat üzerindeki etkisi sizce nasıl?

Popüler kültürün 'kötü bir kavram' olduğunu söylemek doğru olmaz, sanırım. Bir kavram işte…Gerçeklik. Dünyanın gerçekliğinin bir parçası. Kötü olan, popüler kültürün sınırlarını çizebilecek yeterlilikte olamayışımız…Aramızda kalsın ama ben zaten herkesin 'sıkı entelektüel' olduğu bir dünyayı çok da 'iyi' bulmam. Çeşitlilik, farklılık iyidir. Tehlike, popüler kültürü 'tek gerçeklik' olarak görmekle başlıyor. Aynı şey, teknoloji için de geçerli.

………..

YAZI NEREDE?: AYDIN ŞİMŞEK

Yazan kişinin tam bir oluşu yoktur. Yazar yazı yaşamı boyunca yaratıcı bir karışıklığın içerisindedir. Bunun nedeni, bir yandan dış dünyada oluşmuş ve geçerli anlam-kullanım biçimine kodlanmış insani bilinçliliktir. Yani bir eklenmişlik söz konusudur. Orijinin dışına çıkmışlık da denilebilir bu duruma. Diğer yandan nesnel dünyanın içinde olduğunu sezdiğimiz, ama dış dünyanın diliyle tanımlayamadığımız, imgelem dünyamızda olan ve bizce bir forma sokulan edimlerdir. Bu iki bileşen tüm sanat disiplinlerinde yaratıcı karışıklığın nedenidir. Öyleyse yazar, yazarak varolan kişidir. Yazmak sürekli bir arayışın çabası, belki de sürekli yazarak aradığı şeyin ne olduğunu öğrenme çabasıdır. Her atılımda mükemmel olanı bulacağını düşünür ama, yine dönüp bir eksiklik duygusuyla yazar.
Anlatı sanatı sağlam bir gelenektir. Hemen her bireyin, ailenin, toplumun, halkın, ulusun hatta sınıfın bir romanı, hikayesi, şiiri vs. vardır. Bunca güçlü bir birikim karşısında yazarın işi de kolay olmayacaktır doğal olarak. Alçakgönüllülük neredeyse şart. Çok okumak, araştırmak, bu büyük geleneğin kılcal damarlarına kadar sürecek olan, zahmetli, riskli yolculuğu göze almak gerekiyor. Yazı serüvenin içerisinde yitip gitmek çok rastlanılan bir durumdur. Yok olmayı göze almadan yazı serüvenine başlamak mümkün görünmüyor. Bu yolculuğa dayanabilmek için sadece gerçeğe ve onun işleyiş biçimine dayanmak yeterli değildir. Gerçek kadar yazara yol gösterecek olan -aslında yolunu tıkayacak olan- hiç bilinmedik, beklenmedik şeylerle akrabalık oluşturmak gerekecektir.
Yazı tasarımı için hem gerçeğe, hem de daha fazlasına gereksinim duyulur. Çünkü ancak gerçeğin dışına tutunarak, nesnelerin üstüne ışık tutup, onların olduğundan başka anlamlar, sorunlar taşıdığını görebiliriz. Sadece görünene baş eğmek çok kaba olur. Her özne ve nesne olduğundan daha fazla bir şeydir. Bu nedenle yazar, gerçek denilen şeylerle aramızda bir yakınlaşmaya neden olduğu kadar, bir yabancılaşmaya da neden olmalıdır. Bizim algı alanımıza hiç giremeyecek olanı işaret etmelidir. Gerçeklik kavramı içeriğinde çoğu zaman, başka bir ger-çekliği taşır. Bu nedenle de görünenin gerçekliğiyle, görünenin örtülediği gerçeklik yazarın esas çalışma alanıdır. Bu durum son derece önemlidir. Yazar yazı tarafından hem bir gerçeklik içerisinde tutulur, hem de başka bir gerçekliğin sezilmesi için nedensellikle ilişkiye davet edilir. Böylece yazar gerçeklik ile iç gerçekliğin, örtük gerçekliğin çatışmasında sürüklenir. Nereye doğru sürüklendiğini de ancak sezgileri ışığında, bilgi birikimi ve dene-yimleriyle kestirmeye çalışır. Diğer yandan yazar farklı düşünme ve görme biçimleri üretir. Aklın biçimlendirdiği ve hayata karşı bir refleks olan farklı düşünme-görme biçimleri yazarı, eylem halindeyken hem düşünen hem de düş kuran bir kişiliğe taşır. Görüneni olduğu gibi algılayan ve kabul edenden yazarı ayıran önemli bir özellik budur. Her iyi metin bu farklı düşünme ve görme biçimlerinin içerisinde doğar. Bu süreci yaşayan yazarın başarısı ise kimi yazı disiplinleri edinmesine bağlıdır.

………


BİR TABLO: PICASSO

………

FELSEFE: SARTRE ÜZERİNE

Sartre için anti-faşist direnişle, sanatsal üretim birbirinin karşısında şeyler değildi. Zira her ikisi de aydın olmanın doğal ve zorunlu sonucudur. Faşizmin hakim olduğu koşullarda silah ve kalem birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Ki düşünce ve davranış bütünselliği aydın olmanın olmazsa olmazları arasındadır.

Diyalektik Aklın Eleştirisi'nde Jean Paul Sartre, varoluşçulukla Marx'ın diyalektik yöntemini sorgularken Marksizmin, çağımızın aşılmaz bir felsefi ufku olduğu saptamasını yapar. Jean Paul Sartre, bir aydın ya da entelektüel olarak yaşamı boyunca çok özel bir konumda durmuş, her zaman bu aydın konumu üzerinden tartışmalar yürütülmesine vesile olmuştur.