ATATÜRK KOMADA
1938 yılı…
Kasım gelince Atatürk'ün durumu iyice ağırlaştı. Komaya girdi, nadiren açılan herkesin hayran olduğu güzel mavi gözleri, eski parlaklığını yitirdi.
48 saat komada kaldı, sürekli sayıkladı.
Bir süre sonra Hasan Rıza yanlışlıkla masayı ittirince çıkan gıcırtıyla Atatürk'ün sayıklaması kesildi. Kısa bir şaşkınlıktan sonra Hasan Rıza seslendi:
'Atatürk!'
'Efendim!'
'Nasılsınız efendim?'
'İyiyim.'
Herkes mutluydu. Atatürk komadan çıkmıştı.
***
Kendisine komadan hiç bahsedilmeyecek, uyuduğu söylenecekti.
İyice kendine gelince doktora sordu:
'Ne oldum?'
'Derin bir uyku uyudunuz efendim.'
Küçük Ülkü bile öğretildiği şekilde cevap verdi:
'Çok uyudunuz.'
Ancak Atatürk atlattığı tehlikenin farkındaydı. Hasan Rıza'ya şöyle dedi:
'Biz gittik geldik. Bu doktorlar adamı yaşatıyorlar.'
***
ENGİNAR
İlk ponksiyondan (karından su alma) sonra karnı yine su ile doldu. Büyük ıstırap çekiyordu. Buna rağmen acizlik göstermiyor, tuvalete kendisi çıkıyor, oturup gazeteleri inceliyordu.
Karnındaki suyun alınmasını isteyince, doktorlar oyalıyordu.
Çünkü her ponksiyon, ölüme biraz daha yaklaşmak demekti.
***
Tam bu günlerde canının enginar istediğini söyledi. Mevsimi değildi, güney illerine sipariş verildi.
Ertesi gün Kılıç Ali'ye sordu:
'Yahu bu doktorlar bana niçin enginar yedirmiyorlar?'
Kılıç Ali:
'Efendim, enginar mevsimi olmadığından, Hatay'a sipariş verildi. Bu günlerde gelir.' dedi.
Aslında Atatürk yemek seçmezdi.
İçten arzu ederek sipariş ettiği ilk ve son yemekti.
Hatay'dan enginar geldi ama…
Yemek nasip olmadı.
***
SAAT KAÇ?
8 Kasım günü fenalaştı. İstifra ediyor, çok acı çekiyordu.
Bir taraftan da, defalarca cevaplanmasına rağmen sürekli aynı soruyu soruyordu:
'Saat kaç?'
***
Sonunda kendini sırtüstü yatağa bıraktı, titremeye başladı. Kendisine müdahale eden doktora baktı;
'Vealeykümüsselam' diyerek gözlerini kapattı.
O mavi gözler bir daha hiç açılmadı.
***
BİR TARİH GÖÇÜYOR
Doktorlar nabzını, solunumunu, ateşini sürekli kontrol ediyorlardı.
10 Kasım sabahı,
Doktorlar ve diğer yakın dostları (Salih Bozok, Kılıç Ali, Hasan Rıza Soyak) başında çaresiz bekliyorlardı.
Hasan Rıza, Kılıç Ali'ye üzüntü içinde şöyle dedi:
'Kılıç bak, bir tarih göçüyor!'
***
Saat dokuzu beş geçiyordu…