Tekirdağ Çorlu'da bir lisede öğrencilerin öğretmenleriyle alay ettiği görüntülerin sosyal medyada yayılmasıyla birlikte olay eğitim dünyasında çok konuşuldu ve skandal olarak nitelendirildi. Çorlu Kaymakamı Levent Kılıç 'Konuyla ilgili öğretmen ve adı geçen öğrenciler hakkında idari soruşturma başlatıldı' dedi.
Belki de olaya karışan öğrencilere ve öğretmene disiplin cezası verilerek geçiştirmeye ve unutturulmaya çalışılacak. Ama maalesef unutturamayacaklar, çünkü benzer olayları daha çok ve daha sık yaşamaya başlayacağız, zaten de yaşıyoruz. Daha çok yaşayacağız diyorum çünkü sonuçlara odaklanıyoruz ama sonucu ortaya çıkaran sebepleri sorgulamıyoruz.
Haberlerde, köşe yazılarında, sosyal medyada ve yorumlarda izlediğiniz gibi sonuç rezalet ve skandal olarak tanımlandı. Herkes birilerini suçladı.
Bazıları öğretmeni suçladı. Mesleki becerileri eksik, formasyonu yok diyenler, hele hele sınıf yönetimi konusunda çok yetersiz olduğunu söyleyenler oldu.
Sonuçtan okul müdürünü sorumlu tutanlar oldu. Müdürlerin yöneticilik beceriler yok, liderlik özellikleri zayıf, okulun bütününü görmekten yoksun diye.
Kimileri veliyi yerden yere vurdu. Çocuğa hiç aile terbiyesi vermemiş, bu nasıl veli diye çıkışanlar oldu. Hatta eline geçirse veliyi dövecek kadar ileri gidenler bile oldu. Çocuğunu terbiye et, adam et, gerekli eğitimi ver sonra okula gönder diyenler bile olmuştur.
Kendini daha da uzman görenler çocuğun hiç mi suçu yok, gördüğünüz gibi bu çocuk saygısız, sevgisiz, duygu ve değerden yoksun, dediler.
Olayı kökten halletmek isteyenler de sistem bozuk kardeşim sistem diye feryat ettiler.
Tüm bu yorumlara baktığımızda görüyoruz ki herkes sonuca odaklanmış. Sonucu ortaya çıkaran nedenleri sorgulayan yok.
Gelin hep beraber bu olayı ortaya çıkaran sebeplerden bazılarına bir göz atalım ve birazcık da olsa birlikte analiz etmeye çalışalım. Çünkü bu sonucu ortaya çıkaran nedenlere bakmadan sonucun tekrarlanmasını önleyemeyiz.
Her sonucu ortaya çıkaran sebepler vardır, yani NEDEN SONUÇ İLİŞKİSİ. Her sebebin en az bir sonucu, her sonucun da en az bir sebebi vardır.
Veli okul basıp, kazma sapıyla öğretmenleri dövdü. Sendika başkanı kendi meslektaşlarına yönelik şiddet olaylarına tepkisiz kalıp, onları dayakçı veli ile barıştırdı ve dayakçı veli ile fotoğraf çektirdi. Yani veli ödüllendirildi. Bu durumda veli ne yapar? Haliyle daha çok öğretmen döver.
Bir gecede okullarda görev yapan tüm müdürlerin görevine son verildi. Daha sonra yöneticilik becerilerine bakılmadan hak, adalet, vidan ve liyakat devre dışı bırakılarak sadakat ve itaat ölçüsüne göre yeni müdürler atandı.
Her geçen gün öğrenciler daha çok dört duvar arasına hapsedildi. Okulların etrafı önce çok yüksek duvarla çevrildi. Daha sonra duvarların üstüne dikenli, teller çekildi. Kısaca okullarımız hapishaneye dönüştürüldü.
Yıllarca eğitim sisteminin her kademesine tarikatların, cemaatlerin yerleşmesine göz yumuldu. Bir terör örgütü ülkeyi yönetenleri uyuttu, kandırdı, ne istedi ise aldı. En iyi okul yerleri onların oldu. En görkemli okul binaları onların oldu. Milli Eğitim Müdürleri neredeyse yönetici ve öğretmenlerle yaptığı tüm toplantıları bu terör örgütü cemaatin okullarında yaptı. Sanki devletin hiç okulu ve mekanı yokmuş gibi.
Ders kitapları parasız dağıtıldı. Ama ehil olmayan hatta daha sonra FETÖ terör örgütüne mensup olan kişiler tarafından yazdırıldığı ortaya çıktı. Ama çocuklarımız bunları yıllarca kullandı.
Sorular çalındı. Basına yansıdı. Ama soruları çalanlar değil, sorular çalındı diyenler cezalandırıldı. Şimdi şimdi çalanlar da yargılanmaya başladı ama iş işten geçti.
Eğitimle sorunlarıyla ilgili ilgisiz herkes konuştu. Üniversiteler, eğitim fakülteleri sustu.
Her eğitim yılı açılışında Cumhurbaşkanımız 'eğitim ve kültürde başarısız olduk' dedi. Kimse üstüne alınmadı. Ne istifa eden oldu ne hesap veren oldu.
31 Ocak- 2 Şubat tarihleri arasında Türkiye Özel Okullar Derneği tarafından Antalya'da düzenlenen sempozyuma konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Ziya Selçuk MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı yaptığı dönem için Allah'tan af diledi. Ya çocuklarımız ne olacak, onların hakkını nasıl ödeyeceksin?
Her gün çocuklarımızın söylediği ANDIMIZ kaldırıldı.
Ne diyorduk Andımızı söylerken 'Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir' şeklinde başlıyor ve devam ediyordu.
Andımız kaldırıldı. Niye? Yemin etmekle büyükler sayılmazmış diye.
Andımızı kandıranlar da çok iyi biliyorlar ki Kur'an-ı Kerim'de birçok kavram ve nesne üzerine yemin edilmiştir.
Eğer eğitimde ortaya çıkan istenmeyen sonuçları değiştirmek ihtiyarsak hep beraber hak, hukuk, adalet ve vicdan kavramlarını referans alarak NEDEN- SONUÇ ilkesi ile nedenlere odaklanalım ve eğitim sistemimizi özgürlükçü ve katılımcı bir anlayışla yeniden gözden geçirelim.