Uzun bir zamandır bulaşık makinasını boşaltma; makinadaki yıkanmış tencereleri, tabakları, bardakları; kaşıkları mutfak dolaplarındaki yerlerine yerleştirme rekoru kırmaya çalışıyorum.
Ulaşabildiğim hız beş dakika otuz iki saniye.
Beş dakikanın altına inmek için var gücümle çalışıyorum.
Bu çalışmamla ilgili bir yazı yazmıştım bugün sizler için aslında.
Ama sonra…
Neden bilmiyorum, içime tarifsiz bir keder çöktü; şu uğraştığım şeye bak, diye yazıyı silip attım.
Ne yapacaksın ki ama?
Mecbur 'Elhan-ı Şita' yazacaksın, Cenap Şahabettin gibi.
'Elhan-ı Şita…' 'Kış Nağmeleri…'
'Kış Şarkısı' yani…
'Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyam-ı nevbaharı arar...'
(Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,
Eşini kaybeden bir kuş
gibi kar
Geçen ilkbahar günlerini arar...)

***

Yahut da Ahmet Haşim gibi 'Karanfil' şiiri…
'Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil,
Rûhum acısından bunu bildi!

Düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervane kesildi...'
E tabi kolay değildi Magosa'yı göze almak!
Herkes Namık Kemal değildi ki!

***

Orhan Veli de iyi takmıştı Haşim'e.
'Hakkınız var,' demişti, 'güzel değildir ihtimal
Mübalağa sanatı kadar
Varşova'da ölmesi on bin kişinin
Ve benzememesi
Bir motörlü kıtanın bir karanfile
'Yarin dudağından getirilmiş' '

***

Bununla kalır mı Orhan Veli?
Kalmaz!
Rakı şişesinde balık olmuş ve otuz altısında ölmüş adam o!
Haşim, 'Havuz' şiirinde;
'Akşam yine toplandı derinde...

Canan gülüyor eski yerinde
Canan ki gündüzleri gelmez
Akşam görünür havz üzerinde,

Meh-tab kemer taze belinde
Üstünde sema gizli bir örtü
Yıldızlar onun güldür elinde...' diye yazınca…
'Canan ki Degüstasyona gelmez
Balıkpazarına hiç gelmez!' diye yazmıştı Orhan Veli de.
Orhan Veli…
Veli'nin oğlu Orhan Veli
'İstanbul'da Boğaziçi'nde,
Bir fakir Orhan Veli'yim;
Veli'nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde,' diye yazmıştı.

***

Şimdi yaşasaydı Orhan Veli
Herhalde bizim yazılara da iyi(!) bir şey söylerdi!
Elbette meşhur biri olsaydık.
Bu halimizle 'Süleyman Efendi' dahi iplemez bizim ne yazıp ne yazmadığımızı.