11 Haziran'da Türk Kızılayı, asırlık çınarımızın kuruluşunun 149. yılını kutladık. Bizim kutlamalarımız da farklı olur, kutlamalarımızda bile insanlığa faydalı çalışmalar yapmaya çalışırız. Gönüllülüktür adı.
Gönüllülük demek; hiçbir bedel almadan, hiçbir çıkar gözetmeden o işe talip olmak demektir.
Yıllarca gönüllülük faaliyetlerinde bulundum, onlardan biriside kız kardeşimle Kadın Kolları Başkanlığını yürüttüğümüz Eskişehir Türk Kızılayı'dır. Hayatımın en güzel yılları burada geçti diyebilirim. Yüksek miktarda ücret alarak yapacağınız bir iş bile, size gönüllülüğün verdiği hazzı vermez.
Rabbim çoğu zaman evladına nasip etmezken annesine babasına bakmayı, hiç tanımadığınız insanlara bakmayı, ilgilenmeyi, gönüllü olarak size nasip eder, onlar artık manevi anne ve babalarınız olur. Biraz haber almayınca merak edersiniz.
Her türlü sorunlarıyla ilgilenirsiniz. Bazen hastane koridorlarında bir o tarafa bir bu tarafa koşarsınız, derdine derman olmak için. Elinizden sıkıca tutarak, dua ederler.
Bazense içlenip ağlarlar, sorunlarına ortak olursunuz. Yastığa başınızı koyduğunuzda içinizde tarif edilemez bir mutluluk duyarsınız. Hiçbir duygu size bu mutluluğu veremez.
Hele çocuklar, ayağındaki yırtık pabucunu çıkarıp çiçekli ayakkabıları giydiğinde, tek baktığı yer, bakmaya doyamadığı ayakkabılarıdır.
Kış aylarında ise titremekten iki büklüm olmuş minik bedenler, giydiği mont, gönüllülerimizin ördüğü bere ve atkılarla dışarıya dimdik, soğuğa meydan okuyarak çıkarlar.
Kardeş aile projesiyle, fakir ve zengini bir araya getirirsin. Sen aradan çekilirsin.
Hala lokmasını ikiye bölen, paylaşmanın mutluluğunu bilen insanları gördükçe, insanlık ölmemiş dersiniz.
Götürdüğünüz gıdaları, ev sahibinin; 'Lütfen gitmeyin, hemen pişiririm, birlikte yiyelim' demesi sizi sizden alıp gider.
Gıda paketinizle, önceden tespit ettiğiniz sıradaki eve gidersiniz, teyze yaşlı ve kimsesizdir. Ekstradan ihtiyacı var mı diye izin alarak, dolabını açıp bakarsınız, hiçbir şeyi yoktur. Sadece sobanın üstünde kaynayan tarhana çorbasıdır yiyeceği, şükreder haline.
Üstüne üstlük, 'Bu yiyecekler fazla, bir sokak ileride bebeğini emziren anne var' der, 'Onun bu gıdalara benden daha çok ihtiyacı var, yarısını oraya götürün' der. O an hareketsiz kalırsınız, bu erdem karşısında, önünde eğilirsiniz saygıyla.
Aklınıza doyumsuz insanlar gelir. Günümüzün en geçerli mesleği yalakalıkla, hak etmediği konumlarda hak etmediği paraları kazanıp fütursuzca harcadıkları. Tarif edilemez bir tiksinti duyarsınız.
İyilikte sınır yoktur, spor yarışmaları, resim ve şiir yarışmaları düzenlersiniz, minik elleriyle tuttuğu madalyalar moral olur, bırakmak istediği spora yeniden sarılarak başlar ve başarır.
Neyimi başarır? Erdemli yaşamayı, kötü alışkanlıklara bulaşmamayı ve ülkemizin bayrağını uluslararası arenada onurla dalgalandırmayı.
Uzun süre yolda kalmış vatandaşımıza, sıcak çorba kumanya götürürsünüz. Soğuğa aldırış etmeden. Rüzgar her defasında savurur sizi, kirpikleriniz bile donar, aldırış etmezsiniz.
Geleceğin teminatı gençlerimizi, çevreye, insana ve tüm canlılara karşı duyarlı yetiştirirsin.
Maden faciası, yangın, sel gibi afetlerde, en hızlı yetişip yaraları sarmaya çalışırsın.
Hayati öneme sahip olan, tek kaynağının insan olması ve ihtiyaç anında yerine kullanılabilecek yedeğinin olmaması, kanın ve kan bağışlamanın ne kadar önemli olduğunu, çeşitli bilinçlendirme eğitimleri ile insanlığa gösterirsin.
İnandığın her alanda gönüllü olabilirsin. Yeter ki ol. Çevre, hayvanlar, eğitim, sağlık, teknoloji, psikoloji gönüllüğün sonu yoktur. Yeter ki isteve gönülden gönüllü ol.
Yani kısacası insan olarak huzurlu bir yaşam sürebilmek, paylaşımcı ruhu benimsemek ve diğer insanların gereksinimlerini karşılamaya yardımcı olmak sahip olmamız gereken en önemli erdemdir.