Genç kız desem değil.
Hani öyle olsa…
Gençtir, ne yapsa yeridir, diyebiliriz.
Çünkü genç dediğin kolayca esneyen bir söğüt dalıdır.
İçinde kopan fırtınaya göre bir sağa bir sola esner de esner.
İçinde kopan fırtınayı anlamak da pek öyle kolay değildir.
Yani, olur böyle şeyler gençlikte, deyip geçebiliriz öyle olsa.
***
Belki genç bir kadın…
Belki de genç bir anne.
Çat kapı yapan kaynanayı faka bastırarak çocuğu kaynananın kucağına verip kendini dışarı atmış…
Yani kayışı koparmış genç bir anne belki.
Kim bilir.
***
Üstte yok başta yok, diyemeyiz.
Artık, peş peşe açılan alışveriş merkezlerinde her şeyin ucuzu da pahalısı da var.
Daha olmadı 'Çarpa'da.
O da olmadı az kullanılmış, ikinci el kıyafet alınıp satılan internet sitelerinde.
Üstelik de marka.
Yarı fiyatına.
Yani?
Yani mesele kıyafetse…
Mesele alışverişse…
Gerisi teferruattır kadın milleti için.
***
Üzerinde deri mont; bacağında, doğum sonrası büyük bir hırs, azim ve kararlılıkla biçime soktuğu kalçalarını sıkıca kavrayan kot...
Gençliğin verdiği canlılık ve dirilik de var tabi…
İyi yani kılığı kıyafeti…
***
Cep delik cepken delik belki ama…
Ama üzerine sıkı sıkıya oturmuş kot pantolonun arka cebinde bir iki aylık asgari ücrete alınabilecek cep telefonu…
Ben diyeyim iki bin liralık, siz deyin üç bin liralık telefon…
Neyle, nasıl alırlar?...
***
Telefona takılı bir kablo…
Kablo belini çevreleyip kulağına uzanıyor.
Kablonun ucunda kulaklık, bir karış aşağısında mikrofon.
Hem konuşuyor hem yürüyor.
Kiminle ne konuşur bu kadar?...
O da bilinmez; kafa güzel, dünya güzel.
***
'Ben ona göstereceğim gününü!' diye öfkelendi bir ara.
Kime ne göstereceği de bilinmez.
Hızlı hızlı yürürken çevresindeki insanlara aldırmadan, bir süre bağırıp çağırdı telefondaki kişiye.
Sonra…
Karşısındaki ne anlattı, ne söyledi…
Kahkahayla, çığlıklarla…
Azgın bir kısrak gibi kişneyerek güldü.
Telefonundan kulağına uzanan kulaklık, kulaklığın altındaki mikrofon olmasa kendi kendine konuşan, tımarhaneden kaçmış bir şizofren zannederdiniz.
***
Nereye gidiyor böyle? İpten boşanmış gibi.
Nereye gidecek, şehrin en büyük AVM'sine. Kırıp sarıp alacak aklına koyduğunu.
Öyle bir yürüyüşü var ki…
Dünya yansa umrunda değil.
Ne demişti Orhan Veli, 'Cımbızlı Şiir'de?
'Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umrunda mı dünya?'