Vesayeti dünyanın değişik coğrafyalarından alan; vasilerinin parası, silahı ve kışkırtmasıyla Suriye'nin bataklık haline gelmesine katkıda bulunan silahlı, başıboş, aynı zamanda birbirlerinin arasında saydam bir geçişenliğe sahip grupların varlığı hep söylendi, yazıldı.
Çok sayıda aktörün ve sürekli değişen güç ilişkilerinden söz edildi.
Öyle ki, birbiriyle savaşan iki grup, bir gün sonra birleşebiliyor; aynı safta savaşanlar yarın iki gruba ayrılıp birbirleriyle savaşabiliyordu. Bireysel olarak kullandıkları militanlar da grubundan ayrılıp hiç olmadık grupların yanında yer alabiliyordu. Adı terörle anılan bu gruplar için tek bir şey söylenebilirdi:
'Kimin eli kimin cebinde belli değil!'

***

Çok yazıldı, çok çizildi.
'Suriye bir bataklıktır, girmeyin!' dendi.
'Emevi Camiinde namaz kılma' amacıyla yola çıkan Suriye politikamız, batağa daldırdığımız 'stratejik derinlik' çomağının üstümüze bulaşan çamuruyla çok zor günler geçirdi.
Buzlu bir zeminde direksiyon hakimiyetini kaybeden sürücü gibi, arabanın kaydığı her yolu doğru yol, her zemini bizim sandık.
Kimse sürücünün yetersizliğini, ehliyetini sorgulayamadı.
Geride kalan lastik izlerini göstermeye kalkanların üzerine de şiddetli bir baskıyla gidildi.
Uluslararası masalarda kullanabileceğimiz, coğrafyamızdan kaynaklı doğal olarak elimizde bulunması gereken kartlar birer birer eksiliyordu ki,
Bunca zikzaktan sonra doğru yolu bulan politikamız, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının desteklediği 'Afrin Operasyonu'nu başarıyla tamamladı.
Elde edilen zaferle de, elimize dış ilişkilerde masaya koyabileceğimiz önemli bir kart geçti.

***

Hani iktidarın övgüyle sahiplendiği 'kardeşlik koridoru' vardı. Bu yoldan Barzani'nin peşmergeleri, Kobani'ye geçirilmiş, şimdi kırmızı bültenle aranan PYD lideri Salih Müslim Ankara'da ağırlanmıştı.
Şimdi savaştığımız PYD'ye destek veren ABD'ye kızmamız ne kadar doğalsa, buzlu zeminde yaşanan zikzakların izlerini konuşmak da o kadar doğal olabilmeliydi.
Hani Rus uçağı düşürülünce, Rusya'yı terörden sorumlu tutup, verilen emre sahip çıkma yarışı yapılmış; Rusya'yı haklı bulan ve ziyaret eden siyasiler 'vatan haini' ilan edilmişti.
Bugün Rusya ile diplomatik bir omuzdaşlık sergilemek, Rus dostluğundan bahsetmek ne kadar doğalsa; Suriye bataklığına çomak sokarak çamuru üstümüze sıçratanları da eleştirmek o kadar doğal olabilmeliydi.
Doğru soruları soranların, iktidardan farklı düşünenlerin üzerinde hemen bir baskının oluştuğu,
En ufak eleştirinin cesaret gerektirdiği bu ortamda,
Doğru analizleri kim yapacak?
Doğru soruları kim soracak?

***

Milliyetçiliği ayaklar altına alanlar, gerçek milliyetçi/ulusalcıları vatan haini kertesine sürüklemeye çalışıyor.
Kendisi gibi düşünmeyene yaşam hakkı tanımıyor.
Bu kulaklar şahittir ki, Eskişehir gibi bir kentte kentli nüfusundan bazıları, kahve köşelerinde memnuniyetsizliğini dillendirenlere,
'Cumhurbaşkanı'na hakaret etti diye karakola şikayet edeceğim seni' tehdidini savurabiliyor. Üstelik Aynı masada oyun oynadığı kendi mahallelisine, kendi komşusuna.
Ülke sorunlarını sahiplenmek, dış mihraklara birlikte tepki koyabilmek ne kadar vatanseverlikse, hataları dillendirmek de vatanseverliğin gereği olmalı.

***

Vatanseverliği sadece kendi düşünce kalıplarının içine hapsetmeye çalışanlar, zamanla hatalarının farkına mutlaka varacaklardır.
Biz ise sadece bir partinin mensuplarının değil;
T.C. kimliği taşıyan 80 milyon yurttaşımızın da,
Vatansever olduğuna inananlardanız.