Maden arama projesinin sonucunun tahmin edilenden daha büyük boyutlara ulaşabileceğine dikkat çeken Alpagut Atalan’da Madene Hayır Platformu temsilcileri, “Bereketli topraklara sahip olan Sakarya Vadimiz, çalışma sonucunda çıkarılacak olan altın ve gümüş rezervinden çok daha kıymetli” dedi

Alpagut Atalan’da Madene Hayır Platformu’nun temsilcilerinden Eskişehir Bilecik Tabip Odası (EBTO) Başkanı Nazan Aksaray ve TEMA Vakfı Proje Koordinatörü Onur Küçük, ES TV’de canlı yayınlanan Ekstra Gündem programında Sonhaber Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ayşegül Hümmet’in konuğu oldu. Aksaray ve Küçük, Mihalgazi’nin Alpagut ile Tepebaşı’nın Atalan mahallelerini kapsayan alanda Cengiz Holding tarafından siyanürle altın ve gümüş madeni arama projesine yönelik önemli açıklamalarda bulundu.

BÖLGE HALKI BİLİNÇLENİYOR

Bölgenin çok özel bir iklim yapısına ve bereketli topraklara sahip olduğunu hatırlatan EBTO Başkanı Nazan Aksaray, “Alpagut Atalan’da Madene Hayır Platformu olarak o bölgede madenin yapılmaması için geniş ve derinlikli bir mücadele veriyoruz. Temmuz ayının başlarından itibaren Eskişehir’de bu alanda emek veren dernekler, meslek odaları, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve bireysel katkılarla hem yöre halkını bilgilendirmeye çalışıyoruz hem kent merkezinde bilgilendirme çalışmaları yapıyoruz. Her gittiğimizde yöre halkının bu konuda daha bilinçlendiğini görüyoruz, çok az bir kısım belki çok çeşitli nedenlerle madene belki gönülden belki değil ‘evet’ diyor olabilir ama halkın çok büyük bir kısmı kabul etmiyor” dedi.

RUHSAT ALANI  2 BİN 500 FUTBOL SAHASI BÜYÜKLÜĞÜNDE

Maden projesinin ruhsat ve ÇED alanlarıyla ilgili detayları anlatan Çevre Mühendisi Onur Küçük, “Öncelikli olarak çok geniş bir arazi. Buradaki sarı olarak gözüken alan yaklaşık 2 bin 500 futbol sahası büyüklüğünde bir ruhsat var. Sarı alan arama faaliyetlerinin yapılabileceği ve potansiyel genişlemenin olabileceği alanı gösteriyor bize; ruhsat alanı. Faaliyetin yapılacağı alan ise mor alan. Burası ise yaklaşık 720 futbol sahası büyüklüğünde, faaliyet bu alanda başlayacak. Bu proje üzerinde arama faaliyetleri tamamlandı, şu anda madenciliğe geçilmesi bekleniyor. Ne yapılacak? Öncelikli olarak bölgedeki ağaçların tamamı ortadan kaldırılacak, daha sonrasında bitkisel üst torağımız, verimli toprağımız sıyrılacak ve sonrasında patlatmalar başlayacak. Haritanın sağ tarafında bir açık ocak var; o bu proje kapsamında açılacak olan ve derinliği 500 metre olan ocağımız. Bunun alanı neredeyse 100 hektar, 1 hektarın 10 bin metrekare olduğunu düşündüğünüz zaman çok büyük bir alan. Daha sonrasında burada patlatmalar yapılacak ama biz şu aşamada günde kaç kez patlatmalar yapılacağını bilmiyoruz; çok yapılacağı aşikar. Şirket şunu beyan ediyor; ben bir yılda 12 milyon ton kayaç çıkartacağım. Bunun 6 milyon tonu pasa, yani içinde almak istediğim bir şey yok ama diğer 6 milyon tonunda benim almak istediğim metaller var yani altın ve gümüş. O yüzden bu pasayı, pasa depolama alanına yığacaklar. Orada yine 100 hektarlık bir pasa depolama alanı var, yüksekliği yaklaşık 200 metre olacak. Tabi bu ünitelerin her birisi çevresel, halk sağlığı, sosyokültürel açısından bir risk barındırıyor. Burada en büyük çevresel etki yerin altında uyuyan haldeki ağır metalleri siz aslında uyandırmış oluyorsunuz. Sonrasında havayla ve suyla temas ettiriyorsunuz. Orada artık sürekli bir asit üretimi olacak; bu çok önemli bir çevresel risk. Diğer 6 milyonu ne yapılacak? Yığın liç alanına serilecek, katman katman olacak bu. Daha sonrasında damla damla siyanür damlatılacak 10 yıl boyunca. Ama şimdilik, en az 10 yıl demek çok doğru. Bu proseslerin her birisinin birçok çevresel etkisi olacak. Bir de baktığınız zaman bu aslında bir açık hava kimya faaliyeti. Çünkü siz burada siyanürü kullanacaksınız, başka kimyasalları kullanacaksınız, asit kaya drenajından dolayı bir kimyasal faaliyet ortaya çıkacak” dedi.

ÖNEMLİ VERİLER PAYLAŞILMADI

Çevre Mühendisi Küçük konuşmasının devamında, “Bu şu anda bizim karşımızda olan ÇED başvuru dosyasında projenin sebep olacağı etkileri tahayyül edebilmek için birtakım verilerin verilmiş olması lazım. Mesela su tüketimi, bu altın madeni yılda bin metreküp mü su tüketecek yoksa 5 milyon metreküp mü? Siz bunu halka söylemeden, bizlerle paylaşmadan nasıl halkın görüşünü alabilirsiniz? Tahribatı da ölçemezsiniz. Aradaki farklar çok uçuk, belli değil. Veya ne kadar kimyasal kullanılacak. Siz burada bir gram mı siyanür kullanacaksınız, bin ton mu? Belli mi? değil. Günde kaç patlatma yapacaksınız? Ayda bir patlatma mı yoksa günde 15 patlatma mı? Belli değil. Biz bunların hiçbirini bilmiyoruz. Bilmesek dahi zaten bu faaliyetin kendisi büyük bir tahribat konusu. Buradaki arazi ağırlıklı olarak orman arazisi. Biliyorsunuz suyumuz ormanlardan gelir, iklime karşı dirençliliği ormanlarla sağlarız, biyolojik çeşitliliğin devamlılığı ormanlarla alakalıdır. Bu bölgenin zengin bir yaban hayatı var” ifadelerini kullandı.

7 YILDIR UĞRAŞIYORLAR

Alpagut ve Atalan’daki altın madenciliğinin 2017 yılında başladığına dikkat çeken Onur Küçük, “7 yıllık bir geçmiş var. Tüm bu veriler, söylediklerimizin hepsi bakanlığın e-ÇED duyuru sisteminde yer alan dosyalardandır, herkes indirip kontrol edilebilir. 1 Haziran 2017 tarihinde bir ÇED başvuru dosyası hazırlanıyor. Haritadaki kırmızı noktalar sondaj noktaları, mavi bölgeler de ruhsat alanı. O ÇED başvuru dosyasındaki amaç iki farklı ruhsat alanında 350 noktada derinliği 250 ile 400 metre arasında değişen sondajların açılması projesi. Bu projenin ÇED süreci 1 Haziran 2017 tarihinde başlıyor, çok hızlı bir şekilde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü 18 gün sonra ‘ÇED gerekli değildir’ kararını veriyor ve faaliyetler başlıyor. Sondajların yoğunlaştığı üç farklı nokta var. Alpagut-Atalan altın madeninin yapılmak istenen projenin açık ocak alanı sağ tarafta sondajların yoğunlaştığı bölgede. Eğer Alpagut-Atalan’da altın madeni hayta geçerse şirket zaten diğer taraflarda da bir şey bulmuş, aramış, tespit etmiş, sondaj çalışmalarını yapmış. Ve biz o bölgeye doğru genişlemelerin olabileceğini görüyoruz. Bu projenin dikkat etmemiz gereken başka bir noktası. Biliyorsunuz madencilik faaliyetinin en kritik noktası sahaya girmektir. Sahaya girdikten sonra çok ciddi kapasite artışları ne yazık ki yapılabiliyor. En önemlisi de oradaki bir tek ağacı bile kestirmemektir. Bizim mücadelemiz bu” diye konuştu.

İĞDİR’DE BİR PROJEYE ‘ÇED GEREKLİ DEĞİLDİR’ KARARI ÇIKTI

Sakarya Vadisi’nde başlatılan yeni maden arama projelerinden söz eden Çevre Mühendisi Küçük “Bir de Behçetiye ve Sarıcakaya’daki altın madeni projeleri var. Onlar da şu anda ÇED süreci başlamış birtakım beklemede olan projeler. 3-4 günlük çok yeni bir mevzu. Sarıcakaya’da bir maden arama projesi hakkında ÇED gerekli değildir kararı verildi. İğdir Mahallesi mevkiinde. Bu bölge ve Bilecik’teki madencilik faaliyetleri düşündüğünüz zaman ne yazık ki maden havzası olarak neredeyse planlanmaya çalışılmakta. Bu da aslında olayın gerçek boyutu. Biz aslında tekil bir proje üzerinden konuşuyoruz, kendisi bile birçok olumsuz etkiye sahip bir de civardaki diğer projeleri beraber düşündüğünüz zaman ne yazık ki karşımızda çok ciddi bir tehdit var, risk var” ifadelerini kullandı.

Eskişehir'deki reklam panosu şehrin simgelerini yansıtıyor! Eskişehir'deki reklam panosu şehrin simgelerini yansıtıyor!

BÜYÜK SAĞLIK RİSKİ BARINDIRIYOR

Projenin çevreye verdiği zararla insan sağlığına verdiği zararın başat gittiğini söyleyen Aksaray, sözlerine şu şekilde devam etti: “Patlamalar sırasında çıkacak tozu çok önemseyelim, hafife alınacak bir şey değildir. Toz astım, akciğer kanseri, silikozis, KOAH pek çok hastalığın nedeni olduğu gibi bir önemli sorun da çiçeklerin üzerini kapadığı için arıcılığı da yok ediyor. Patlama aşamasında arıcılık da yok oluyor. Bunların hepsi üretimden aynı zamanda oradaki yöre halkının geri çektiği için de sağlık açısında önemli bir sorun oluyor. Aynı zaman yeraltı sularımız çok zarar görüyor. Yerin altında sorunsuzca duran ağır metaller var arsenik, kadmiyum, molibden, civa, kurşun gibi… Onlar yerin üzerine çıkarılıyorlar pasa ile birlikte. Sonuç olarak bunlar aynı zamanda sülfür, demir bileşikleri de aşıyorlar ve nemle, havayla temas ettiklerinde asit drenajları oluyor. Asit yağmurları, gölleri oluşuyor. Çalışmaların devamında altın gümüş içerikli yığınlar biriktiriliyor. Bunların arasında küçük borucuklar var, arasından siyanürlü su aktarılıyor ve 6-8 hafta boyunca damla damla bu toprak öğütülmüş içerisinde altın ve gümül olduğu bilinen toprak siyanürlü su ile muamele ediyor. Buradan siyanür ve altının birleştiği kimyasal yapı ayrıştırılıyor. Burası kazalara çok açık. İliç’te kayan alan… Siyanürlü boruların patlaması riski var, bu yapının kayma riski var ve buradan siyanürün tabi ki buharlaşarak tekrar solunum yolu ya da yeraltı sularına tekrar karışma riski var. Sonuçta ne oldu? Suyumuzu kaybettik, temiz havamızı da kaybettik, ormanımızı da kaybettik; eğer yapılırsa tarımı da kaybettik. Bize yanına bazı hastalıkları verdiler, onlar ne? Siyanür bilinen en önemli zehirlerden birisi, diğer saydığımız ağır metaller de aynı şekilde. Bunlar insan vücudunda kalıcı hasarlar yapıyorlar. Anneler temas ederse bebeklerini anomali doğumuna neden oluyor. Çocuklar doğduğunda zihinsel ya da fiziksel gelişme geriliğine neden oluyor. İnsanlarda çok çeşitli kronik hastalıklara neden oluyor. Her şeyden önce kanser nedeni oluyor. Aklınıza gelen hemen her organın kanserine neden oluyor. Kronik hastalıklar, kan hastalıkları, böbrek ve kalp yetmezliğine neden oluyor. Bilinen ve bunlar çok iyi kayıtlar alına alınmış hastalıklar. Onun dışında elbette ruhsal hastalıklar. Ve insanlar göç etmek zorunda kalıyor, yüzyıllardır geleneklerine sahip oldukları alanları terk ediyorlar. Kent merkezine geliyorlar ve işsizlik oluşuyor. Başka sorunlar, ruhsal hastalıklar baş gösteriyor. Dolayısıyla topyekûn aslında insanın fiziksel, ruhsal ve sosyal iyilik halini zedeleyen bir şeyden bahsediyoruz.”

ÇED SÜRECİ SONLANDIRILMALI

ÇED dosyasında ciddi eksiklerin bulunduğunu vurgulayan Çevre Mühendisi Onur Küçük, “Önemli noktalar noksanken halkın görüşünün sorulması bir kere usule aykırı. Bu yüzden de biz ÇED sürecinin ivedilikle sonlandırılmasını talep ediyoruz ama öncelikle tutanakları görmek istiyoruz. 15 Ağustos günü biraz hızlı geçti, zor bir gündü daha iyi yönetilebilirdi. Biz orada tutanakları alamadık, bize vermediler, göstermeleri gerekiyorlar. Platform da TEMA Vakfı olarak biz de başvuru yaptık tutanakları görmek için ve bakanlıktan isteyin dediler. Bakanlığa yazmıştık. Bizler orada temsiliyet babında konuşuyoruz ama orada ne yazıldı göremiyoruz. Bu noktaya gelmemesi gerekiyordu” diye konuştu.

Kaynak: Haber Merkezi