Güder ve Küçük, Alpagut ve Atalan mahallelerinin ardından Sarıcakaya’nın Bilalhabeşi Mahallesi’nde ‘ÇED gerekli değildir’ kararının verilmesinin ardından yakın zamanda KOZA Altın İşletmeleri tarafından çalışmalarına başlanacak olan altın gümüş madeninin bölgeye vereceği zararları anlattı.
TUTANAKLAR HALA VERİLMEDİ
“Bir proje nerede yapılmaz? Bu bölgeden yapılmaz” diyerek projedeki hatalara dikkat çeken Çevre Mühendisi Onur Küçük, “Biz üzülerek ‘Bu ilk proje değil’ demiştik. Bölgede bir üçüncü proje daha var, Behçetiye Mahallesi’nde onun ÇED süreci durduruldu ama yeniden başlayabilir. Şimdi en büyük proje Alpagut-Atalan altın madeni projesi. 15 Ağustos’ta Halkın Katılımı Toplantısı yapıldı. Biz hala o toplantının tutanaklarına erişemedik. Üçüncü yazımızı yazdık. İki kez Çevre Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığa yazdık, ‘kişisel veri vardır’ cevabını aldık. Şimdi de Bilgi Edinme Kurulu’na başvurduk. Burada herkes temsiliyet düzeyinde ifadelerde bulundu, projenin niçin olmaması gerektiği hakkında bunların tutanaklara ne şekilde geçtiğini hala göremiyoruz. Görevlilerin yanına gittiğimizde ‘Yazıyoruz vereceğiz’ dediler daha sonra apar topar toplantı kapatıldı. Ertesi gün avukat arkadaşla gittik il müdürlüğüne ‘Resmi yazı yazın’ dediler, yazdık vermediler ve bakanlığa yönlendirdiler. Bakanlığa iki kez yazdık ama alamadık, hala almaya çalışıyoruz” dedi.
HATA, ÇELİŞKİ, EKSİKLİK VAR
“Sarıcakaya dosyası için ise bir ÇED süreci işletilmedi” diyen Onur Küçük, “ÇED yönetmeliğine göre bir maden projesinin 25 hektarın altında olması ve zenginleştirme işlemi yapılmaması durumunda bir ÇED süreci işletilmiyor. Bir proje tanıtım dosyası hazırlıyorsunuz ve bu dosyaya da valilik ‘ÇED gereklidir’ veya ‘ÇED gerekli değildir’ kararı veriyor. Bu dosyanın içerisinde birçok hata var, çelişki var, eksiklik var. Şunu da söyleyeyim biz TEMA Vakfı olarak 2023’ün sonuna doğru, bu dosya ilk kamuoyu ile paylaşıldığı zaman yazı yazdık. ‘Bu dosyada birçok çelişki var, hata var’ dedik bize cevap vermediler. Daha sonrasında bir kez daha yazı yazdık bu proje biraz daha kamuoyu tarafından bilinen bir hale de gelmişti. Dediler ki ‘Biz ilk yazınızı bizi bilgilendirmek için yazdığınızı düşündük değerlendirmeleriniz önemli, değerlendireceğiz.’ Fakat sonrasında Sarıcakaya’daki bu projeye ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verildi. Burada 22 hektarlık bir ÇED alanı var, 3 hektar daha fazla olsa ÇED sürecinin işletilmesi gerekecek. Bir halkın katılımı toplantısı yapılacak, çok daha derinlikli analizler yapılacak ama şu anda dosyada hiçbir etki analizi yok. Dosya ne yazık ki kabul edilemeyecek düzeyde. Dosyada şu yazıyor: ‘Proje alanının etrafında su varlığı yoktur, tarım arazisi yoktur.’ İki proje arasında 15 kilometrelik kuş uçuşu mesafe var. Birbirinin etki alanında iki proje. Bu projenin kümülatif etki değerlendirmesinde; ‘Etrafta tesis yoktur’ ifadesi var, ama biliyoruz var. Bilecik’e doğru çok daha fazla proje var. Bunların hepsi metalik maden projesi. Bu projeler hayata geçerse Sakarya Vadisi gibi önemli bölgeyi nasıl koruyabileceğiz? Bu mümkün olmayacak. Bu yüzden bu projeyi biz kabul etmiyoruz. Büyükşehir Belediyesi dava açtı, TEMA Vakfı dava açtı, Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkezi dava açtı. Onun dışında Eskişehir Çevre Derneği ve Eskişehir Barosu müdahil olma talebinde bulundu ve bir yargı süreci başladı. Bilirkişi keşfi yapılacak. Bir dosyada bu kadar eksiklikler varken, hiçbir değerlendirme yokken zaten onay alması ayrı bir sorun. Ama umuyoruz ki bu projeyi durduracağız, durdurmak zorundayız. Eğer geleceğimizin olmasını istiyorsak, gıdamızı, suyumuzu korumak istiyorsak bu projenin durması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
RAPOR ÇOK ÇELİŞKİLİ
Sarıcakaya’da yapılacak olan maden çalışmasının detaylarından bahseden Küçük, şunları anlattı: “6 ay biz araziyi hazırlayacağız diyorlar. Bir yıl sadece işleteceklerini beyan ediyorlar. O bölgedeki orman arazisinde tüm ağaçlar ne yazık ki kesilecek, üst toprak sıyırılacak ve buraya bir açık ocak açılacak, yaklaşık 30-40 metre derinliği olacak. Patlatmalardan sonra içinde altın olmayan bizim pasa dediğimiz o kayaç orada biriktirilecek. Altın olan kayaç ise buradan Kaymaz’a taşınacak. Şehrin merkezinden geçecek. Her gün kaç kamyon cevher taşınacağı yazmıyor, ortalama hesap yaptığımızda 15 kamyon hareketliliği söz konusu. Bu verilerin yazması gerekiyor. Rapor gerçekten çok çelişkili. Bir yerinde şu yazıyor ‘Buradan çıkartılacak olan cevher satılacak’ ama bir yerinde yazıyor ki ‘Buradan çıkartılacak olan cevher Kaymaz’a taşınacak.’ Şimdi her iki durumun da farklı bir çevresel etkisi söz konusu. Kamyon trafiğinin tozuma, sera gazı gibi hususları o bölgede ciddi bir kirlilik yaratacak, trafik yükü de meydana getirecek. Bu çelişkiler varken bu dosyanın etkisinin ne olacağını konuşmak mümkün değil. Hava kalitesi modellemesi diye bir süreç vardır. Patlatmalar, taşımalar vs. havada meydana gelecek kirlilik hesaplanır. Burada Kaymaz’a Sarıcakaya’dan taşınacak cevherin sebep olacağı tozuma o modellemede yok. Bu çok büyük bir eksiklik. Bunun gibi daha birçok hata var. Biyolojik çeşitlilik… Alpagut-Atalan’daki projenin de bir ÇED raporu var, Sarıcakaya’daki bu projenin de bir ÇED raporu var. İki raporu okuyoruz; aralarındaki mesafe 15 kilometre gibi bir mesafe, benzer ekolojik bölgedeler ama şöyle bir çelişki çıkıyor bizim karşımıza. Alpagut’taki ÇED raporunda diyorlar ki bizim 249 tür floramız var, Sarıcakaya’da 229; 20 tür yok. Tamam. Alpagut’un dosyasında diyorlar ki 28 endemik bitki türü var Sarıcakaya’ya geçiyoruz 15. 13 endemik bitki türü yok. Bir de şöyle düşünün lütfen; Sarıcakaya’daki biyolojik çeşitlilik çalışmaları proje etrafında yapılıyor yani sadece o bölgeye özgü değil. Alpagut’ta 128 kuş türü vardır deniliyor. Sarıcakaya’da 45 kuş türü. 41 memeli türü Alpagut’ta tespit edilmiş, Sarıcakaya’da 29. Dosyanın eksiklikleri ortada. Ormanların yok edilmesi bizim iklimimizi, su tutma yapımızı, odun üretimini, kabonsuzlaşmayı, biyolojik çeşitliliği yani halk sağlığını, kültür varlıklarını… Bu projenin etkisi öyle 400 sayfalık bir raporla ortaya konulacak bir etki değil, çok derinlemesine analizlerin yapılması, bu projenin de ÇED sürecine dahil olması gerekiyor.”
RUHSAT ALANI ÇED ALANINDAN 70 KAT DAHA BÜYÜK
Çevre Mühendisi Küçük, “Bizim ÇED alanımız 22 hektar ama ruhsat alanımız 1600 hektar. 70 katı büyüklüğünde bir ruhsatlılık var. Ve raporda şu da yazıyor; ‘Biz ruhsat alanında arama faaliyetlerine devam ediyoruz, edeceğiz de. Olası bir cevher bulursak kapasite artışına gidebiliriz.’ Açık bir şekilde beyan edilmiş. O zaman niçin ruhsat bazında bir değerlendirme yaptın? Çünkü etki alanı burada o zaman ruhsat alanı, sınırları çizilen yer orası. Fakat bu dosyada bu ifade edilmişken değerlendirmenin de yapılmamış olduğunu görüyoruz bizler” dedi.
ÇED SÜRECİ BURADA DA İŞLETİLMELİ
Maden arama çalışmalarında 25 hektarın üzerine çıkıldığı takdirde ÇED sürecinin işletilmesi gerektiğini ifade eden Küçük, “O zaman ÇED süreci duyurulacak, halkın katılımı toplantısı yapılacak, 15 Ağustos’ta olduğu gibi, daha sonrasında Ankara’da İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu toplantısı olacak. DSİ, OGM gibi 20’ye yakın kurum proje hakkında görüş verecek. Ve daha sonrasında bu proje nihai hale gelecek. 10 gün duyurulacak, askıya çıkacak, yurttaşlar itiraz edebilecek ve daha sonrasında ‘ÇED olumlu kararı’ verilecek. Bu ortalama bir yılı bulan bir süreç; tabi süreler değişebilir. Katılımcılık burada aslında söz konusu. Şu anda o bölgede yaşayanların proje hakkında görüşü alınmadan bu projeye onay verildi” açıklamalarında bulundu.
BAŞKA PROJELER DE VAR
Küçük, “Burada tek proje olarak düşünmemiz gerekiyor, en çok vurgulamamız gereken konu o. Biz Alpagut’ta sahaya çıktığımızda şunu söylüyorduk; ‘Burada başka projeler de var.’ Sadece Eskişehir sınırına bakmayın, Bilecik sınırına da bakın. O projelerle beraber asıl etki bizim karşımıza çıkacak. Biz mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
İNSAN ELİYLE TAHRİP EDİLECEK
“Mihalgazi ve Sarıcakaya’daki maden projelerinin ruhsat alanları birbirine yakın gibi” diyen Onur Küçük, “Sarıcakaya’nın ruhsat alanı 1600 hektar, Alpagut’un ruhsat alanı 1800 hektar civarında. ÇED alanlarında Alpagut’taki çok daha büyük bir proje. Orada 500 hektardan fazla bir ÇED alanı var. Sarıcakaya’da 22 hektar var. Alansal olarak bunları söyleyebiliriz. Sarıcakaya’da siyanür kullanılmayacak. Siyanür çok güçlü bir zehir, kimyasal ve etkileri çok farklı oluyor, tamam bunu zaten biliyoruz ama buradaki işlemler de masum değil. 22 hektardaki arazinin tamamını değiştireceksiniz. Arazi artık orman arazisi olmayacak, yeraltı suyunu besleyen akiferleri değiştireceksiniz, habitatı parçalayacaksınız. Bütün bunların hepsi siyanür kullanılmasa da kabul edilmeyecek bir etki. Akabinde siz oradaki kayaçları, yani çıkartıyorsunuz ya, orada aslında uyur haldeki ağır metaller bir şekilde uyanıyorlar. Hava ve su ile temas sonucu kirlilik oluşacak. Buna asit kaya drenajı deniliyor, bakır rengi bir su akışa geçecek ve bu da bir zehir. Bölgedeki tarımsal üretimi çok ciddi şekilde etkileyecek. Cevherin taşınması konusu, bu husus da bir çevresel etki konusu. Siyanür kullanılmayacak olması bu masum diyemeyiz kesinlikle. Bu faaliyetin kendisi tehlikeli” ifadelerini kullandı.
DSİ KAPSAMLI ÇALIŞMA YAPILMASI GÖRÜŞÜNDE
Çevre Mühendisi Onur Küçük, “Raporda ‘Projenin etrafında su varlığı yoktur’ deniliyor. Ama açık ocağın etrafında 2 dere geçiyor. Bu aynı zamanda bölgenin sulu yapısına ve işletme güvenliği noktasında da bir güvenlik açığı meydana getirecek. Her şey ortadayken bu kadar hiçbir şey olmadığı yazan bir rapor ilk defa görüyorum. Bir de suyla alakalı şöyle önemli bir konu var. Bu projeler için kurumlardan görüşler alınıyor, bir tanesi de DSİ. Devlet Su İşleri’nin vermiş olduğu görüş aslında çok kapsamlı çalışmaların yapılması ve ÇED raporuna konulması yönündeydi. Dosyanın son bölümlerine geldiğinizde ‘Ekler Bölümünde’ DSİ’nin vermiş olduğu görüş var. Fakat bu çalışmalar yapılmadan projeye onay verildi. Bu da önemli bir konu. Kurumun görüşü ortada. ÇED raporunda olması gerekli olan bu ek raporlamalar şu anda yok. Daha sonra büyük ihtimalle istişare oldu şirket şunu söylemiş raporunda: ‘Faaliyete başlamadan bu raporları sunacağım.’ Ama ikisi arasında fark var. Onay almadan dosyaya sunmakla onay aldıktan sonra dosya sunmak aynı şey değil. Habitat parçalanmasında ise, biz raporlarda hep şunu görüyoruz: Proje etrafındaki memelilere hiç değinilmiyor, ‘sesten dolayı kaçacaklardır’ deniliyor. Belki de bu bir koruma yöntemi olarak kabul ediliyor, bu raporlarda. Sarıcakaya için hazırlanan raporda bunu söylüyor, bakıyoruz Alpagut’ta, Behçetiye’de de aynı şeyi söylüyor. Bu hayvanlar nereye kaçacaklar? Her yerde bir proje var. Buna yönelik bir çözümü yok” diye konuştu.
KORKUTUCU TABLO
TEMA Vakfı’nın hazırladığı “Eskişehir’in yüzde 71’i dördüncü grup madenlerle ruhsatlı” başlıklı harita üzerinden yorumlarda bulunan Onur Küçük, şu ifadelere yer verdi: “2021 yılının verilerinden oluşturulmuş bir haritamız var. 3 farklı renk görüyoruz. Gri, sarı ve kırmızı. Gri olanlar ihale ruhsatı, yani ihaleye çıkacak ama henüz bir sahibi yok. Sarı olanlar da bir sahip var. Bir şirket veya bir kamu kuruluşu o alanı almış ve orada arama yapıyor. Kırmızı ise işletme. Ben artık burada bir faaliyet yapacağım. O işletme ruhsatı alındığı anda ÇED süreci başlatılıyor. Daha sonrasında orman, tarım ve su kullanımı gibi izinler alınıyor. Ama buradaki tüm ruhsatlar potansiyel maden alanı. Kırmızı olanlar da tehdidin en yüksek olduğu yer ve 2021 yılının verileri dedim, şu an bu çalışmayı tekrar yapsak büyük ihtimalle yüzde 71’in üzerinde oran bulacağız. Her geçen gün madencilik faaliyetlerine hız veriliyor. Bir de burada sadece dördüncü grup madenler var. Madenler beş gruba ayrılır, dördüncü grup bizim üzerine konuştuğumuz maden grubu. Kömür madenciliği, metalik madenler, endüstriyel madenler var bir de taş ocakları problemimiz var bizim. Onlar ikinci grupta yer alır. Onlar da olsa belki yüzde 100’den fazla bir oran karşımıza çıkabilir. Harita daha kalabalık olacak. Bizim şu an konuştuğumuz Sarıcakaya projesi bu haritada yok. Sadece Sarıcakaya projesini buna dahil edersek oran daha fazla. Veya Alpagut projesinin olduğu yer haritada sarı olarak gözüküyor ama şu an kırmızı. Bu ruhsatlar aslında hiç negatif şekilde azalmıyor, pozitif şekilde artıyor. Bu korkutucu bir tablo. Bunun daha da korkutucusu var. Gümüşhane’nin yüzde 93’ü. Kütahya’nın 92’si...”
KÜMÜLATİF DEĞERLENDİRMELİYİZ
Çevre Mühendisi Küçük, “Kaymaz’da 10 yılda verilen tahribatı görüyoruz, halen bu tahribat devam ettirilmeye çalışılıyor. Kaymaz’da geçen sene ‘ÇED olumlu kararı’ alındı. Üçüncü bir atık barajı yapılması planlanıyordu ama çok büyük bir atık barajı. Birinci ve ikinci barajların toplam hacmi kadar büyük. Peki niçin yapılması planlanıyordu? Her gün Çanakkale’den Eskişehir’e 150 kamyon maden taşınacaktı. Biz daha sonra şunu da fark ettik; küçük küçük projeler olacak ve oralardan da buraya maden taşıyacaklar ve Sarıcakaya bunlardan bir tanesiydi. Kaymaz’ın dosyasında ‘Sarıcakaya’dan cevher getirilecek’ denilmiyor. Ama Sarıcakaya’nın dosyasında ‘Biz Kaymaz’a götüreceğiz’ diyorlar. Ki aynı şirket, bu kadar mı birbirlerinden kopuk olabilir. Bu tarz problemler çok var dosyalarda. Kaymaz’daki hukuki süreç güzel gitti. Çok güzel bir bilirkişi raporu hazırlandı. Güzel diyorum çünkü bilirkişiler çok detaylı değerlendirmelerde bulundular. Ve kümülatif etki konusuna çok vurgu yaptılar ve entegre projeler. Entegrelik şöyle bir şey bir yerdeki proje diğeriyle bağlantılıysa eğer sizin çevresel etkiyi beraber ele almanız gerekir. Bu keyfi bir şey değildir. Bu yönetmelikte geçer. ÇED Yönetmeliğini 25. Maddesi’nde bu bir hükümdür. Bilirkişiler de bunu tespit ettiler. Biz şu anda bunu Sarıcakaya için söylüyoruz. Sarıcakaya ve Kaymaz entegre projelerdir, beraber değerlendirilmeli diyoruz. Ve mahkeme Kaymaz’daki ‘ÇED olumlu kararı’nı reddetti, dosya şu an Danıştay’da, üst mahkemede. Oradan karar bekleniyor. Aslında etki öngörülemez bir etki. Siz her gün 15 kamyon taşırsanız, tozuma ve sera gazları başlıca etkiler ama burada şunları da düşünmek lazım; bir kaza olursa? Mesela Erzincan İliç’te kimyasal taşıyan bir tanker devrilmişti zamanında. Bunun sebep olacağı bir etkiyi düşünebiliyor musunuz? Burada da atıyorum bir kamyon Sakarya nehrinden geçerken kaza yaşandı. O nehirde meydana gelecek tahribatı kestirebiliyor musunuz? Halk sağlığı konusu, çok daha geniş bir mefhum ve değerlendirilmesi gerekiyor ama dosyada değerlendirilmemiş. Bu taşıma işinin çevresel etkisi, halk sağlığı etkisi ve şehir merkezindeki trafik yoğunluğu fazla olacak ve olumsuz bir sonuç bizim karşımıza getirecek. Eskişehir ama duyarlı; yurttaşlar, sivil toplum kuruluşları konuyu takip ediyorlar” yorumunda bulundu.