Türkiye çok gergin ve bence kalitesi çok düşük bir seçim süreci yaşadı… Ve günlerdir beklediğimiz '30 Mart' kapıya dayandı…
Şimdi artık 'oy verme' zamanıdır. 'Niçin oy vermemiz gerektiği?…' konusunda söylenecek o kadar çok 'çünkü' var ki, ben bu çünkülerden bazılarının açıklamalarını satırbaşları altına sıkıştıracağım kısa cümlelerle sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
30 Mart'ta yapılacak olan bir 'anket' değil; seçimdir…
Günlerdir doğru/yanlış birçok anket izledik, paylaştık. O anketlerin ne ölçüde tutarlı olduğu tartışmaları bir yana, hiçbir anketin sonuçları seçim kadar gerçekçi değildir.
Çünkü insanlar çoğunlukla anketlerde 'duygularını', ama seçimlerde 'akıllarını' kullanırlar… Ve insanlar bir ankete katılmak zorunda değildirler.
Onun için her duyarlı yurttaş, demokrasinin temel unsurlarından olan 'seçim'i anketlerden ayrı tutmak ve seçime katılarak geçerli oy kullanmak zorundadır.
Bu bir 'sayım' değildir…
30 Mart'ta ülkemizdeki yurttaşların etnik, dinsel, ekonomik ve kültürel özelliklerinden kaçar tane olduğu sayılmayacak.
Yapılacak iş, 'hangi partinin kaç tane üyesi/ sempatizanı ya da kaç tane seçmeni olduğu sayımı …' da değildir.
30 Mart'ta yapılacak olan bir 'seçimdir' ve bu seçimde 'önümüzdeki dönemde kendimizi ve kentimizi yönetecekler' seçilecektir. Onun için duyarlı yurttaşların inadına kendi partisine değil, 'seçilme şansı en yüksek olanlardan kendisine yakın gördüğü bir partiye oy vermesi' gerekmektedir.
Unutulmamalıdır ki bir partinin üye sayısı ile seçmen sayısı arasında doğrudan bir ilişki vardır. Eğer üye sayısı 3, 5 ve hatta 10 ile çarpıldığı halde seçilebilir bir sayıya ulaşılamıyorsa, yüzlerce kat oy beklemek kuru kuruntudan öteye geçemez…
Aksi halde hiç kimsenin 'sayım suyum yok…' deme hakkı olmayacaktır…
Oylar sokağa değil, sandığa atılacaktır…
'Sandık' ile 'sokak/meydan' demokrasinin olmazsa olmaz iki önemli unsurudur.
Yeri geldiğinde sokaklara dökülerek ve meydanları doldurarak haykırmak elbette ki çok önemlidir. Ancak 30 Mart, sokak günü değil, 'sandık' günüdür.
Onun için hiçbir yurttaşın 'ben oyumu sokağa vereceğim…' deme fantezisi yoktur. Böyle düşünenler, 'sandıktan çıkacak kara sonuçlarla sokakların bize dar edilebileceğini…' unutmamak durumundadırlar.
Onun için oyları, hem de 'geçerli bir biçimde' mutlaka 'sandığa atmak' gerekiyor…
'Kararsızlık', en kötü karardır…
Ülkemizde yapılan seçimlerde 'oy kullanmayan' seçmenlerin oranı yüzde 20'lere kadar tırmanıyor.
Üstelik bu oran içinde 'bilinçsiz' ya da 'duyarsız' olanların sayısı pek fazla değil. Esas çoğunluğu 'hiçbir partiyi beğenmedikleri için oy kullanmayan bilgiç kararsızlar…' oluşturuyor.
Ve ne yazık ki, bu kararsızların kullanmadıkları oylar da aslında boşa gitmiyor, en kötü kararları veren partilerin hanesine yazılıyor…
Seçmenleri bekleyen seçenekler çok değil…
30 Mart'ta yapılacak seçimler 'yerel' olmaktan çıktı ve 'genel seçim', hatta 'referandum' havasına büründü…
Üstelik bu seçim, tıpkı iki aşamalı bir seçimin 'ikinci turuna' dönüşmüş durumda.
O nedenle birkaç istisna örnek dışında 'yereldeki adayın kim olduğu' da önemini yitirdi…
Böyle olması da doğaldır. Çünkü 'genel' ile 'yerel' arasındaki diyalektik ilişki bir yana, ülkemizin içinde bulunduğu durum önce merkezdeki sorunların çözülmesini gerektiriyor. Çünkü 'ak' diye başımıza diktiklerimiz Türkiye'yi öylesine 'kararttılar ki…'
Ve bu durumda oy kullanacakların seçenekleri öylesine azaldı ki…
ü Ya özgürlük ve demokrasi ya da biat ve baskı düzeni…
ü Ya demokratik birlik ya da etnik ve dinsel bölünmüşlük…
ü Yurdumuzda ve bölgemizde ya barış ya da çatışma ve savaş seçilecek…
Bu yaşamsal seçenekler öylesine dayatıyor ki, toplumumuzu kemiren 'hırsızlık, yolsuzluk, yoksulluk, hukuksuzluk…' gibi sorunlar bile gölgede kaldı.
Bu nedenlerle 30 Mart seçimlerinin 'ara seçenekleri' kalmamıştır. Oy kullanacaklar ya 'aklarımızı karartan seçeneğe…' ya da 'birlik içinde özgürlük ve demokrasi öneren seçeneğe…' EVET diyecekler…
'Seçim Güvenliği' elbette önemlidir…
Son günlerde tüm partiler 'sandığa sahip çıkmaktan…' söz ediyor. Hatta sanki ' yavuz ev sahibi…' gibi bu konuda en çok yaygara koparan da iktidar partisi…
Bence bu durumun temel nedeni ülkemizde 'güven duygusunun' çok zedelenmiş olmasıdır…' İkincil bir nedeni ise '30 Mart seçiminin sürpriz sonuçlarına' şimdiden bahane yaratılmaktadır.
Ancak sandık kurulları, son yıllarda toplumumuzda yaşanan her türlü kirlenmeye rağmen en temiz kalabilmiş organlarımızdandır. Çünkü o kurullarda farklı eğilimleri temsil eden deneyimli yurttaşlarımız görev yapmaktadır. Bu nedenle sandık kurullarına güven duymak ve bu güveni zedeleyecek şehir efsanelerini körüklemeden dikkatli olmak durumundayız.
Niçin Oy Vermeliyiz?...
Yukarıda satırbaşlarıyla özetlemeye çalıştığım bu sorunun yanıtlarını daha da özetleyecek olursak:
ü Duyarlı yurttaşlık görevimizi yerine getirmek için…
ü Son yıllarda iyice içimizi karartan olumsuzluklara dur demek için…
ü 31 Mart'tan sonra 'Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!...' diyebilmek için…
ü Umutlarımıza can suyu verebilmek için..
HAYDİ, OY VERMEYE!...
Sevgiyle dostlukla.