1 Kasım seçimlerine 24 gün kala, partiler adayları aracılığıyla çalışmalarını sürdürüyorlar…

Seçim bildirgelerinin kamuoyuna açıklanmasıyla birlikte adayların seçmene anlatacakları şeyler de daha elle tutulur, gözle görülür hale geldi…

'Onlar yapamaz biz yaparız, onlar kötü yönetir biz iyi yönetiriz' tarzındaki sübjektif söylemler yerlerini daha somut, daha net vaatlere bıraktı…

Yerel seçimlerle genel seçimler arasındaki en önemli fark, yerel seçimlerde adaylar öne çıkarken, genel seçimlerde asıl olan siyasi partinin genel merkezinin ne söylediğidir…

Aday listeleri önemli olmakla birlikte, parti genel merkezlerinin ve kurum olarak partilerin ülkede estirdiği rüzgardır aslolan…

Ayrıca, yerel seçimle işbaşına gelenler, tamamen o şehre karşı mesul ve sorumlu olurlarken, milletvekili adayı, seçildiğinde yalnızca Eskişehir'in değil Türkiye'nin milletvekili olacaktır…

Sorumluluğu tüm ülkeye karşıdır…

Bizde hala devam eden, 'falanca şehrin milletvekili' tanımı, çok fazla şey atfedilen bir tanımdır…

Elbette, milletvekili de seçildiği şehrin menfaatlerini korumak, o şehri öne çıkarmak, o şehre çok daha fazla yatırım ve imkan sağlamak içir çalışır, çünkü bir sonraki seçimde yeniden o şehrin seçmeniyle karşı karşıya kalacaktır…

O nedenle,

Her iki seçimin dinamikleri birbirinden çok farklıdır…

***

Şunu öncelikle kabul etmek gerekir ki,

Bir milletvekilinin seçmene söyleyecekleri ancak ve ancak partisinin söyleyecekleri kadardır…

Onun dışında ve ötesinde söylenen her söz ya kandırmaca ya da iyi niyet ve temennidir…

***

Yani demem o ki;

Bir belediye başkanı adayı ile bir milletvekili adayının propaganda çalışması da, vaatleri de, söylemleri de çok farklıdır…

Bu iki ayrıntıyı birbirine karıştırmak;

Hızla giden bir trenin yanlış makas nedeniyle yanlış yola girmesine benzer…

Yalnızca kendisine etse yine iyi, karşısındaki için de büyük tehlikedir…

***

Elbette,

Seçim çalışması yürüten adaylar bu ayrıntının farkındalar, hem de en ince ayrıntılarına kadar…

Bizim sözlerimiz de onlara değil zaten…

Dinleyenlere yani seçmene…

------------------------------------------------------------

DENGE VAR MI Kİ BOZULSUN…

Eski siyasetçilerden birinden duymuştum;

'Erken seçim lafı, diş macunu gibidir, bir kere tüpten çıktı mı bir daha geri girmez' demişti…

Skibbe'nin gönderilmesi ile ilgili gelişmeleri gördükçe bu söz geliyor aklıma…

Bir sürü şey söyleniyor, yazılıp çiziliyor ama ortada net bir şey yok…

Hani derler ya,

'En kötü karar, kararsızlıktan iyidir…'

Zira kararsız kalmak,

'Ne yapacağını bilememektir…'

Skibbe ile ilgili verilecek karar, elbette kolay bir karar değil…

Sonuçları, olumlu ya da olumsuz, önemli etkiler yaratacaktır…

O nedenle iyi düşünülmeli…

Ancak bizdeki gibi de, yöneticilerin 'off the record' (yazılmamak koşuluyla) her yerde her şeyi konuşursanız, gazeteci yazmasa da, herkesin duyduğu ve konuştuğu şeyler haline geliverir…

Son günlerde yaşanan bu…

O nedenle de artık nihai bir kararın verilmesi gerekiyor…

Bir diğer konu;

Dedik ya, yöneticiler her şeyi her yerde konuşuyorlar…

'takımdaki dengelerin bozulmasından korkuyoruz' gibi bir çekince ortaya koyuluyor Skibbe'nin gönderilmesi konusunda…

SANKİ TAKIMDA DENGE VARMIŞ GİBİ…

Yapılan transferlerin yarısı Skibbe'nin hatırı için gelmişler, o giderse onların da dengeleri bozulurmuş…

Hiç istemiyorum ama,

Böyle giderse ben yavaş yavaş Skibbe'nin bu yönetimi yönettiğini düşünmeye başlayacağım…

Bir teknik direktöre bu kadar teslim olunur mu?