Maryland, Baltimore’daki Johns Hopkins Üniversitesi’nde uygulamalı ekonomi profesörü ve Kaliforniya, Oakland’daki Independent Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacısı olan Prof. Steve H. Hanke 18 Mart 2024’te kamuoyuna açıkladığı “Dünya Sefalet Endeksi” raporuna göre;

Maryland, Baltimore’daki Johns Hopkins Üniversitesi’nde uygulamalı ekonomi profesörü ve Kaliforniya, Oakland’daki Independent Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacısı olan Prof. Steve H. Hanke 18 Mart 2024’te kamuoyuna açıkladığı “Dünya Sefalet Endeksi” raporuna göre;

Türkiye 157 ülke arasında, dünyanın en sefil 5. ülkesi Arjantin, Suriye, Lübnan, Sudan, Türkiye, Venezuela, Filistin, Angola ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti.

Türkiye, sefillikte Avrupa’da 1. sırada, dünyada 5. sırada. 2022’de 10. sıradaydık.

2023’te genel seçimler vardı, ne kadar seçim ekonomisinin uygulandığını da hesaplarsak, durum daha iyi anlaşılır.

2024 yılı için tahmin ettiğim bir şey var, o da, bu kadar ekonomik sıkıntı içinde,  Profesör Hanke, 2024 yılı için bizi, sefillikte dünya şampiyonu ilan edebilir.

Türkiye’nin geldiği nokta sefalet gırtlağa kadar gelmiş, yakında sefalet denizi içinde boğulup kaybolacağız, bu durumu başka ne denir ki?

Hanke, raporun başında şöyle diyor;                                                                                     

Her yıl, “Yıllık Sefalet Endeksi”ni ölçüyorum. Kolayca erişilebilen ekonomik verileri kullanarak, bir ekonominin ne kadar “sefil” veya “sağlıklı” olduğunu belirlemek için hastanın ateşini ölçebilirim…

Profesör Hanke, 2023 yılında, 2022 raporu başında da şöyle demişti.

İnsanlık “sefil” ile “mutlu” arasında geniş bir yelpazede yer alır. Ekonomik alanda sefalet genellikle yüksek enflasyondan, yüksek borçlanma maliyetlerinden ve işsizlikten kaynaklanır. Bu sefaleti azaltmanın kesin yolu ekonomik büyümedir. Ülkelerin ölçümlerini karşılaştırmak, dünyanın hangi yerinde, insanların “üzgün” veya “mutlu” olduğu hakkında bize çok şey söyleyebilir.

 (Kaynak: https://www.nationalreview.com/2023/05/hankes-2022-misery-index/)

Profesör Hanke, durum tespiti yanında öneriler de bulunuyor,

Kime?

Siyaset edenlere, yani yönetenlere…

Hadi neyse, bu rakamlar yurt dışından diyelim ve birde içerden, yani Türkiye’deki rakamlar üzerinden bakalım.

Önce Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmeden önce, 2002 genel seçimlerine giderken seçim beyannamelerinde verdiği sözlerden başlayalım.

“Nüfusumuzun en zengin yüzde 20’lik kısmı, en fakir yüzde 20’lik kısmından 10 kat daha fazla gelire sahiptir. Türkiye OECD ülkeleri içinde gelir dağılımı en bozuk ülkelerden biridir”

“Özellikle kentlerde artan yoksulluk, geniş halk kitlelerinin ekonomik, siyasal ve sosyal hayattan dışlanması ve giderek marjinalleşmesine neden olmaktadır. Bu durum, kentlerde asayiş ve huzurun bozulmasına, zengin ve yoksullar arasındaki yaşam standardı farkının açılmasına, toplumsal kutuplaşmaya ve “umutsuzluk” duygusunun yaygınlaşmasına neden olmaktadır”.

“Partimizin uygulayacağı ekonomik program ve politikalarda, “sosyal adalet” gözetilecek ve “insan”ı merkeze koyan yeni bir kalkınma yaklaşımı benimsenecektir. Uygulanacak ekonomik program, sosyal politikalarla uyumlu, sosyal bütünleşmeyi ve dayanışmayı sağlayıcı, işsizliği azaltıcı ve yoksulluğu ortadan kaldırıcı nitelikte olacak; ekonomik büyümeden elde edilecek nimetlerin adaletli bölüşümünü sağlayacak daha insani bir yapı taşıyacaktır”

(Kaynak: Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 Genel Seçim Beyannamesi)

Geldiğimiz 2024 Türkiye’sinde adaletli bir paylaşım gerçekleşmiş mi? . Sosyal adalet gerçekleş mi? Ona bakalım bir de.

2003 yılında en düşük gelire sahip %20 grup gelirlerin %6’sını alabiliyordu,

2023 yılında ise, düşük gelire sahip %20 grup gelirlerin %5,9’unu alabilmiş.

2003 yılında en yüksek gelire sahip %20 grup gelirlerin %48,3’ünü almış,

2023 yılında ise, en yüksek gelire sahip %20 grup gelirlerin %49,8’ini almış.

(Kaynak: Tüik)

Türkiye’de Gelir Dağılımı Sonuçları

Gruplar

2003

2023

1.%20 En Düş.

  6

  5,9

2.%20’lik Grup

10,3

  9,5

3.%20’lil Grup

14,5

14

4.%20’lik Grup

20,9

20,5

5.%20 En Yük.

48,3

49,8

Demek ki, rakamlardan ve tablodan da anlaşılacağı üzere, zenginler hariç, Türkiye’de herkesin aldığı gelir düşmüş. Ayrıca orta sınıfın yok olduğunu tüm ekonomistler söylüyor.

Bu rakamlardan neyi anlıyoruz, zengin daha zenginleşmiş, fakir daha fakirleşmiş, üstelik daha çok fakirleşeceğimiz ortada.

Daha can yakıcı bilgi ise şöyle;

Türkiye’de %10’luk en zengin kesimin net serveti, 2000 yılında %66,7 iken, bu oran 2018’de %81,2’ye çıkmış.

Yani, geri kalan %90’lık kesimin net serveti ise,  2000 yılında %33,2 iken, 2023 yılında %18,8’e düşmüş.

Nüfusun %10’unun bir eli yağda, bir eli balda. %90nın ise,  günden güne fakirlik ve yoksulluğa doğru yol alıyor.

(Kaynak: Uluslararası Şeffaflık Derneği)

Yine bu rakamlardan anlıyoruz ki, Adalet ve Kalkınma Parti’sinin verdiği söz ve vaatler gerçekleşmemiş.

Sonuç, 22 yılda yoksulluk azalmayıp daha da artmış, zengin de daha çok zenginleşmiş. Sefilliğimizi dünya âlem görüyor istatistik ve endekslerle.

Peki, bu yokluğa yoksulluğa düşmemizin sorumlusu kim?

Tabii ki Adalet ve Kalkınma Partisi.

Öyleyse durumu biraz düzeltmesi gerekmez mi?

Açlık sınırı(27 bin 270 lira) altına çalışan 17 milyon işçiye 17 bin lira maaşa, emekliyi 12 bin 500 lira maaşa mahkûm etmenin neresinde adalet ve insanlık var.

Düzeltmek bir yana, ekonomik çöküşün sebebi emeklileri görüyor, sanki emeklilerden ve emekçilerden hıncını çıkarıyor. Emekliye emekçiye para verirsek batarız diyor.

Kısaca Adalet ve Kalkınma Partisi yokluğu, yoksulluğu ve yoksulu kendi kaderine terk etmiş durumda.

Hal böyle olunca “sosyal devlet” anlayışı ve “sosyal dayanışma projeleri” ile CHP’li belediyeler işe el attı. Yoksulluğa toptan çözüm olmasa da, yoksula bir öğün de olsa el uzattı.

Emekli, işçi, öğrenci ve halkın diğer yoksul kesimleri de çok yoksullaşınca, sosyal devlet anlayışıyla herkese düşük bir ücretle yemek vermeyi kendine görev bildi.

Gelir düşüklüğü ve yükselen enflasyona paralel fiyatların artması sonucu İnsanlar yeterli gıdaya ulaşamamaktadırlar. Özellikle protein içeren, et, tavuk ve balık gibi gıdalara erişemediği için sağlık sorunlarıyla karşı karşıyadır.

Onun için “Halk Lokantaları” doğru ve “insani projedir” ve yaygınlaştırılmalıdır. Hatta ilçe belediyeleri de böyle projeler yapmalıdır.

Eskişehir Halk Lokantası açılışında gördük, yemek kuyruğu cadde ve sokaklara taştı. Demek ki herkes yoksul ve bir öğün ucuz yemeğe bile muhtaç.

Belediye “bedava yemek veriyor” deseniz belki bu kadar yoğunluk olmayabilirdi. Çünkü halkın, “bedava makarna-kömür kültürüne” değil, parasını ödeyebileceği, ucuz, sağlıklı ve hijyen koşullarda, bir öğün de olsa öğlen yemeğine ihtiyacı var.

Halk Lokantaları, bol kepçe yani doyurucu porsiyonda, ilk gün açılışta, Ayşe Başkanın elinden keyifle yedik. Tüm Türkiye genelinde açılan 50. lokantadır. Günde bin kişi yemek yiyebilecek. Dileriz ki, tıpkı “Halk Ekmek” gibi çoğalırlar her semtte.

 Ayşe Başkan ve tüm ekibini yürekten tebrik ederiz, tüm halkımıza afiyet olsun, şehrimize de hayırlı olsun.