Eskişehirspor,

Kurumuş yapraklar gibi her şiddetli rüzgarın önünde oradan oraya savrulup duruyor…

Nihayet son rüzgarla ligin dibine demir attık…

Bulunduğumuz yerin daha dibi olmadığı için, artık 'daha kötüsünden korkmak' gibi bir derdimiz kalmadı…

***

Futbol aslında son derece basit bir oyun…

Kurallarını hepimiz biliyoruz…

Bir kaleci, 10 futbolcu, üç hakem, ceza alanı, santra, ofsayt, faul, korner, penaltı falan filan…

11'er kişilik iki takım sahaya çıkar, 90 dakika oynarlar, sonra biri yener, biri yenilir, ya da berabere kalırlar…

O nedenle futbolun içinde,

Kimselerin bugüne kadar bulamadığı, farkına varamadığı sırlar, gizli bilgiler yok…

23-24 kişilik temel bir kadro gerekir…

Bence tek önemli ayrıntı,

Futbolcuları, oynayacakları bölgelere göre sağlıklı bir şekilde seçmek…

Futbol bugün dünyanın en büyük sektörlerinden biri…

Yıllık dolaşan paranın 500 milyar Euro civarında olduğu belirtiliyor…

Belki de çok daha fazlası…

Eskişehirspor gibi mütavazi bir takımın yıllık gelir-gider bütçesi 100 milyon lira civarında…

Odunpazarı Belediyesi'nin 350 bin kişi için kullandığı 2016 yılının bütçesi 190 milyon lira …

Keza Tepebaşı Belediyesi'nin de buna yakın bir rakam…

Belediyeler 190 milyon lira ile 350 bin kişiye hizmet götürürken, Eskişehirspor 100 milyon lirayla 25-30 kişiyi yönetiyor…

Daha doğrusu yönetemiyor…

Ligin dibine demir atıyor…

***

Futbol gerçekten de çok basit bir oyun…

O yüzden değil midir zaten, bizim maç izleyen milletimizin tamamı hem futbolcu, hem teknik direktör, hem hakem, hem de yöneticidir…

Eğer futbolun içindeki o basit denklemi çözemez ve dengeyi kuramazsanız, o zaman başka…

Eskişehirspor'da olan da budur…

Takımın genleriyle o kadar çok ve o kadar çok oynadılar ki, takımın tüm dengesi alt üst oldu…

Tansiyonu düzensiz,

Şekeri düzensiz,

Kan değerleri düzensiz bir insana döndü…

Yani,

Hasta bir insana…

***

Yönetim, dün yaptığı açıklamada, takımın durumuna herkesten daha çok üzüldüklerini, kahrolduklarını belirtmekle birlikte, takıma sahip çıkmanın ve destek olmanın önemine vurgu yapıyorlar…

Sorunların da farkında olduklarının altını çiziyorlar…

En flaş cümle de şu;

'Bu kötü sonuçları almamızdaki bütün sorunları ve sorumluları da tespit ediyoruz...'

Allah Allah, kendi kendilerini tespit etmeye çalışan bir yönetim…

Eyvah eyvah…

-------------------------------------------------------------------

CANAVAR YİYEN ÇOCUKLAR…

Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masalların zamanı çoktan geçti…

Dijital-sanal dünyanın karanlık dehlizlere attığı çocuk eller, klavyenin tuşlarına her basışta parçalanan bedenler, etrafa saçılan iç organlar, bilgisayar ekranına sıçrayan kan görüntüleriyle büyüyorlar…

10 Ekim'de Ankara Garı önünde 102 cana mal olan bomba patladığında ortaya çıkan görüntü, çocuklarımızın her gün evlerinde saatlerce oynadıkları bilgisayar oyunlarına ne kadar da çok benziyordu…

Hedefi bulduğunda,

Bedenler parçalandığında,

Etrafa saçıldığında,

Her defasında sürekli yükselen puan hanesinde bir gözleri, mekanikleşmiş hatta robotlaşmış motivasyonlarıyla her şeyi daha çok yok etmeye meyilli çocuklar yetiştirdiğimizi görmüyor muyuz acaba?

En masumlarında,

Üzerlerinden tankların geçtiği cesetlerle dolu olan bilgisayar oyunlarından söz ediyorum…

Ankara Garı'nın önündeki azap dolu görüntü geliyor aklıma…

Sonra da

Canavar yiyen çocuklar...