Son günlerde Türkiye'de terör yine kol gezmeye başladı…

Önce Suruç'ta 32 can katledildi, sonra Adıyaman'da bir asker, daha sonra da Ceylanpınar'da iki polis…

Bu katliamları lanetlemek için ne ses yeter, ne nefes!..

Ancak ne yazık ki, öncelikle hep birlikte bu katliamları lanetlemek yerine, çoğumuz kendi öznel penceremizden bakarak 'ötekini görmemek' ya da 'birilerini suçlamak' yarışına giriyoruz.

Birileri bu işin arkasında emperyalist güçlerle işbirliği içindeki gizli odakları ararken, başka birileri bu işi devlete (MİT'e, askere, polise) yüklüyor…

Kimileri IŞİD'e(diğer İslamcı terör örgütlerine) toz kondurmazken, PKK'ya (ve diğer Kürtçü terör örgütlerine) ver yansın ediyor…

'Bu pisliğin siyasal sorumlusu AKP'dir' diyenlerle; HDP, MHP ve hatta CHP'yi suçlayanlar adeta birbiriyle yarışıyor…

Bizler böylesine toplumsal aymazlık içinde yalpalarken ülkemizde 'varlığını şiddete, teröre ve savaşa borçlu olan siyasetler' kol geziyor ve giderek daha da güçleniyorlar…

Ülkemizde yaşananları doğru anlayabilmek için öncelikle siyaset arenamızdaki örgütleri iyi tanımamız gerekiyor.

Dinci Siyasetin Dünyada ve Ülkemizdeki Durumu

Bu yazıda kullandığımız 'dinci siyaset' terimi, 'bir ülkede herhangi bir dinin (ya da mezhebin) değerlerini kullanarak siyaset yapmak' anlamındadır.

Aslında siyasetin ya da devlet yönetiminin 'dinden ayrıştırılması' mücadelesinin tarihi, dünya demokrasi tarihiyle eş anlamlıdır. Bu süreçte Magna Carta, Rönesans ve Reform Hareketleri, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, Fransız Devrimi, Sovyet Devrimi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi dönüm noktalarının önemli yerleri vardır.

Batı demokrasisi bu aşamalardan süzülerek, yani siyaseti olabildiğince dinsel değerlerden arındırarak, bugünkü aşamasına gelebilmiştir.

Bugün Avrupa'daki 'Hıristiyan Demokrat Partiler', dinsel değerler çizgisinde siyaset yapan ama burjuva demokrasisini (özellikle laikliği) özümsemiş partilerdir.

Türkiye'de ise Osmanlı'nın sonuna kadar din ve devlet işleri tamamen iç içe yürümüştür. 19. Yüzyılın sonlarında, Batı'dan gelen demokrasi hareketlerine alternatif olarak ortaya çıkan 'İslamcılık' hareketi, o dönemin güçlü siyasal akımlarından birisi olmuştur.

Cumhuriyetin ilanından sonraki Tek Parti ve DP dönemlerinde ılımlı bir çizgi izleyen Siyasal İslam Hareketi, 1960'lı yıllarda AP içinde barınmıştır. Siyasal İslam'ın ülkemizde asıl yükselişi 1970 yılında Milli Nizam Partisi'nin kurulmasıyla başlamış ve MSP, RP, FP, AKP süreçlerinden geçerek bugünlere gelmiştir.

Bu süreçteki siyasal örgütlenmelerin yanında Nakşibendî, Menzil, Kadirilik, Nurculuk, Süleymancılık, Fethullahçılık gibi tarikat/cemaat örgütlenmeleri her dönemde aktif siyasetin içinde olmuşlardır…

Günümüzde dinci siyasetin çok yaygın olduğu İslam Ülkelerinde, dünyaca ünlü olan Taliban, El Kaide, El Nusra, Hizbullah, Hizbut Tahrir Hamas, İslami Cihad, IŞİD gibi çok sayıda dinci örgütler bulunmaktadır.

Ne yazık ki, emperyalist güçler sömürülerine destek bulmak için, dinci sektörün her türüyle işbirliği yapabiliyorlar.

İşin acısı, bu Siyasal İslamcı örgütlerin hemen hepsi 'uluslararası terör ile iç içedirler…'

İşin daha da acısı, 'AKP iktidarının bu dinci örgütlerin bazılarını destekleyen, bazılarını da açıkça karşısına alan bir politika izlemesi…' Türkiye'yi her an dinci terör tehdidiyle karşı karşıya bırakmaktadır.

Etnik Siyaset ve Gelişimi

'Etnik/Etnikçi Siyaset' öğretide 'herhangi bir etnik gruba dayalı değer yargılarının özgünlüğü, ayrıcalığı ve üstünlüğü üzerine siyaset yapmak' olarak tanımlanıyor.

Etnikçi siyasetin en belirgin özelliği 'ayrılıkçı' olmasıdır. Yani var olmanın ancak ayrışmayla mümkün olacağı inancına dayanır. Bir toplumdaki yaygın ve etkin kültür içinde kendince ayrışan, 'radikal farklılık' iddiası güder.

Etnikçi siyasetin bu radikal belirgin özelliği dolayısıyla, tüm etnikçi siyasetler 'radikal mücadele' yöntemlerine yatkındırlar. Bu yatkınlıkları da onları kolayca silahlı mücadeleye (yani teröre) bulaştırır…

Etnikçi siyasetin yakın anlamdaşı olan 'ırkçılık' ise, 'kişinin bağlı olduğu ulus ya da ırkın üstünlüğüne inanarak, onun dışında kalan toplulukları aşağı ve hor görmesine dayalı tutum ve davranıştır…'

Irkçılığın altında, diğer toplumları baskı ve şiddetle (TERÖR VE SAVAŞLA) egemenlik altına alma çabası yatar. İşte bunun adı da 'faşizm'dir.

Bu kavramlarla sıklıkla karıştırılan 'milliyetçilik/ulusçuluk' ise, 'İnsanların bağlı oldukları milletin (ulusun) varlığını ve birliğinin sürdürmesi ve yüceltmesi için, diğer bireylerle birlikte yaşama bilincine sahip olması…' anlamındadır.

Bu bağlamda, çağdaş demokrasi değerlerini özümseyen ulusçuluk anlayışı, etnik siyasetten ve ırkçılıktan ayrılır.

Bugün ülkemizde HDP/PKK çizgisi tarafından sürdürülmekte olan 'Kürtçülüğe dayalı etnik siyaset' yukarıdaki tanımlamalarla büyük ölçüde örtüşmektedir.

Uzun yıllardan beri MHP ve yan örgütlerinin sürdürdüğü 'Türkçülüğe dayalı etnik siyaset' de bu tanımlamaların değişik bir versiyonudur.

Çözüm, Bilim ve Demokraside…

Ülkemizin terör ve savaş belasından uzak kalabilmesi için siyasal partilerimize önemli sorumluluklar düşüyor. Bu bağlamda:

· AKP'nin dinci terör örgütleriyle,

· HDP'nin PKK ve diğer Kürtçü terör örgütleriyle,

· MHP'nin genel olarak ırkçı ve şoven siyasetle (Türkçü terör örgütleriyle), ilişkilerini mutlaka kesmeleri gerekiyor…

· CHP ve sosyalist partileri ise 'güçlü bir Barış ve Demokrasi Bloku oluşturmak' görevi bekliyor.

Sözün özü, öncelikle siyasetimizi dinci ve etnikçi yaklaşımlardan arındırmak gerekiyor.

Çözüm, bilimin yol göstericilinden güç alan ve sanatın güzelliğiyle süslenmiş demokratik siyasettedir…

Sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla.